Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
İlkokul ikinci sınıfa gittiğim sırada üç katlı bir binadan düşme becerisini sergilemiştim. Elbet bunun komik bir tarafı yok, ancak arızalanan ve muşambadan yapılmış korsan bir paraşütün tamirini yaparken, o inşaattan düştüğümü aklıma getirince, dudaklarımın gerildiğini ve bir iki tebessümle o “kırık çocuğa” güldüğümü bilirim. En platonik aşkım da, ona yol ortasında, en kötüsü arkadaşlarımın içindeyken “orospu” dediğim için ayrılmıştı benden. Haksızlık etmiştim, ama biraz da burnu büyüktü sanki!.. Zavallı kız... Yakın zamanda haberi geldi, “çocukluk aşkım” evlenmiş ve boşanmış bile... Hele “bilyeli” dediğimiz uyduruk bir araç vardı ki sormayın gitsin! Bu aletler gariptir. Dikdörtgen bir tahtanın, dörtkenarına rulman denilen bilyelerden çakılır. Sonra da en yakın asfalt bir bayır bularak sefası sürülür. Bu garip aracı durdurmak için, ahşabın yanına çaktığım fren parçası, en ihtiyaç duyduğum anda elimde kalmıştı. 45 km hızla asfalt aşağı inerken, bir frenimin olmayışı, o anı yaşarken ürkütücüydü hiç şüphesiz. Bayırın sonundaki duvarı, o duvara gümleyişimi, kan ter içinde en yakın hastaneye götürülüşümü hatırlayınca “kıs kıs” gülmekten alamıyorum kendimi... Kurban Bayramı’nı hiç tecil ettirmiş miydiniz? Ramazan Bayramı sonrasında babam almış kınalı bir koç... “Osman” dedim ona, baktım büyüttüm. Kurban gelip çattığında, babamın akşamdan büyükçene bir bıçağı bilediğini gördüm. İlk anda o bıçağı neye alet edeceğini çözememiştim, ama sabahki manzara sonunda, Osman’ın gümbürtüye gideceğini anlamam uzun sürmedi. Hemen orada, yani biley taşının üstünde duran o koca bıçağı kaptığım gibi kaçırdım. Garip Osman, sanki derin bir nefes almıştı. Bağı olan bir yaşlı adam vardı. Adı Hüseyin! Biz ona “Şişko Hüseyin” derdik. Bıçağı alıp Şişko Hüseyin’in bağına kaçmıştım. Beni akşama kadar aramışlar. Osman’a ne oldu? Bırakır mıyım onlara Osmanı; o da benimleydi... Ayhan ağabeyim, akşam sularında ensemden yakalamayı becerebildi. Osman’ı saklamıştım, döve döve söylettiler yerini ve kestiler Osman’ı... Şimdi ne zaman bir “kurbanlık hayvan” görsem “ahana işte Osman’ demeden edemiyorum!.. İlk kez sigara tuttuğumda ağzıma, dumanı ağzımdayken yakalandım anneme... Annemin “ne yapıyorsun” sorusuna, “Hiiiiiç” cevabını vermeseydim, o akşam babamdan bir ton fırça da yemeyecektim. Düşünemedim işte, ağzımı açtığımda, anamın yüzünü dumanla kaplayacağımı... Ben en çok kendime güldüm! Fark etmeden geçmiş zaman; bilemezdim ki… Toz pembe “kuş hatıralarının” yerine “sivri gün batımları”nı hiç hesaplamıştım. Sağlık olsun… Buna da gülünmez mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |