Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Oysa hiçbir neden yoktu ağlamak için. Yalnızdım, durgundum, borçsuzdum üstelik… İş kostümlerimi, çıkarıp geceye giyindim. Beyaz bir pijama, atlet… Bir sehpa eksikti, salonun tam orta yerinde, duruşumla bütünlük sağlayacak… Biliyordum aslında, yerinde durmayı başaramayan, bir tutam kaygıydı geceyi cellât kılan. İnce bir solo atıyordu, son rıhtımdaki “tek dostumun repliği”. Gölgesiz terk etiğim bir savaştan daha; elimdeki sigara ve sırtımda darp ve ruhumda küfle ayrıldım. Kaybettiklerim kadar, kazandığım hançerleri sayarken farkına vardım ‘o karanlığın'... Senelerce kıymıklarından arınamadığım pencereyi aralayıp, sessizce çaktım “şeytanın ateşini” Usulca yaktığım ve içime çektiğim sigaradan, bir nefes sonra anladım, aldığım bu soluğun bulunamayacak kadar zor olmadığını... İsteyen elini attığı gibi bulabilirdi oysaki... Elimi attığım her duvar halimi soruyor, her ışık adi bir tebessümle bakıyordu bana… Tam bu ana denk geldi ışıksız kaldığım! Yarım sevdaların yüksek voltajı, bir de mutfakta biriken bulaşıklar… Karanlık şimdi… Bunca zaman “nedenler”, “niçinler”, “bilmiyorumlar” kurcalayıp durmuştu ki aklımı, birden hapsolduğum, ama ismini koyamadığım o şeyi buldum. Karanlığımı… Bir yığın düşünceyi pencere önüne koyup camı kapadım. Kaprissiz bir huzur sarmıştı ruhumu. Aradığını bulmak ve ona “onu o edecek” ismi koymak muhteşemdi. Zaman akmıyordu o sıra. Bulmuştum Bütün geceleri “sivrisinek hüznü” sayan karanlığı... Her gün bu sivrisineğin ısırdığı, çıplak tenimdeki şişliklere baktıkça, kim bilir kaç mağduru daha vardı garabetin… İnfazın hacmine sığmayan kaypak bir ruh... Konuşmuyorum, belki de bunda bir fayda olmadığının farkındayım. Geç kalmış bir anlam, hüznü bastırmaya çalışıyorum, bu duvarları sivri hatlarında... Canım yanmıyor artık. İnce bir tizle akan su damlalarına bakarken anımsıyorum gecemi bölen deni kaygıyı… Camların indirdiği binaları, günahlarını aldığım insanları ve elimdeki “şeytan soluğunu”… Kafamı usulca beyaz tavana doğrultuyorum. Kuruduğunu sandığım asi gözyaşlarım süzülüyorum. Bir tutam kaygıydı gecemi bölen. Oysa hiçbir neden yoktu ağlamak için. Yalnızdım, durgundum, borçsuzdum üstelik… Çıkaramadığım bir melodi çınlıyor beynimin içinde, ses yükseldikçe rüzgâr azıyor. Bir asırdır tadamadığım huzur gelip oturuyor içime. Talan olmuş dudaklarım sütliman. Üşümüyor artık çıplak olmasına rağmen. Melodinin arkasından derin bir soluk sesi duyuluyor şimdi… Ne serum izi var kollarımda, nede neşterlenmek istenen bir beden. Bunca zaman “nedenler”, “niçinler”, “bilmiyorumlar” kurcalayıp durmuştu ki aklımı, birden hapsolduğum, ama ismini koyamadığım o şeyi buldum. Karanlığımı… Bulmuştum Bütün geceleri “sivrisinek hüznü” sayan karanlığı...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |