Her gün yeniden doğmalı. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Üç kişi görüyorsunuz ama fotoğrafta dört kişi var, birinin suratı çıkmamış, fotoğrafı çekenin eli kaymış ya da o kişiyi çekmek istememiş, bilmiyorsunuz. Görünmeyen kişi bir erkek, bunu kıyafetinden ve vücudunun biçiminden anladınız. Yanındaki kişiye bakıyorsunuz, fotoğrafın sağında kalan kişi bu, görünmeyen adamı karenin dışına iten kişi de olabilir, çok mutlu, gülümsüyor, gözlerinin içi bile gülüyor, bu kızın mutluluğu sizde bir şüphe uyandırıyor. Fotoğrafı incelemeye devam ediyorsunuz, kızın solundaki çocuğa bakıyorsunuz, önce biraz duraksıyorsunuz sonra ona bakmaya devam ediyorsunuz, o da çok mutlu, biraz önceki kızın omzuna elini atmış poz veriyor, çocuğun gülüşünde bir şey hissetmiyorsunuz, bir yapaylık, bir tilkilik yok, son derece gerçekçi… Üzülüyorsunuz, en son ne zaman böyle içten gülümsediğinizi hatırlamaya çalışıyorsunuz. O ana dönmek sizin için zor geliyor ve tekrar fotoğrafa bakıyorsunuz, bir erkek daha görüyorsunuz, en solda yapay bir gülümseme atan bir erkek görüyorsunuz. Sonra fotoğrafı yere atıyorsunuz, bütün bunlar anlamsız geliyor, koltuktan kalkıp gitmek istiyorsunuz ama olduğunuz yerde bağlı olduğunuzu fark ediyorsunuz, ipler bacaklarınızı o kadar çok sıkıyor ki ayaklarınıza kan gitmeyeceğini düşünüyor ve telaşla kurtulmak için çırpınmaya çalışıyorsunuz. İşe yaramıyor, koltuğa yapışıp kalıyorsunuz, kurtulmaya çalıştıkça iplerin daha sıklaştığını fark ediyorsunuz. Dehşete düşüyorsunuz, yüzünüzdeki ifade bunu gösteriyor, durup dururken kendinizi bulduğunuz bu koltuğun üzerinde yapışıp kalmanız sizi dehşete düşürüyor, yere attığınız fotoğrafa tekrar bakıyorsunuz, sanki bütün bunlar o fotoğrafın suçuymuş gibi nefretle fotoğrafa bakıyorsunuz. Arkası dönmüş olarak yerde duran fotoğrafın üstündeki yazı dikkatinizi çekiyor, tekrar eğilip fotoğrafı alıyorsunuz. ‘’ 25 Eylül 2003’’ Bugünden tam bir yıl önce.. Ne tür bir oyunun içinde olduğunuzu anlamaya çalışırken tanrıya yalvarıyorsunuz, sizi evinize geri götürsün diye tanrıya yalvarıyorsunuz, bu kabusundan kurtulmak için tanrıya yalvarıyorsunuz ama biraz önceki kurtulma çabalarında olduğu gibi ipler gerilmeye başlıyor. Bacaklarınız sanki kesiliyor, kanamaya başlıyor.. İşte o an bir şeyler yapmanız gerektiğini anlıyorsunuz, buradan kurtulmak için yapmanız gereken şeyin yalvarmak ya da çırpınmak olmadığını anlıyorsunuz. Fotoğraftaki gizemi çözmeniz gerektiğine inanıyorsunuz. Bu fotoğrafın burada bulunuşunun bir nedeni olmalı diye düşünüyorsunuz ve fotoğrafı çevirip içindeki yüzleri, gülümsemeleri, kolların, ellerin, bacakların duruşlarına dikkatle bakıyorsunuz, yüzü çıkmayan çocuğun duruşuna iyice dikkat ediyorsunuz, bütün bu garipliklerin kaynağı o çocuk diye düşünüyorsunuz ve incelemeye devam ediyorsunuz. Yüzlerce hatta binlerce fikir aklınızdan geçiyor, bir sürü ilişki yaratıyor, bir sürü hikaye uyduruyorsunuz, bir bakış açısından kardeş yaptığınız kişileri daha sonra sevgili, dost ya da ezeli düşman yapıyorsunuz, kafanızı bu dört kişi için patlatıyorsunuz, bir sonuca ulaşacağınıza inanarak düşünüyorsunuz, kurduğunuz senaryoları bağıra bağıra söylüyorsunuz. Birilerinin odanın dışında sizin doğru cevabınızı dinlemek için beklediğini ve bu sırrı ortaya çıkarınca gelip iplerinizi kesip sizi özgür bırakacağınızı umuyorsunuz. Her bağırışınızdan sonra gelen sessizlik sinirlerinizi biraz daha azdırıyor, daha çok bağırıyor ve düşünmeye devam ediyorsunuz. Fotoğraftakilere küfür ediyorsunuz, onlara sıfatlar uyduruyorsunuz, vücudunuzdan akan terler bacaklarınızdaki kesikleri yakıyor, acınız bir kat daha artırıyor, bu acı sinirlerinizi dizginliyor ve çılgınlar gibi bağırıyorsunuz, küfrediyorsunuz, vücudunuz daha fazla dayanamıyor, damarlarınız akan kanı taşıyamıyor, kalbiniz sıkışmaya, başınız dönmeye, mideniz bulanmaya başlıyor, nefes almakta zorluk çekiyorsunuz, gözleriniz kapanıyor, başınız öne düşüyor ve vücudunuzu saran bir soğuklu hissediyorsunuz, etiniz katılaşmaya başlıyor, oda giderek soğuyor, bacaklarınızdan akan kanlar donuyor ve siz bu karanlık odadaki eski koltuğun üzerinde bayılıyorsunuz… Ses çok yakınınızdan geliyor, sanki odanın içinde sizinle birlikte soluyan biri var gibi.. Gözleriniz o kadar yorgun düşmüş ki açamıyorsunuz bile, açmayı deniyorsunuz ama başaramıyorsunuz. Ses gelmeye devam ediyor, size sesleniyor, sizden bahsediyor… Elinizden bıraktığınız fotoğrafı alın, o fotoğrafa tekrar bakın, en soldaki çocuğa, onun yanındaki çocuğa ve onun yanındaki güzel kıza bakın, tabi en sağdaki görünmeye yüze de bakın ve dinleyin, bir fotoğrafın hikayesini dinleyin… İşte o kız, o gülümseyen, gözlerinin içi gülen kız ona bir daha bakın ne kadar güzel değil mi? İşte o kız benim kız arkadaşım yani eski kız arkadaşım. Ayrılmak zorunda kalmamız ne kadar üzücü, bunu siz anlayamazsınız, benim gibileri için böyle birilerini bulmak çok zordur. Onunla birlikteyken ne kadar mutlu olduğumu size nasıl anlatabilirim ki, onun benim için neler ifade ettiğini size nasıl anlatabilirim ki, nasıl bir örnek vermeliyim acaba, bunu anlayamazsınız ki, bunu daha önce ben de anlayamazdım, ne de olsa hiç birimiz ıssız bir adada ölümü beklerken bizi kurtarmak için gelen bir gemiye binmedik ki… Ondan ayrılmak zorunda kaldım, bu fotoğrafın solundaki çocuk sayesinde oldu, hani şu gülümsermiş gibi yapan çocuk, ama bunlar onun suçu değildi tabii ki, o sadece bana haber verdi, ya da beni aydınlandırdı diyelim, beni içine girdiğim hayal dünyasından uyandırdı da diyebiliriz, ya da kapamaktan büyük zevk aldığım gözlerimi açtı da diyebiliriz, keşke bunları yapmasaydı...Bütün her şeyi bana o anlattı, bütün duyduklarını bana teker teker anlattı.. Çok merak ettiğiniz,yüzü gözükmeye çocuk, işte o belki de her şeyin asıl kaynağı, belki tek suçlu belki de suç ortağı, onun yüzünü göremediniz çünkü fotoğrafı çeken bunu istemedi, çünkü fotoğrafı çeken de her şey bilenlerden ve bana söylemeyenlerdendi. Yüzü kapalı çocuk, kız arkadaşımın pardon eski kız arkadaşımın eski sevgilisi, aynı zamanda dostu ve yeni öğrendiğime göre aynı zamanda sevgilisi Evet işte bu kadar basit, küçük bir aşk üçgeni, kırılan kalpler, üzgün insanlar, her zaman gördüğümüz, her zaman yaşanan olaylar… Onun dostum dediği eski sevgilisiyle hala birlikte olduğunu öğrendiğimde ne yapacağımı bilemedim, aklımı kaçırdım, bulunduğum yeri terk ettim ve koşmaya başladım, kaçmaya başladım, kaçtığımı sanarken bütün üzüntülerin kaynağına koştuğumu fark etmemiştim. Onu gördüm, onları gördüm, söylentilerin gerçekliğini kanımda hissettim, kendimi tutamadım, nasıl tutabilirdim ki, o an aklıma gelen ilk şeyi yaptım, kendimi tutamadım… Fotoğraftaki kızın yanındaki gülümseyen çocuğumu merak ettiniz, artık gözlerinizi açabilirsiniz, gözleriniz biraz yanabilir, ışıkları açtım, umarım rahatsız olmazsınız, gözlerinizi açın ve bakın… Fotoğraftaki çocuğu mu merak ettiniz, işte karşınızdayım, sakın korkmayın, onlar ölü… Bu yanımda kana bulanmış duran üç kişiden sakın korkmayın, onlar ölü, size zarar vermezler, artık kimseye zarar vermezler, şimdi gitmeden önce sizden son bir ricam olacak, bu sefer her şeyi doğru yapmanızı istiyorum, kamerayı titremeyin, elinizi kaydırmayın… Bu pozu hatırladığınız değil mi? Aynı şekilde tekrar dizildik, dostum, ben, sevgilim ve onun dostu… Daha önce o çocuğun yüzünü neden kareye almadığınızı, neden bizim mutluluğumuza ortak olmasını istemediğinizi anlıyorum. Siz de daha önce böyle bir sevgiye şahit olmadınız ve bunun bozulmasını istemediniz, bu yüzden gerçekleri inkar ettiniz, ama gerçekler elbet ortaya çıkar bunu düşünemediniz, keşke zamanında düşünmüş olsaydınız, keşke bu fotoğrafı tam çekseydiniz keşke sırları ortaya çıkarsaydınız. Ama şimdi size bir şans daha veriyorum, bu sefer her şeyi doğru yapmanızı istiyorum, kamerayı titretmeyim, elinizi kaydırmayın, gerçekleri saklamaya çalışmayın… Dostum, ben, sevgilim ve dostu… Bu fotoğrafı tekrar çekin, bu fotoğrafı tekrar çekin ki sırlar ortadan kalksın… Koltuğunuzun yanında duran makineyi alıp hemen fotoğrafı çekiyorsunuz, dördünü de karenin içine alıyorsunuz, gülümseyen çocuk teşekkür ediyor, kanlı elleriyle kamerayı sizden alıp, kameranın altından gelen fotoğrafı sallamaya başlıyor, fotoğraf belirmeye başlarken, bacaklarınızdaki iplerin artık sıkmadığını hissediyorsunuz, hemen ipleri çözüp kalkıyor kapıya doğru yöneliyorsunuz, bu sırada çocuk mutlu bir şekilde yeni fotoğrafa bakıyor sonra yerine geri gidiyor ve dostu ile sevgilisinin yanında oturuyor, kapının önüne gelip son kez odaya baktığınızda çocuğu elindeki silahı başına dayarken görüyorsunuz, koşarak odadan çıkıyorsunuz, önünüze gelen koridorda bilinçsizce kaçarken bir el silah sesini duyuyorsunuz ve duruyorsunuz, neden diyorsunuz? Madem gerçekleri ortaya çıkaracaktınız, zamanında neden sakladınız?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kaan Alpaslan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |