Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Anadolu yollarında benzininiz biterse en yakın köye gidip yardım istemeniz gerekir ama uçsuz bucaksız bir yerin ortasından geçen toprak bir yolda lastiğiniz patlarsa yapacağınız ilk şey bagajı açıp stepneyi çıkarmak olacaktır. Fakat böyle bir şey başınıza geldiğinde, benim gibi bahtsız bir insansanız işler biraz değişebilir. ‘’Has..’’ devamını getirmiyorum. Çünkü arkasından daha ne küfürler ettim şu an hatırlamıyorum. Tek başına yolculuk etmenin bir güzel yanı da budur. Gördüğünüz her şeye küfredebilirsiniz. Yolda gözünüzü alan güneşe, önünüzde yavaş ilerleyen arabaya, yol boyunca çalışan işçilere (?), yanınızdan hızla geçen arabaya, otlayan ineklere, arkanızdan selektör yapan arabaya, yol kenarındaki otlara ve daha bir sürü şeye küfür edebilirsiniz, bunu yapmak için yalnız olmanıza gerek yok tabi ama yalnızken daha rahat olduğu bir gerçek. En azından siz küçük bir çukura girdiğiniz için küfretmeye başladığınızda yanınızda hiçbir şeyden haberi olmayan ve sizin küfürlerinizle uyanan, işin kötü yanı ilk başta küfürlerin kendine edildiğini sanıp ‘’Ne yaptım gene?!’’ diye direk savunmaya geçen biri olmaz. Bu yüzden iş için yaptığım yolculukları tatile tercih ediyorum çünkü tek başıma özgürce dolaşabiliyor ve iş nedeniyle gittiğimden hesap vermek zorunda kalmıyorum. Her neyse muhtemelen anlık bir dikkatsizlik sonucu girdiğim çukurda lastiği patlatmış ve takır tukur sesler arasında frene basarak bu ıssızlığın ortasında arabamı yolun kenarına doğru çekmek zorunda kalmıştım; Arabadan çıkıp bagajı açtım. Stepne yerinde yoktu. O an hatırladım; Bundan yaklaşık bir sene evvel lastiği patlamış yol kenarında yardım isteyen ve yedek lastiği olmayan genç bir kadına stepnemi hediye etmiştim. Aslında bu bir hediye değildi. Kadın zor durumdaydı ve ben de bir centilmen olarak ona yardım etmek zorundaydım. Lastiğini değiştirdikten sonra stepnemi geri almak için telefon numaramı vermiş ve beni aramasını söylemiştim. Kadın da sözünü tutmuş ve patlayan lastiği onardıktan sonra stepnemi geri vermek için telefon etmişti. Üstelik teşekkür etmek maksadıyla beni güzel bir restorana akşam yemeğine davet etmişti. Tabii ben de hemen hazırlanıp o akşam yemeğe gitmiştim. Tanışma faslı ile başlayıp, yolda kalan arabalar ve lastik değiştirme hikayeleri ile devam eden muhabbet zamanla keyifli bir hal alınca geceyi devam ettirmek adına kadını içki ısmarlamak için bir bara götürmüştüm. Nezaket sırası ona geçince o da beni sabaha karşı evine kahve içmeye davet etmiş, sonrasında olanlar olmuş ve asıl amaç olan stepne teslimini unutmuştum. Sabah işe yetişmek zorunda olduğumdan aceleyle kadının çıplak vücuduna son kez bakıp yanağına bir öpücük kondurup evden ayrılmış, sonra da birçok sefer yaptığım gibi ne telefonlarına çıkmış ne de geri aramıştım. İşte bu yüzden deliler gibi küfrediyordum. Beş on dakikalık bir zevk için adını bile bilmediğim dağ başı bir yerde mahsur kalmıştım. Arabayı kilitleyip en yakın köye yürümekten başka şansım yoktu. Patlayan lastiği de çıkartıp yavaş yavaş yürümeye koyuldum. En son gördüğüm köy çok geride kalmıştı o yüzden geriye dönmektense nedense yakınlarda olduğunu tahmin ettiğim bir sonraki köye doğru yürümeye karar verdim. Arabadan daha uzaklaşmamıştım ki kararımı irdelemeye başladım. Ya ileride bir köy yoksa? Yolda Gelirken arabayla yarım saatten az bir süre önce bir köy geçtiğimi hatırlıyordum. Oraya gitmek daha akıllıca olmaz mıydı? Ama Türkiye’de onbinlerce köy olduğunu varsayarsak her köyün arasında en fazla yarım saatlik bir mesafe olmalıydı. Yani ileride çok yakınlarda bir köy bulunmalıydı. Tabii bu köyde araba ve buna bağlı olarak lastik tamircisi olacağına dair bir garanti yoktu fakat köylerde traktör olduğunu varsayarsak ve traktörlerin de lastiklerinin patlayabileceği ya da değiştirilmesi gerekeceğinden mutlaka benim lastiği tamir edecek birileri elbet bulunurdu. Bu düşüncelere kendimi kaptırmış bir yandan da patlak lastiği yuvarlayarak yürürken arkamda bir hareketlenme hissettim. Dönüp baktığımda bir inek sürüsünün bana doğru yaklaştığını gördüm. Hayvanların arasında kalmamak için kenara çekildim ve başı boş bir şekilde ağır aksak ilerleyen ineklerin yanımdan geçmesini bekledikten sonra peşlerine takıldım. Bu ineklerin mutlaka gittikleri bir yer olmalıydı diye düşündüm. Muhtemelen gelirken yol kenarında otlarken gördüğüm inekler bunlardı ve işlerini bitirmiş evlerine yani benim de bulmayı umduğum köye doğru yürüyorlardı. Yapabilecek en mantıklı şey peşlerine takılmak ve inekleri izlemekti. Bu fikrin tek kötü yanı ineklerin insanı çıldırtacak derecede yavaş ilerlemeleriydi. Bir süre sonra inekler iyice yavaşladılar ve durdular. Durdukları yerde birkaç inek otlara uzanmış sanki sürüyü bekliyorlardı. Arkadaşlarını görünce kalktılar ve sürüdeki yerlerini aldılar. Tekrar ilerleyecekleri için sevinmiştim ama hayvanlar öylece bekleyip durdular. Ne sorun olduğunu kontrol etmek için lastiği bırakıp sürüye karıştım ve en başa kadar ilerledim. Orada yol kenarında ağacın altına oturmuş bir adam gördüm. Kirli sakalının üzerinde dolaşan arıyı görmezlikten gelip ekmeğine özenle sürdüğü reçeli ağzına götürmüş afiyetle yiyordu. O an adam benim için bir peygamber gibiydi. Bana kurtuluş yolunu gösterecek Mesih karşımda duruyordu. Dudaklarında kalan reçele doğru ağzına yönelen arıyı bir fiskeyle uzaklaştırdıktan sonra bana baktı ve hiçbir şey demeden yanında duran mataradan su içmeye başladı. Biraz sonra matarayı bana doğru uzattı ve su isteyip istemediğimi işaretle sordu, istemediğimi söyleyip teşekkür ettim. ‘’Zaten su kalmadı.’’ Matarayı ters çevirip içinde kalan suyu döktü. Adamın bir sorunu olmalıydı. ‘’Arabamın lastiği patladı, yedeği de yok nerede tamir ettirebilirim, köyün buraya yakın mı?’’ ‘’Yakın.‘’ Pek konuşkan olduğu söylenemezdi. ‘’Buradan dümdüz mü yürümeliyim?‘’ ‘’Evet’’ ‘’Sağol, o zaman ben gideyim.’’ Bu adamla vakit kaybetmek istemiyordum ama çok merak etmiştim, ‘’ Bu inekler seni mi bekliyor?’’ diye sordum. ‘’Hayır, her zaman burada bir süre beklerler.’’ ‘’Öyle mi, peki bu hayvanların sahibi yok mu?’’ ‘’Tabii ki var ama ineklere asla sahip olamazsın.’’ ‘’Peki ama ne bileyim bunları yönlendirecek biri olmalı, böyle başı boş dolaşabilir mi bunlar? ‘’ ‘’Onlara ben bakıyorum ama onların bana ihtiyaçları yok, kendi başlarının çaresine bakarlar, bizde daha çok şey biliyorlar ‘’ ‘’Nasıl yani?’’ ‘’Burada niye beklediklerini sormuştun ya.. ‘’ ‘’Evet…’’ ‘’Durumu gözden geçiriyorlar.‘’ ‘’Nasıl yani?’’ ‘’Her şey yolunda mı diye rapor veriyorlar.’’ Bu adam gerçekten deli olmalıydı diye düşündüm. Sohbetimiz giderek ilginçleşiyordu. ‘’Anladım, ne gibi bir sorunları olabilir ki, mesela karınları mı doymadı?’’ ‘’İnekleri hafife alma!’’ ‘’Peki ama anlamadım neyin raporunu veriyorlar, kime veriyorlar? ‘’ ‘’Şu en öndekini görüyor musun, ufakça olan, işte o liderleri yani bu grubun lideri, bütün kontrol ona ait’’ ‘’Anladım, bir şikayeti olan hemen ona bildiriyor ve o da çözüm üretiyor.’’ ‘’Anlamıyorsun yabancı, sana bir sır versem tutar mısın?’’ ‘’ Tabii ki de.’’ ‘’Uzun zamandır bir şeyler planlıyorlar, çocukluğumdan beri onları izliyorum, çok büyük bir şey planlıyorlar ve bu konuda çok temkinliler.’’ ‘’Nasıl yani, inekler bir şey mi planlıyorlar, ne peki biliyor musun?’’ ‘’ Emin değilim ama birkaç açıklarını yakaladım.’’ ‘’E nedir planları?’’ ‘’Dünyayı ele geçirmek istiyorlar. ‘’ ‘’Ne?! Bu ineklerin dünyayı ele geçirmek istediğini mi söylüyorsun?’’ ‘’Şşşt! Bağırma! Bunu bildiğimizi anlamamalılar’’ ‘’Tamam tamam, daha sessiz konuşalım istersen.‘’ ‘’Evet iyi olur.’’ ‘’Peki, sen bu işgal planını nasıl anladın ?’’ ‘’Dedim ya, benden kaçmaz, onlarla büyüdüm ben, her gün süt verdikten sonra köşelerine çekilip etrafı gözlemliyorlar, bizleri gözlemliyorlar, hepimizin ne zaman ne yaptığını izliyorlar, tıpkı benim onları izlediğim gibi. Artık hepimizin zayıf noktasını öğrenmiş olmalılar, kendi güçlerinin farkındalar. Zamanı gelince bir araya gelip otluyorlar sonra geviş getirip planları hakkında kafa yoruyorlar’’ ‘’Öyle mi, peki dünyayı nasıl işgal edecekler?’’ ‘’Sütleriyle’’ ‘’Nasıl ?’’ ‘’Bizim onların sütleriyle büyüdüğümüzün farkına vardılar, bu yüzden yeni nesli büyütmeyecekler.’’ ‘’Nasıl? Süt vermeyerek mi?’’ ‘’Evet ya da bozuk süt vererek, planın bu bölümünü daha çözemedim’’ ‘’Anlıyorum ama bunu yapabilirler mi yani süt vermeyebilirler mi? Ya da bozuk süt verebilirler mi bu yetenekleri var mı?’’ ‘’Oh hem de nasıl, onları hala hafife alıyorsun yabancı’’ ‘’İyi de dediğin gibi olsun, süt vermesinler ya da bozuk süt verip bizi zehirlesinler, insanoğlu yapay süt üretebilir, hem koyun var keçi var, yani ineklere ihtiyacımız yok ki, atın bile sütü var?!’’ ‘’İşte bu da planın bir parçası anlamıyor musun?’’ ‘’Amaçları kullanışsız hale gelmek mi?’’ ‘’Evet!’’ ‘’Anladım yani çiftliklerden kovulacaklar, kimse onlarla ilgilenmeyecek ve başı boş gezecekler öyle mi, peki işgal nasıl olacak?’’ ‘’Dağlara çekilecekler, kaybolacaklar, burada birkaç ineğin kaybolmasından bahsetmiyorum, dünya çapında bir hareket bu, milyarlarca inekten bahsediyorum, bütün dünyada bir sürü bağımsız inek, kullanışsız halde başı boş otlayıp, üreyen bir sürü inek düşün’’ ‘’Evet düşünüyorum, peki sonra?’’ ‘’Sonra beklenen gün geldiğinde saldıracaklar.’’ ‘’Nasıl, nereye ?’’ ‘’Her yere, köylere, kasabalara, şehirlere...‘’ ‘’Şehirlere mi?’’ ‘’Evet, hiç haberleri izlemedin mi, sahibinden kaçıp şehirde yola fırlayan bir ineğin yarattığı kargaşayı görmedin mi ?’’ ‘’Evet evet, bütün trafik duruyor, polisler falan geliyor, sonra hayvanı yakalıyorlar.‘’ ‘’Birkaç saat içinde evet yakalıyorlar, bütün bunlar da planın parçası, deneme yani anladın mı, bizi deniyorlar, büyük saldırı zamanı karşılaşacakları direnişi deniyorlar’’ ‘’Bir dakika, haklısın sanırım, bir inek tek başına iki saat bir yerde yaşamı durdurabilirse bir sürü inek şehri felç eder.’’ ‘’İşte anlıyorsun artık yabancı, milyarlarca inekten oluşan bir ordu, tarihin gördüğü en büyük ordudan bahsediyorum sana aynı anda bütün şehirlere akın edecekler, büyük bir kaos, düzen bozulacak, inekler şehre akın ederken insanlar birbirlerinin peşine düşecekler, yağmacılar, katiller, tecavüzcüler hepsine gün doğacak ve sonuç bin yıllık insan uygarlığının sonu!’’ ‘’Peki ama insanoğlunun silahları bombalar, füzeleri?’’ ‘’Bunu istiyorlar zaten, kurban vermeye hazırlar, bombalar kargaşayı tetikler anlasana, bu arada unutma her füze yüz inek öldürürse bir o kadar da insan öldürecek ve onların sayısı bizden daha fazla. ‘’ ‘’Evet, anlıyorum, durum gerçekten çok ciddi, peki ne yapmalıyız, onları nasıl durduracağız?’’ ‘’Benimde bazı planlarım var ama bunun için daha çok erken’’ ‘’Nedir planın?’’ ‘’Söyleyemem yani şimdi söyleyemem burada olmaz duyabilirler, zaten yeterince şüphe çektik, hadi köye doğru yürüyelim artık. Orada söylerim.’’ ‘’Peki, gidip lastiğimi alayım o zaman.‘’ ‘’Dikkatli ol, şüphelendilerse sana zarar verebilirler’’ ‘’Tamam, bu arada bir şeyi merak ettim, neden dünyayı işgal etmek istiyorlar?’’ ‘’Çünkü bu düzenden mutlu değiller, binlerce yıldır, insanoğluna hizmet ediyorlar, sadece süt değil canlarını veriyorlar, köle gibiler ve bundan artık bıktılar, kendi güçlerinin farkına vardılar. İnsanoğlu nasıl dünyayı ele geçirdiyse şimdi de onlar ele geçirmek istiyorlar’’ ‘’Ama inekler dünyayı yönetemezler ki, insanoğluyla anlaşmalılar bence bilmiyorum, Hindistan’daki gibi kutsal olmayı istesinler, Bir dakika yoksa orada ineklerin kutsanması da planın bir parçası mı?’’ ‘’Evet yabancı tabii ki de! Hint inekleri plan dahilinde bin yıl kadar önce deney amaçlı olarak bir girişimde bulundular. Hintli ineklerin yaptığı bölgesel işgalin sonucu insanoğlu onların kutsallığını kabul etti ama bu genel işgal sonrası ineklerin kutsanmakla yetineceğini sanmıyorum, daha fazlasını isteyeceklerdir gene de bunu öğrenmeye çalışacağım.’’ ‘’Anladım, gayet iyi anladım, bu planın bu kadar eski olduğunu düşünmemiştim.’’ ‘’Sana inekleri hafife alma demiştim. Hadi gidelim artık’’ Tehditkar bakışlar altında ineklerin arasından geçtim ve patlayan lastiği alıp adamın yanına geldim. Köye kadar yürüdük, bu sırada inekler peşimizden geliyorlardı. Sözde şuursuzca bizi takip ediyorlardı ama aslında bizi gözetlediklerini biliyordum. Köyde lastiği tamir ettirdim, adam inekleri çitlerin arasına kapattıktan sonra beni arkadaşının motosikleti ile arabama bıraktı, gitmeden önce ineklerin işgaline karşı hazırlamakta olduğu plandan bahsetti ve zamanı gelince benden yardım alacağına dair söz aldı. Beni generali ilan etti ve askeri bir eda ile veda ettikten sonra motoruyla uzaklaştı. Adamın gözden kaybolmasını bekledikten sonra gülmeye başladım. Çılgınlar gibi gülüyordum. Kaç saattir kendimi gülmemek için zor tutmuştum. İneklerin dünyayı işgali, bugüne kadar duyduğum en ilginç komplo teorisi, paranoyaklığın son noktasıydı herhalde. Gene de deli adamı sevmiştim daha doğrusu ona acıdım, yıllardır ineklerle uğraşmak zorunda kalmış olmak onu çıldırtmış olmalıydı, belki başka bir yerde dünyaya gelse önemli biri olabilecek yaratıcılığa sahipti ama işte dünya adaletsizdi, belki de bu adam bu yüzden yakınıyordu, aslında düzene isyan eden inekler değildi kendisiydi. Gülsem mi ağlasam mı diye düşünerek lastiği taktım ve yola koyuldum. - ‘’Yani kısacası bu adamla tanışmanızı isterdim. Birer kahve içer miyiz?’’ Karşımdaki kadın gülümsedi, ineklerin dünyayı ele geçireceğini söyleyen adamın hikayesi benim gibi onu da güldürmüş ve biraz da düşündürmüştü. Saatine baktı ve kalkmak için izin istedi. ‘’Sağol, kahveyi ofiste içerim geç kaldım da. Yarın akşam yemeğine bana davetlisin sakın geç kalma!’’ ‘’Ah ne geç kalması, sabırsızlanıyorum, umarım erken gelmem. Ofise bırakayım mı?’’ ‘’Yok lütfen rahatını bozma hemen karşısı zaten.’’ ‘’Peki görüşürüz o zaman, iyi günler.’’ ‘’İyi günler.’’ Müstakbel sevgilim masadan kalkıp Cafe’den çıktıktan sonra garsonlardan birini çağırdım. ‘’Bana mi filtre kahve getirir misin, sade olsun ama.’’ ‘’Sade mi? Abi sen hep sütlü içerdin’’ ‘’Yahu ne bileyim artık sade içeyim diyorum.‘’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kaan Alpaslan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |