Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı |
|
||||||||||
|
Oysa ne çok beklemiştim seni... Gidecektin ve sana son umutla birşeyler fısıldamıştım. Eğer kararını değiştirirsen, sabah gün doğarken, sahil kenarında seni bekliyor olacağım, demiştim. Sabah güneş bile doğmadan yola koyulup, içimde garip bir heyecanla sahil kenarına gitmiş ve hızla atan kalbimle seni beklemiştim. Eğer gidersen, sensiz olmayacağına inanıyordum. Sensiz ancak bir kaç gün yaşabilir, sonra yok olur giderdim. Gelmeyeceğin, beni orda bırakacağın aklımın ucuna bile gelmezdi. Çünkü kalın bir halatla birbirimize bağlı olduğumuzu hissediyordum. Ama gelmedin.. Gittin.. Sahil kenarında seni bekleyen beni, evlat edinmiş bir çocuk gibi bırakıp, gittin.. Orada saatlerce bekledikten sonra, garip bir şekilde kalkıp şehrin sokaklarına karıştım. Neden ve nereye yürüdüğümü bilmemekle birlikte, hiç birşey hissetmiyordum. Öylesine bağlanmıştım ki sana, sensiz hayatın hiç bir anlamı olmadığını düşünüyordum. Doğanın güzellikleri, minik çocuklar, gülümseyen insanlar bana hiç birşey ifade etmiyordu. Ben sadece seninle yaşayabilirdim. Adeta diyalize giren hastaların, makineye olan bağımlılığı gibiydi sana olan tutkularım. Ailem bile umurumda değildi, ne arkadaşlarım ne dostlarım, hiç biri ile sen varken görüşmüyordum. Ben senin yanında yaşıyordum ve sensiz kaldığımda sadece fotosentez yapıyordum.. Sokakları bilinçsizce adımladım. Etraftaki insanları inceliyor, sanki hayatı yeniden öğreniyordum. Teninin kokusunu bir daha koklayamayacağımı, sabah gülyüzünle uyanamayacağımı düşündükçe çıldıracak gibi oluyor, düşünmemeye çalışmama rağmen inatla çıldırmaya uğraşıyordum. Çıldırsaydım, herşey çok daha kolay olurdu sevdam. Belki seni bir daha hatırlamaz, dudaklarının yumuşak tadını hafızamdan kolayca silerdim. Deli derlerdi ama umurumda bile olmazdı. Senin olmamanın bana verdiği acıyı azaltmak uğruna, herşeyimi feda edebilirdim. Farkında olmadan şehirden çıkmış, yukardaki tepeye doğru tırmanırken buldum kendimi. Düşünceler eşliğinde yürüyordum ve hala nereye gittiğimi kestiremiyordum. Yol boyunca etrafta gördüğüm herşey, bir yıkıntıdan kalanlardı. Aynen benim gibi enkazdı herşey, harabelerden başka hiç birşey göremiyordum etrafta. Hayallerimi ve yüreğimide alıp gitmiştin benden, dolayısıyla yaşamak için hiç bir idealim ve amacım kalmamıştı. Çocuğumuz olmayacak ve onu dilediğimiz gibi yetiştiremeyecektik. Borçlarımızı ödedikten sonra tatillere gidemeyecek, seninle bir daha hiç bir güzel anımız olmayacaktı. Yaşama dair tüm istek ve arzularımın bittiğini farkettiğim anda buldum kendimi uçurumun kenarında.. Bir kaç adım daha atıp, iyice kenara geldim ve gözlerimi kapattım. Aşağıdan dalgaların, kayalara çarpan yürek tırmalayıcı ve belkide kurtarıcım olan sesleri geliyordu. Rüzgar saçlarımı hafif hafif dalgalandırırken düşüncelerimin içinde kaybolmuştum. Ben artık, ben değil bir daha seni sevemeyecek olan bir nesneydim. Çünkü birazdan bir adım daha atacak ve içimde ki bu ıstırabı sonsuza dek bitirecektim. Ağır ağır içimde birşeylerin kanadığını hissederken, bir damla çıktı gözlerimden ve benim gideceğim yere düştü. Ardından bir kaç tanesi daha onu takip etti. Gözlerini açmadan ağlayabilen tek insan bendim sanırım. Birden bir rahatlama hissine kapıldım, işte bir adım sonra herşey bitecekti. Parçalanırken yaşayacağım acılar, şu an yaşadıklarımdan daha kötü olamazdı zaten. Olsaydı bile, bir kaç saniyelik acı, ömür boyu acı çekmekten iyidir diye bir yargılama yaptım. Gözlerimi açıp, son kez dünya denilen bu gezegene baktım. Yemek tabağından yere düşen bir et parçası kadar anlamsız ve kullanışsız geldi bana. Başımı yere eğdim, tekrar gözlerimi kapattım. Tam bir adım daha atacaktım ki, az önce yerde gördüklerim aklımı kurcaladı. Tekrar gözlerimi açtım.. Uçurumun tam dibinde iki adet çiçek vardı. Eflatuna çalan renkleri vardı ve yeşilliklerin bittiği, kayalıkların başladığı yerde çıkmışlardı. Titredim ve çiçekleri iyice inceleme başladım. Biri biraz daha büyüktü ve güzelliğiyle adeta göz kamaştırıyordu. Diğeri ise yeni çiçek açmıştı ve yaşam mücadelesi veriyordu. Onlardan utanarak gözlerimi tekrar kapattım. Rüzgarın en sert olduğu bu yerde, susuz ve güneşin altındaki bu kayalıkta yaşam mücadelesi veriyorlardı. Neden yaşamaya çalışıyorlardı acaba ? Hayatta benim bilmediğim yada tanımadığım bir sırrı mı bulmuşlardı ? Kaybetmemenin püf noktasını çözmüşler, bir tutkuya tutulmuş ve onun için miydi tüm bu mücadele ? Utancımdan orada daha fazla duramadım. Böylesi çetin bir yaşam mücadelesinin gözünün önünde, hayatıma yok yere son veremez ve arkamdan çiçeklere dedikodumu yaptıramazdım. Ardıma bile bakmadan kaçtım. Koşarken elim ayağım iyice çözülmüştü, beynim benim isteğimle hareket etmiyor ve kendi kendine koşmamı sağlıyordu. Rus salatasına benzer düşünceler içinde gördüğüm ilk yere oturdum ve başımı ellerimin arasına koyup düşünmeye başladım. Sensiz bir yaşam sürdürülebilir miydi ? Yaşama amacımı sen ve geleceğimiz yapmam ne kadar doğru ve ne kadar yanlış idi ? Eğer sensiz yaşamayacaksam, ben ne kadar basit bir yaşam türüydüm böyle ? Utancım öyle büyüktü ki, yaşamdan vazgeçmeyi düşünmüş bir bedendim ve üstelik uçurumun kenarında yaşamaya çalışan bir çiçek kadar bile değildim.. Sonraları hayatta sevecek başka şeyler bulmaya başladım eski sevdam. Artık sen tek sevgi türü ve örneği hatta yaşam sebebi değildin. Senin sevdanda ki esaretimi bozmuş ve hürriyetime kavuşmuştum. Seni severken yaşadığım, korku dolu geceleri yok etmiş, yerine seni sevmeyerek yaşamayı sevmeyi öğrenmiştim. Kendime eflatuna çalan çiçeklerle dolu bir bahçe yapmış ve birde köpek edinmiştim. Arkadaşlarımın hepsi ile barışmış, ailemle aramı düzeltmiştim. Ben artık arkadaşlarımla sohbet etmeyi seviyordum ve ailemle yemek yemeye aşıktım. Gülen gözlerimi gördükçe gülen gözlerini seyretmekten büyük bir haz alıyordum. Sevgi literatürüm tamamen değişmişti.. Evet, iyi ki gitmiştin be sevgili. Giderken bana çocuklarla oyun oynamanın ne büyük bir sevgi tomurcuğu olduğunu öğretmiş, hayatta ufacık şeylerden de mutlu olabilmeyi anlatmıştım. Eğer gitmeseydin, ömür boyu esirin olarak kalacaktım. Yaşamı siyah beyaz görecek ve sadece kokunu teneffüs edebilecektim. Oysa şimdilerde ben rüzgara yelken açmış bir gemiydim ve sen ismi bile unutulmaya yüz tutmuş, sadece eski bir resimdin. Artık kalabalıklarda kalmış bir yalnız olmaktan kurtuldum, her gün ayrı bir roman kahramanı gibi uyanıyorum yeni güne ve bütün gücümle yaşıyorum. Çünkü yaşam bir mücadeledir eski sevdam, güneşin altındaki bir kayalıkta bile olsam, yaşama amacım sadece yaşamaktır. Yüreğimin halatlarını çoktan kıyıdan koparmış ve açık denizlere açılmışım. Sen gittin ve ben artık sonu görünmeyen sevdalarda kaybolmuş bir yitik değilim. Aşka dair tüm inancımı kaybetmiş, sadece yaşamaktan haz etmişim ve sen eski sevgili... İyi ki gitmişin...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sami Güzel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |