Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
Beynimin içinde gecen türlü uğultuların ne olduğunu düşündüm. Çaresizlik bu olsa gerek. Koca bir iç geçirme, buğulanan bakışlar...Gözlerim bakıyor fakat ötelere medyun sana iştiyak içinde.. Seninle olduğum zamanlar üşümenin ne olduğunu hiç bilemedim. Çünkü sen üşüyordun bende kendi üşümelerimi unutuyordum. Oysa yanzlılık adamı öyle üşütüyor ki. Sevda adamı değil kışta ağustosta bile üşütür. Gözlerimden inen yaşlara direnmek istiyorum. Dudaklarımı ısırmak. Çaresizce dişlerimi sıkmak. İçimde kaynayan volkanlar alev alev yanan ben. Yutkunamadım bir senin ayrılığın. Boğuluyorum... Nefesim kesik kesik... Bu şehir bu kadar dar değildi oysa bu şehir bu kadar hüzünlü... Kaç kişi boğazın sahillerde denizi seyretmiştir acaba. Kaç kişi benden öncesini düşündüğüm gibi kendinden öncesini düşünmüştür. Kaç sevdalı kendini boğazın serin sularına bırakmak istemiştir. Kaç kişi niye beklediğini düşünmüştür. Kaç kişiye saniyeler saat saatler yıl olmuştur. Zamansızlık bu olsa gerek.. Tarifsizlik.. Çaresizlik.. Rüzgarda savrulan yağmur damlaları gibi savruluyor beynimde sözler, kelimeler. Geride kalan yılların bende bıraktığı amansız izleri. Geleceğimi düşünememenin korkuları. Hangisine çare olabilirim... Geçmişemi, geleceğemi, ya sensizliğe. Yaralarımın içinde en büyüğüsün. Kapanmayan tek yara. Biliyorum ki bende bu yaraları açanlar geri gelseler bana hayatımı geri verseler genede izi kalır. Yine de hepinizi çok seviyorum. Yalancı hayallerimde bitti artık. Kendimi kandıracağım hayallerimde bitti. İşte burdayım. Kendimle hesaplaşmadayım. Mevsimleri kış...Günlerim zemheri. Senden kalan çaresizliğim, senden kalan gri özlemler... Senden kalan yıkılmış bir şehir. İstanbul dimdik oysa ama yıkılan İstanbul değil ki yıkılan gönlümdeki kaleler. Şimdi savunmasızım. Savaş meydanında ordusu yitirmiş komutan gibi çaresiz ve hazin. Ateş gibi çöken bu hasrete hiç bir yağmur yetmez sanırım. Ne kadar daha yürüyeceğim bu yolu bilmiyorum. Her yanımda ürkütücü bir dinginlik var. Herkesin sokaklarında kendi geceleri kendi gölgeleri. Benim sokaklarımda senin yadın senin adın. Gözlerim yanıyor biliyorum ki kıpkırmızı. Yüzüme inen her yağmur damlası sen gibi okşuyor beni. İstanbul gözlerin olmuş gözlerime bakıyor. Aramızda sonsuz uçurumlar, bende isyansız çığlıklar. Ağıtlarım yokluğunda sancılı. Bu sancı bu ağrı bu acı biterse sen ile bitecek. Yüzümde ince bir tebessüm gönlümde senin yazıtların söylenen davudi şarkılar şarkılara eşlik toprağa düşen yağmur damlaları. Devam eder bu hasret... Sonsuza kadar...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MeRCaNDeDe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |