|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
2 Aralık 2003
Aşkın Adı Ümittir Artık, Ümidin Adı Aşk
PELİN KARCI
Aşka en çok bahar yakışır değil mi? Oysa bir kış mevsiminde başlıyor bu düşsel aşk. Dışarıda kış, yüreklerde bahar... Kırlar yerine, yüreklerde açıyor papatyalar... Dışarısı soğukmuş, buz gibiymiş, ne gam? Yüreklerde güneş... |
|
AŞKIN ADI ÜMİTTİR ARTIK, ÜMİDİN ADI AŞK
Aşk nasıl akar bir yürekten diğer bir yüreğe? “İlk bakışta aşık oldum” der kimisi... Hiç yaşamadım bilemem. Doğrusu inanmam da... Kim böyle söylese ya da nerede okusam bu cümleyi, olsa olsa etkilenmektir bunun adı, aşk değil diye düşünürüm. Böyle bir cümleden sonra şartlanılmış bir aşk yaşanır ve biter. Anıldığında geçici bir hevesmiş aslında diye düşünülür belki de... Neyse asıl konumuz bu değil. Düşsel bir aşkın hikayesi anlatacağım ben size, ya da isterseniz yaşanmış bir aşk deyin siz bu aşka... Bu hikayede, ilk bakışta aşk yok, arkadaşlıktan aşka dönüşen bir hikaye de değil bu! Bir yasak aşk öyküsü hiç değil! İçinde biraz hüzün, biraz mutluluk gözyaşı, birkaç şiir ve şarkı, yaralı iki yürek, kaygılar ve tabii ki uykusuz saatler var. Bu hikayenin içinde en çok ümit var. Merkezde ise aşk...
Birbirine uzak iki şehir... Biri taş binalarla çevrilmiş, sokaklarında asık yüzlü insanların dolaştığı, kuru ayazların kol gezdiği bir şehir... Diğeri deniz kokusu iliklerine kadar sinen... Bu birbirinden çok farklı iki ayrı şehirde, birbirine çok benzeyen iki insan... Birbirlerinden habersizken, aynı gecede aynı yıldızlara bakıp aynı dileği tutuyorlar belki bir gün... Sonrasına siz masal deyin, ben hikaye... ya da bir düş... Dedim ya hikayede en çok ümit var diye; bir ümitle başlıyor işte her şey...
Aşka en çok bahar yakışır değil mi? Oysa bir kış mevsiminde başlıyor bu düşsel aşk. Dışarıda kış, yüreklerde bahar... Kırlar yerine, yüreklerde açıyor papatyalar... Dışarısı soğukmuş, buz gibiymiş, ne gam? Yüreklerde güneş...
Kadın taş binalı, kuru ayazlı şehirde yaşıyor. Sahteliklerden, yalanlardan bıkmışlığıyla bir uçurumun kenarındayken, bir ümit tutuyor elinden... Yani deniz kokan kentten gelen adam! Onun ne işi vardı o uçurumun başında diye soracaksınız şimdi? O da aynı sebeple oradaydı. Belki adam çevresindeki tüm sahteliklerin ve yalan sevdaların içinde adamlığından utanmıştı da , onu uçurumdan atıp rahatlamak istiyordu. Yüreğini de fırlatıp atacaktı; böylece kimse acıtamayacaktı onu bir daha... Ama karşılaşmayı hiç beklemediği o yer de kadınla karşılaşmıştı işte... Adam ve kadın elele verip vazgeçtiler yüreklerini atmaktan... Ne de olsa bir ümit vardı içlerinde hala... Aslında onların yürekleri elele tutuştu... O ikisi birbirlerinin gözüne kaşına değil, boyuna posuna değil, yüreklerine aşık oldular... Ve ilk sözleri “Yüreğine aşığım” oldu aşka ilk adımı atarken. En çok kelimeler yardım etti onlara, birbirlerinin yüreğine dokunmaları için.
Bir gece vaktinde kadın adamı düşünürken güncesine şöyle yazdı:
“ Aşk nasıl akar bir yürekten diğer bir yüreğe? Belki bir şarkıyla, belki bir şiirle gelir. Belki de bir yıldız olarak düşer avucunuza, dilek tuttuğunuz bir gecede... Uzak bir kentte bir yürek şiirler yazar adınıza... Her dizede onu bulursunuz, her dizede kendinizi... 160 karaktere sığdırmaya çalışırsınız içinizden taşan her duyguyu... Sığdıramazsınız... Sonra beceremeseniz de şiir yazmayı onun kadar güzel, bir şiir dökülür kaleminizden...
Sesini hiç duymadığım,
Hiç dokunmadığım ellerine,
Bir şaire vurgunum şimdi.
Ben hiç oldum, o herşey!
Yaşadığı kentte,
Bir gece olsun uyumadım,
Gezmedim sokaklarında,
Duymadım o kentin gürültüsünü
Ve koklamadım denizinin kokusunu...
Ben onun avucundaki yıldız oldum,
O benim içimde ümit..
İşte bu yüzden;
Aşkın adı ümittir artık, ümidin adı aşk! ”
Adamsa bir hikaye yazdı ve anlattı bir aşkın başlangıcını... Sordu: “ Bir ümit üzerine aşk yazılabilir mi? ” diye. Kimi onaylayarak ümit üzerine aşk yazılır dedi, kimi vazgeç dedi aşkın aleviyle kırmızıya dönmekten... Bir başkası bu hikayenin sonu sadece hüsran diyerek ümitleri kırdı ve bir dost destek verdi, kadın ve adamın mutluluğuna katılarak... Sonu ne olur? Ne kadın biliyor, ne adam, ne de diğerleri... Tek bilen var sonunun ne olacağını, gözle görülmeyen varlığı en derinde hissedilen tek bilen...
Şimdi iki ayrı kentte, birbirlerinin yaralarını kelimelerle sarmaya çalışan, iki yaralı yürek avuç içlerinde bir yıldız tutarak, birbirlerini düşünüyorlar. Ağlamanın ne kadar güzel olduğunu keşfediyorlar yeniden... Büyük bir mutlulukla yaşarken aşkı, hatta mutluluğu içlerine daha fazla çakmak için uykularını feda ederken hep ‘bir ümit’ içlerinde... Ve bir taraftan kaygılanıyorlar, korkuyorlar gün gelir bu büyü bozulur diye...Kelimelere, şiirlere, şarkılara sığınıyorlar birbirlerini daha çok hissetmek için... Sonuç olarak düşsel bir aşka ‘merhaba’ diyen iki ayrı yürek, tek yürek olup açtılar kapılarını mutluluğa... Ve göze aldılar ne zaman geleceği meçhul olan hüznü... Yani bir ümidin üstüne aşk yazıldı, ve daha bitmedi hikaye... İçinizden geliyorsa devam edin hadi yazmaya ve bir isim daha verin aşka...
Aşkın adı ümittir artık, ümidin adı aşk...
Pelin KARCI
30 Kasım 2003
:: sevmek... |
Gönderen: feridun / Manisa/Türkiye
|
5 Ekim 2005 |
|
| bazen bir sokak kedisi olmak ister(im) adam(ben)...sevdayı en deminde ve en umarsız yaşamak için...korkmadan utanmadan mart ayını soluyup ciğerlerine...sonra bir güvercin bağlılığında ölene dek...sevmek...sadece sevmek... bu hasretle kokuyor yazıların... yüreğine sağlık... asivemavi36 |
:: Haksızlık değil mi ? Ama sen |
Gönderen: Gültekin BAYIR / İstanbul/Türkiye
|
9 Şubat 2005 |
|
| Ben denizin kokusunu nakşedeyim her nefeste ciğerlerimde nikotinden arta kalan yere, sen taş binaların soğuk sülietleriyle cebelleş dur.Değişsin ister misin bu haksızlık Pelin? Sana o soğuk kentin güzelliğini satır arası detaylarından aratıp bulduracak bir aşk temenni ederim.Sen de bende sevelim bir soğuk şubat gecesinde aniden Pelin. Hem sevelim ; Hem de Çooookk sevilelim. Bak o zaman "taş binalarla çevrilmiş, sokaklarında asık yüzlü insanların dolaştığı, kuru ayazların kol gezdiği o şehir." ne kadar güzelmiş. Meğer sinirini bozan rüzgarın uğultusunda ne güzel şarkılar gizliymiş ?
Alev alev yanıyorum
Buzlarım çözülüyor aşka
Gardım düşüyor, tutamıyorum
Korkuyorum bakışların çarpınca bana
Birbirimize birkaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık
Hep yanlış gidenlerin ardından yorulmasaydık
Sen ışığını arayan güzel günebakan
Ben tozuna dumanına hasret bir enkaz
Alev alev yandığım doğru
Küllerinden doğar mıyım sana doğru
Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum Yerdeyim
Sendeyim
Al beni
Ne
Yaparsan
Yap!..
İyi bak kendine ve sana bu yazıları yazdıran yüreğine lütfen...
|
:: Yıldıza dokunmak... |
Gönderen: Faik Murat Müftüler / Muğla/Türkiye
|
28 Ocak 2005 |
|
| Olur mu diye düşündüm. Düşsel aşk olur mu? Aşkı hiç bilmeyen yürek, düşsel bir aşkı yaratabilir mi? Bana imkânsız görüldü. Aşkı bilen yürek ise başarabilir kanımca.
Nedir o halde fark? Düşsel aşkı yaratabilen, hayallerini eski aşklarının mayasıyla yoğurmuş demektir. Biliyordur çünkü nasıl bir yürek çırpıntısı, nasıl bir hüzün, nasıl bir özlem yaşamak gerektiğini. O duyguları bulunca "İşte aşk. Başardım işte. Tanıdık hisler bunlar" diyebilir. Eski aşklardan her bir parçanın esinlediği güzellikleri kimse bozamaz; belki adı bile konulmamış o düşsel sevgili bile.
Yine de katılıyorum yazdıklarınıza. Gerçek sevgililere hissettiklerimiz bile düşsel değil midir çoğu zaman? Hislerimiz anlama-çözme yetimizden hızlı çalıştığında, sevgiliden daha mükemmel olmaz mı sevdiğimiz? Ayrılıklar sevgiliyi çözdüğümüzde kapıldığımız düş kırıklıkları ile gelmez mi?
O halde en güzel aşk, en güzel olduğu yerde bir terkedişle gelen düşsellik olacaktır. Aşk, heyecanla gelip acıyla sinen, ümitlerin kırıldığı yerde sönen, sönene kadar da ruhta çizikler açan bir duygu değil de nedir?
İşte yine, yeni bir düşsel aşk yaratırken o çiziklerden örebiliriz elimizi kolumuzu bağlayan aşkların ağını. Aksi halde adını bilmediğimiz egzotik bir meyvenin tadı kadar uzaktır aşk .
Bu kadar yazdırdınız ya bana. Ruhunuza sağlık ...
|
:: yüreğine sağlık |
Gönderen: yeliz / İstanbul
|
6 Aralık 2003 |
|
| öyle güzel yazmışsın ki,kıskandım seni,keşke ben yazabilmiş olsaydım bu yazıyı dedim,öyle güzel yazmışsın ki,alkışladım seni,tebrikler...
tüylerim diken diken hala... |
:: :)) |
Gönderen: Meryem Uçar Kayalı / izmir
|
5 Aralık 2003 |
|
| sevgili pelin.. ben bu düşü biliyorum:)) ya da bu gerçeği.. yazdığın bu yazı beni alıp nerelere götürdü bir bilsen.. gerçek olamayacak kadar güzellik ve mutluluk olduğundan mı düş gibidir yoksa düş gibi olduğundan mı o kadar mutludur insan? işte bunu ben bulamadım henüz.. bulursan haber et emi:))
sevgilerimle
Meryem |
:: on yıl öncesine gidip geldim :) |
Gönderen: Merve Yıldırım / Antalya
|
5 Aralık 2003 |
|
| Kendi aşkımın başlangıcını hatırlattınız bana. Deniz kıyısındaki bir kasabadan gelip binaların içindeki beni bulan, alan ve on yıldır da bırakmayan bir adamın sevdasını... tümüyle aynı olmasa da çok benziyor benim hikayeme. Ama en önemli fark biz artık iki ayrı şehirde değil, tek kalpte ve tek evdeyiz :) Selamlar |
:: Ümitlerden Aşk doğurduk Biz! |
Gönderen: Siyah / izmir
|
3 Aralık 2003 |
|
|
körfezden bir tutam deniz kokusu gönderdim şimdi sana/ batarken güneş bir ucundan kopartıp göğüne astım/ bir ezgiyi yükledim notalara yağmurlara yükledim sana doğru/ gözyaşlarımı kalemine akıttım yazsın diye beni/ ve yüreğimdeki tüm Ümitleri GÜVERCİN KANATLARIna yükleyip sana uçurdum/ çık dışarı, şimdi gelir hepsi...
tüm Ümitlerim senin olsun! |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
İçindeki ve yüzündeki hüznü bir türlü söküp atamayan bir güvercin. . .
Etkilendiği Yazarlar:
murathan mungan, kenan kalecikli, ırvın yalom,andre gide
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|