Dalgın, kırgın,yorgun, argın yürüdüğüm öğle sonrasında, Delikliçınar Meydanında uzatıverdi mini minnacık bir el, minik bir kurdela ile süslenip aliminyum folyo ile sarılmış sarımpatıyı. Ona sarımpatı diyorum çünkü kasımpatıya benziyor ve çocuk sarısı saflığında...Üstelik çiçeklerin adlarını da bilmiyorum. Teşekkür edip aldım sarımpatıyı önce ne olduğunu anlamadan şaşkın şaşkın etrafa bakınarak... Yanaklarına bir öpücük kondurdum minik kızın.Az sonra çiçekçiden bir grup minik daha çıktı elleri süslenmiş patı çiçekleriyle dolu ve yanlarında öğretmenleri... Sonradan öğrendim minicik elleriyle çiçek sunarak sigaraya hayır kampanyası yaptıklarını. Meydanda banklarda oturan kalabalık arasında dolaşıyor ve ellerindeki çiçekleri veriyorlardı. İçlerinden biri de mavi çoraplı Osman. Onun elinde aliminyum folyo ile kaplanmış gümüşi bir şekerlik vardı. Şeker ikram eder eda ile şekerliği oturanlara uzatıyor, sigaralarını söndürüp izmaritlerini şekerliğe atmalarını bekliyordu. Bir süre izledim minikleri ve şekerliklerini doldurmalarını umarak ayrıldım meydandan bir elimde sarımpatı, diğerinde bir kucak sevgi...
Yürürken geçen yıl yaşadığım bir olayı hatırlattı bana sarımpatı. İstiklal Caddesi boyunca her bir palmiyenin etrafı ateş tuğlasından bir çitle bir metre yükseklikte örülüp korumaya alınmış ve içleri toprakla doldurulmuş. Fakat gelen geçen herkes hoyratça kullanıyor özellikle bu korunaklı ağaç diplerini. Herbirinde söndürülüp atılmış onlarca izmariti her dakika görmek olası. Sanıyorum acı soğuk bir pazartesiydi. Sırtında torbası olan yerlere kadar uzun kirli paltolu dilenci görünümlü bir ihtiyar tek tek bu izmaritleri toplayıp torbasına dolduruyor, o birini toplarken arkasından bir diğeri izmaritle yeniden doluyordu. Cadde boyunca izledim onu. Kimseyle ilgilenmeden ve bir tanesini bile atlamadan bütün izmaritleri topladı ve kalabalık içinde kayboldu. Yüzünü tam olarak görememiştim, yaklaşıp konuşmaya da cesaret edemedim. Yüreğim söndürülen her izmaritle yeniden dağlanıyordu...
Minik ellerin bana verdiği sarımpatıyı eve gelip vazoya ıslattım, hiç solmamasını dileyerek ve bunu o haketmişti dedim içim buruk...