Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
Adeta kolektif olana sosyal bir içgüdüsel tepkileri vardır! Bunu da anlamak hiç de zor değil. Bu günkü kişisel servet ve zenginlikler kolektif emeğin ve kolektif kapasitenin sömürülmesiyle vardı. Bu sömürücü ve gaspçı sistem dünden bugüne kolektif alanı ve kolektif alan çağrışımlı geri beslenme bilgilerini yok saymak, unutturmak, bu konuda bilgisi sizliğin karanlığını oluşturmak için dini ile imanı ile ideolojisi ile hani az uğraşmadı. Totem alanla birlikte izole olma anlayışı ön plana çıkmıştı. İzole alan duygudaşlığı, TOTEM KARDEŞLİKTİ. Totem kardeşliği içinde kendinizmiş gibi totem kardeşlere de empati yapmak esastı. Yani totem kardeşliği içindeki tutumunuz bencil olmak yerine özgecil olmaktı. Tarihte ilk kez özgecilik totem kardeşliği içinde belirdi. Totemi alan sadakalık bir ortam öngöremediğinden, sadaka da yoktu. Totem alan içinde olanlar birbirinin kendisi gibilerdi. Totem kardeşliği özgecilik gibi manaca bir ayrıntı ortaya koyma işiydi. Totem kardeşliğinin mana üzerinde ayrıntıya doğru gitmesi dil sel öğelerin gelişmesini ve geleceği zorlayacak olmanın bir intibak süreciydi. Totem alanın duygudaşlığı; sürüye bağlılığı değil gruba ait olmanın bağlılığıydı (totemi aitlikti). Dolaysıyla da totem duygudaşlığı totem kardeşlere bağlılıktı. Yani totem alan içinde totemilerin duyguları da yalıtıma edilmişti (tecridiydi). Duygularınız sadece gruba ait olanlara gösterilen bir alakaydı. Grubunuz dışındaki hemcinsleri avlayıp yiyebilirdiniz! Totem dili içindeki mana yüklemelerinde acıma, şefkat, merhamet, bağışlama gibi "aynı Tanrı'nın kulu olma" fikri de yoktu. Zaten olamazdı da. Bu tür mana içinde olmamaları barbarlıklarında değildi. "İhsan ettim, bağışladım, merhametim öfkemin önüne geçti" türünden özel mülkü kutsayıcı bu tür ayrıntıları ile gönüllere korku salan bu gibi argümanlar ortada yoktu. Şeytan bu tür söylemler ayrıntısında gizliydi. Bu türden mana düşüncelerinin ve mana dilinin ortaya çıkması için "mülkün sahibi o" denen bir zaman ile "mülkümden dilediğime dilediğim kadar verdim" denen zemin, henüz ortada yoktu. Dahası Avcı toplayıcı bir totem alanda ne mülk vardı ne mülk biliniyordu ne de mülk sahibi biliniyordu. Mülke de ihtiyaç yoktu çünkü üretemiyorlardı. Kolektif yaşama alanı denen bölgeyi savunma vardı. Uygun zaman ve zeminin olmadığı ortamda da o türden zamanı ve zemini güden mana düşüncesinin değil kendisi, eser miktar düşüncesi bile olamazdı. Şartlar hiç mi hiç uygun değildi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |