"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Yaşamın içindeki dinsel, kültürel, geleneksel ve sınıfsal statülü bakışla kadına yapılan baskı, zülüm, şiddet ile kadına yapılan istismar ve hunharlığa hayır. İnsan (kadın) üzerinde; eş-ebeveyn gibi ne sıfatla olursa olsun; işveren, amir, kazanç sağlayan gibi ne vasıfla olursa olsun; insanı istediği gibi tasarruf etme sahipliğine hayır. İnsan ayrımcılığına da hayır. Kadın ve erkek ayrımcılığına da hayır İnsan aitliği içinde cinsel ayrımcılığa da hayır. Kuşkusuz hayatın kendisinde gelen belirlenimle insanın cinsel çekiciliği vardır. Hayatın belirlediği cinsel çekicilik bir olanak ve yapabilirlikle temel düzlemdir. Ancak bu olanak ve yapabilirlik tek yanlı bakışlarla bir güçlendirme bir aşağılama bir saldırganlığa izin verme değildir. Hayatın gereği insanın insanda tahrik olması varsa da; hiç bir şey gibi tahrik de alabildiğine yalın süreç değildir. Her şey gibi tahrikler de mutlaka bir frenleme süreciyle vardır. Tahrik ve frenleme süreci eş anlı ikisi birden beliren süreçlerdir. İnsanı, eşik aşımına kadar götürecek bir azmanlaşmanın saldırganlığı, ancak sosyo toplumun bilinç düzeyini sindirememek ve uygar insan olmamakla olasıdır. İnsanın zorunlu belirlenimleri kolektif zarfla girişen bir eylem-fren ilişkisidir. Üstelik salt başına frensiz bir tahrike cevaz verdiğiniz zaman; bir tahrikin nerede; ne zaman; neyle başlayıp; nerede, ne zaman ve neyle duracağı da belli olmaz. Eğitimsiz olup, ruhen, zihnen bilişsel gıdası olmamakla da kontrolsüz olacak tahriklere verilecek cevaz ve hafifletici yaklaşımlar; salt insanın insana tahriki olmasıyla kalmaz. Kişinin hayal gücü yoksunluğuna göre damacana da bir tahriki durum olmakla karşımıza çıkar. Fırındaki ekmek te bir tahrik olur çıkar. Kuyumcudaki altın da bir tahrik olur. Varsılın malı da mülkü de bir tahrik olup çıktığı gibi bu frensiz çıvlamalarla kişinin gülmesi de, bir kişiye gıcıklık bile o kişinin öldürülmesine bir tahriktir. Frensiz oluş kişinin bu tür tahriklerle olmasına kadar gidecek bir cevazdır. Bunları belirttikten sonra saygın bir soruna vıcık vıcık güzelleme yapmadan bodoslama gireceğim Dünyayı ne kadınlar ne erkekler değil insanlık âlemi değiştirir. Dünyayı insanlığın kapasitesi değiştirir. İnsanlığın kapasitesi de tekil ya da zümre insanın kapasitesi değildir. Dolaysıyla insanlığın kümülatif kapasitesi; her biri bir insan olan, ne kadının kapasitesidir. Ne erkeğin kapasitesidir. İnsanlar dünyayı üreten bilişime bağlı bilgiye dek teknik ve teknolojilerle değiştirir. İnsanın kendisi dışında kolektif bir alan içinde eksiğini tamamlayan teknik ve teknolojilerle donanma işi kolektif geri bağlanım yasalarıyla girişen karmaşıklaşmanın sonucudur. İnsanlığın depo bilgisi, sosyo toplumun kolektif depolu bilgi ve bilinci; kişilerden ve tek tek kadın erkek dediğimiz insandan bağımsızdır. Kişilerin kapasitesi asla kolektif kapasite olmamakla; insanın kapasitesi kolektif kapasite karşısında sınırlı bir kapasite gibi davranır. Kişiler kendi ilgi ve ihtiyaçları oranında kolektif depo enerjiden bilgi çekerler. Kolektif depolu enerji, sürekli ve zorunlu olarak ortam içine yansır. İnternet ile Dünyaya yansıyan dolaşımdır. Ağlar arası ortam içindeki kişiler kadın ve erkektirler. Kolektif alanlı depo enerjiden yansımalar, ayrımsız kadın erkek, herkes olan insan üzerine yansır. Bu yansıma adeta yağmurdan ıslanmak gibi, güneşle güneşlenmek gibi herkesin üzerine boca oluşla çepeçevre bir erişimdir. Bu erişim ile kişiler kolektif depolu bilişim öğelerinin boca olmasında ıslanırlar. Bu türden ıslanmanın sirayeti, herkesin hissetmesine göredir. Yani ıslanma, alan içinde yapılacak olan bilgi emisyonu, herkesin ilgi ve ihtiyacına göre değişen bir sirayetlenme olacaktır. Kişisi kapasitesini ucu açık olmakla birlikte kişisi kapasite kişinin gördüğü işe göre ve kişinin kendi kişisi ilgisine, kişisi ihtiyacına bağlı isteklerle kişi kendi kapasitesini kendisi sınırlar. Bu sınırlı kapasiteli tutum da kişinin temel forumudur. Yani sınırlanma ihtiyaçlı kapasite kişinin nötr enerji durumuna geçişidir. Kendi isteğiyle donanımını sınırlayan kişi ister kadın kapasitesi olsun ister erkek kapasitesi olsun bu kapasite kişinin bilişsel düzeyini, donanımını, toplumsa katılımını oluşturur. Zıddı durumlar gereği ya da frenli durumlar gereği kolektif kapasitenin de ulaşım, erişim aksamaları kaçınılmazdır. Hele bir de bu kapasitif aksamalar üzerine sınıflı toplumun geleneksel, dinsel bakışla kasıtlı bir kadın-erkek ayrıştırmasını yapan bindiriş modülasyonları yüklenirse; zaten aksak olan durum, daha da kötü olur. Gerçeklik bu olunca "kurtarırsa dünyayı, kadınlar kurtarır" sözü ister motivasyon cümlesi olsun. İster mecazen söz olsun. İsterse bu söylem bir soruna dikkat çekip parmak basmak olsun. Ayrımcılık yapıldığını dile getiren doğru bir söz; "kurtarırsa dünyayı, kadınlar kurtarır" gibi başka bir ayrıştırıcı yanlış sözle düzeltilmez. Bu söz de tıpkı erkeğin kadına üstünlüğünü belirten ananevi ve inançsal safsatalar gibi doğru olmayan, yalan olan; kadın yapabilirliği üzerinde erkek ayrımcılığına yol açan söylemdir. Şunu da hemen belirteyim "dünyayı değiştirirse kadınlar değiştirir" ezberine göre erkekler eğer atıl ve kapasitesiz ise, hayatın belli bir dönemi içinde her bir erkeği kadın olan ana yetiştirmiyor mu? Kadın, bebeklik ve çocukluktan beri erkek çocuğu yetiştirir (buna kız çocuğu olan kendisi de dâhidir). Kadın çocuklarını yetiştirirken nerdeyse çocuğun hayatı boyu sürecek olan öğrenme kalıplarını da çocuğun zihnine nakşeder. Çocukların gelecekteki öğrenmeye bağlı bilişsel düzeyi ve bu düzeyi oluşan bilgiyi seçme ayıklamayı kategorize edici geri bağlanım kalıpları kadının dil, tavır ve kişisi kapasiteli donanımdan akseder. Eğer kadın mevcut sosyolojik rolü çerçevesinde çocuğa dünyayı değiştirecek çapta kapasite kazanmayı öğretememişse; bu kadınlar dünyayı değiştirmeyi nasıl başaracaktı gibi yine çok yanlış başka bir sorgulanmanın önünü açar! Çünkü bir kadının yeti ve kapasitesi diğer kadının yeti ve kapasitesine genelleşir olmadığı gibi bir kadının yeti ve kapasitesi; erkeğin de "insanlığın da yeti ve kapasitesi" değildir. Yukarıda beri dediğim gibi dünyayı kurtaracak olan da batıracak olanda ne Ayşe'dir. Ne Kezban'dır. Ne Ali'dir. Ne Ahmet'tir. Ali'ye, Kezban’a baktığınız zaman onlarda dünyayı değiştirecek bir donanım görüyor musunuz? Yoksa Türkiye'ye, Çin'e ve giderek Acuna bakmakla Dünyayı değiştirecek olanı; toplumsal bir insanlık kapasitesinde mi görüyorsunuz? Dünyayı kurtaracak olan da batıracak olan da İNSANLIKTIR. Toplumlar arası kolektif alanlı toplum sal kapasitedir. Dünyayı kurtaracak ya da Dünyayı batıracak olanı; içinde olunan sosyo toplumsa kapasiteli depo bilgilerle; bu depo bilgileri kullanılacak insanlığın, teknik ve teknolojik dönüşümleri, kullanım biçimi belirler olacaktır. 08.04.2022
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |