En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
Ben, bütün bakanlıklar adına Sağlık Bakanlığı'nın teşkilat şemasını verip, rahmetli Ahmet Hamdi Tanpınar hocanın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" adlı kitabındaki gibi bu on yedi bakanlıkla ilgili bazı çıkarım ve eleştirilerde bulunmak istiyorum. Sağlık Bakanı, Teftiş Kurulu Başkanlığı, Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, İç Denetim Birimleri, Özel Kalem Müdürlüğü, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, dört bakan yardımcısı, dokuz genel müdür, Strateji Geliştirme Başkanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı, Proje Yönetimi Destek Birimi. Bu birimlerin her birinin alt birimleri, şube müdürlükleri, il koordineleri ve il müdürlükleri, bunlara bağlı hastaneler ve sağlık ocakları. On yedi bakanlığın her birine baktığımızda, dünya kadar çalışan, ama hiçbir şey konuşamayan, inisiyatif kullanamayan, akli baliğ olmayan çocuk muamelesi gören devlet teşkilatları... Aktif görevde olan doktor, hemşire, sağlık memuru ve hizmetli sınıfındaki personel dışında kalan, yani bürokrat sınıfında olanlara baktığımızda hiçbir etkinliği ve söz sahibi olmayan, konuşamayan, karar alamayan, aldığı kararları uygulayamayan (bakanlarda dahil) bu adamlara neden maaş ödendiğine dair bir bilgisi olan var mı? Bir bakan ki, kendi personeli için alınmış bir kararı bile personeline kendi iradesiyle söyleyemiyorsa, bu adamlara ne gerek var. Her şeyi cumhurbaşkanı düşünüyor, karar alıyor, alınan kararları basın açıklaması yaparak duyuruyor, uygulanması için bütün birimlere gönderiyor, hatta CİMER üzerinden şikâyetleri değerlendiriyor. Bu adamların maaşlarını ya sayın cumhurbaşkanına vermek lazım ya da tasarruf tedbirleri kapsamında işlevselliği olmayan bu bakanlıkların tamamını kapatmak lazım. Milli Eğitim Bakanı, başında bulunduğu bakanlığın akademik çalışma sürecinin nasıl işlediğinden bihaber. Yarıyıl tatilinde öğretmen ve öğrenciler kişisel değerlendirmelerini yapıp kendi eksikliklerini görmeleri ve gidermeleri yönünde hareket ederler. Bu dönem bir öz sorgulama sürecidir. Seminer, proje, plan, program yönetim tarafından öğretmenlere yaptırılmaz. Yarım yamalak bilgilerle hareket eden kişiler hem kendi itibarlarını zedeler, hem de gereksiz iş üreterek bıkkınlığa neden olurlar. Başka bir husus, KPSS sınavında Türkiye birincisi olmuş bir öğretmen adayı mülakata çağrılıyor, mülakat puanına elli beş verilerek eleniyor. Arkasından bakan; "Herhangi bir öğretmen adayına yönelik adaletsiz bir uygulama içinde bulunulmasının söz konusu olmadığı"nı belirtiyor. Şimdi ben soruyorum. Bu bakanlıklara ne kadar ihtiyaç var? İkincisi bakan dahil bu konuyla irtibatlandırılan şahıslar akşam başlarını yastığa koyduklarında rahat uyuyorlar mı? Bir başka soru, o çocuklar sizin çocuklarınız olsaydı, neler hissederdiniz, aynı açıklamayı yapabilir miydiniz? Memnun olunmayan bir bakanın istifası ya da AKP söylemiyle azli sonucunda o bakanla birlikte çalışma yapmış birisinin bakan yapılmasının mantığını anlamış değilim ben, anlayan bana da anlatsın lütfen. Bakan ve yardımcısı her koşulda birlikte karar alan yöneticiler değiller mi? Bakandan memnun olunmuyorsa yardımcısından nasıl memnun olunabiliyor? Tabiri caizse, biri suçluysa diğeri de onunla aynı kararlara imza atarak suça ortak olmuş olmuyor mu? Bir bakan çıkıp "Sayın Cumhurbaşkanım sizin bilginiz olmadan bir açıklama yapmamız mümkün mü?" diyorsa, o bakanın hiçbir kariyeri, söz hakkı ve itibarı yoktur. O bakan kâğıt üzerinde yer işgal eden ve gereksiz ücret ödenen biridir. Gerçi AKP iktidarı yönetime geldiğinden bu yana hak ve adalet konusunda parti ismi hariç nasıl bir gündem oluşturduğu da meydanda ya zaten. Hatta bu konu sorgulanamayacak kadar ayan beyan ortada. Şimdi ben diyorum ki, bütün bakanlıklar kapatılsın, cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları (sayıları on yediye çıkarılsın) onlara birer sekreter haricinde personel de verilmesin, ciddi bir meblağ tasarruf sağlanmış olur. Her bakanlığın il bazındaki yönetimleri de, bu bağlamda yeniden düzenlensin ve il müdürlükleri de doğrudan cumhurbaşkanı yardımcılarına bağlansın. Aslında üzerinde bir türlü anlaşılamayan öğretmenlere de gerek yok. Çocuklar nasıl olsa TV ve online eğitime alıştılar. EBA'ya her seviyeden ve her branştan bir öğretmen alınsın. Bu öğretmenlere videolar oluşturulup günün belirlenen saatlerinde yayın yapılsın. Okul, sınıf, yönetim, öğretmen, öğrenci, il ve ilçe müdürlük personellerinden de kurtulmuş olarak hayli kazanç sağlanmış olur. Öğretmen denen asalak yılın yarısını yatarak ve boş beleş maaş alarak geçiriyor. Bunlara da meydan verilmemiş olur. İmam Hatip öğrencileri de her cuma uygulama derslerine camilere giderler. Rahmetli Yusufelili Huzuri Baba oğluna ne kadar öğüt veriyorsa, öğüt işe yaramıyor, çocuk bildiğini okuyor. O da meşhur "Ters Öğüt Destanı"nı söylüyor. Bir nasihatim var zamana uygun Tut sözümü yattıkça yat uyanma Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye El için beyhude ateşe yanma Her nere gidersen eyle talanı Öyle yap ki ağlatasın güleni Bir saatta söyle yüz bin yalanı El bir doğru söz söylerse inanma Ananın erine çağırma peder Evvel ahır sana kötülük eder Kemlik et elinden geldiği kadar Sakın eylik edip düşman kazanma Kime ey diyersen darılır söğer Merhamet zamanı değildir meğer Yanında birini kesseler eğer Bir hançer de sen vur sonra utanma ... Yüz verme saile sarma yakana Bir tokat vur eğdir doğru bakana Bir yudum su verme canı çıkana Aklın topla sersem olma susanma Üç parmak noksan ölç ölçersen kile Tatlı söz konuşma bir kimse ile Dört kuruşa sekiz kuruş et hile Hilekarlık hoş sanattır usanma ... Hediye namiyle bir şey gönderme Adet edip hiç misafir kondurma Komşun evi yanar iken söndürme El kariyçin bir adım da uzanma Bir yetim görünce döktür dişini Bozmağa çabala halkın işini Günde yüz adamın vur kır leşini Bir yaralı sarmak için yeltenme Kaynağın tut varsan suyun bendine Zira herkes pesent ede fendine Öz aklın yetişir kendi kendine Eflatun da görsen aklın beğenme Keyfin bozma altı için beş için Korku çekme olur olmaz iş için Canın feda eyle bir sarhoş için Kuru sofuların sözüne kanma Yanında saklama namus gayret ar Bilcümle mekruhu eyle ihtiyar Meyhane dibine seccadeyi ser Safası olmıyan yerde dolanma ... Huzuri neylersin dünya rif'atin Kesme doğruluktan meyl ü rağbetin Cenab-ı Mevlanın iste izzetin Her şaşkın sözünü duyup bulanma Ben de Huzuri Babanın öğüdü gibi bir öğüt vereyim dedimse de, baktım ki, benim söylememe gerek kalmadan AKP zaten yapıyor. Peşinden gidenlerde yapılan her şeye tapıyor adeta. Ben de işte sustum. Ancak Nietzsche "Susku bir isyandır" diyor. Hakka karşı sürç-i lisan eyledikse affola... 2 Ocak 22 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |