Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer okullar açılırken her tür tedbirin alındığını, yüz yüze eğitimden dönülmeyeceğini söylüyor, öğretmenlere de cilala parlat babından etkileyici seslenmeler yapıyordu. Okullar açıldı. Öğrenciler geldi. Biz öğretmenler de gördük ki okullarda, bakan Sayın Özer öğretmenlere İl Milli Eğitim Müdürlüğü koordinesinde gönderttiği elli adetlik maske ve bir mini litre kolonya dışında alınmış herhangi bir önlem söz konusu değil. Bakın neredeyse unutuyordum, bunların yanında bir de dijital ateş ölçer göndermişler. Yalnız bu ateş ölçerler sanırım Sayın Selçuk zamanından kalma. Yanılıyor muyum yoksa... Biz sınıf mevcutlarının kalabalığından yakınıp, konuyu dillendirirken, sayın bakan kırsal kesimlerde öğrenci yetersizliği olan okulların sayıları ile büyük şehir okullarındaki öğrencileri toplayıp genel ortalamayı alıyor. Sayın bakan sizin aldığınız ortalama Türkiye geneli için doğru bir ortalama mı bundan da pek emin değilim; varsayalım ki doğru, diyelim ki, Erzurum, Karaçoban ilçesindeki bir okulun bir sınıfında sekiz öğrenci, Bursa’da bir okulun bir sınıfında ise elli öğrenci var. Bu sınıfların ortalaması alındığında, ortalama yirmi dokuz olur. Ancak iki sınıfın öğrenci aktarımını eşitlemek için ne Karaçoban’daki öğrencileri Bursa’ya, ne Bursa’daki öğrencileri Karaçoban’a gönderebilirsiniz. Ben elli kişilik sınıftan da vazgeçtim; sınıf diye kullanılan küçücük bir odaya on altı çiftli sıra masa koyuyoruz ve her sıraya iki kişi oturtuyoruz. Bunlar üstelik on altı, on yedi yaşında iri yarı genç kız ve delikanlılar. Bu gençlerin sosyal mesafesini nasıl ayarlayıp riskli ortamı ortadan kaldıracaksınız? İki kişi arasındaki kafa mesafesi on santim. Beden mesafesi zaten yok. Bir diğer husus, ortalama büyüklükte bir okulun toplam öğrenci sayısı yedi yüz, sekiz yüz. Bu öğrencilerin dar bir bahçede birbirleriyle sosyal mesafeyi korumalarını nasıl sağlayacaksınız? Bu çocuklar okula girdiklerinden çıktıkları ana kadar hangi olgun şartlarda maskelerini çıkarıp da oksijen alabilecekler? Sabah sekiz, akşam beş mesaisi yapan bu çocuklar bütün gün karbondioksit soluduklarında korumaya çalıştığınız sağlıklarını zaten aldığınız tedbirler bozmuyor mu? Bir okulda en az on beş on altı sınıf, bir kütüphane, üç idareci, bir memur, bir rehberlik servisi odası, iki mescit, bir çay ocağı, dört ayakyolu, bunları birleştiren koridorlar, merdivenler, merdiven korkulukları, sıralar masalar, sehpalar, koltuklar, çeşitli araç ve gereçlerin konduğu bir sürü dolap... bunları hangi personelle dezenfekte etmeyi düşündünüz ve kaç okulun ihtiyacı olan personeli verdiniz? Bakanlık utanmasa, okul idarecileri ile öğretmenlere temizlik işlerini siz yapın diyecek duruma geldi. Her okulda ya bir geçici yardımcı hizmetler personeli var ya da yok. Şimdi ben buradan bakınca başka bir manzara, Ankara’dan bakılınca başka bir manzara mı görünüyor bu ülkede? Bakanlıkta çalışan personel kendi yönettikleri okulların şartlarını bilmiyor mu, bilmek işlerine mi gelmiyor? Ben bir vatandaş olarak merak ediyorum, eğer ülke şartlarını ve yönettikleri kurumların şartlarını bakanlık çalışanları bilmiyorlarsa, orada ne iş yapıyorlar? okulların şartlarını ve ihtiyaçlarını biliyorlarsa, neden tedbir alıp ihtiyaçlar karşılanmıyor? Bu yöneticileri engelleyen faktör ne? Bu ihtiyaçlar hükümete iletilmiyor mu? Amerika’da bilmem kaç katlı bina yapılıyor, adını ilk kez duyduğumuz bir ülkeye cami yapılıyor, yardım yapılıyor, ama devlet kendi kurduğu ve en çok ihtiyaç duyduğu kurumun ihtiyaçlarını görmezden gelip, toplumsal bir risk yaratıyor. Bunların sorgulanması ve aksayan hususların gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Halbuki, dersler yarım saat ya da yirmi beş dakikaya düşürülse, okul ikiye bölünse, üç gün yarısı, diğer üç gün diğer yarısı gelse, sosyal mesafe korunmuş, dışarıda öğrencilerin nefes alabilecekleri ortak alan hazırlanmış, kalabalık ortamdan dolayı kırk dakikada verilmekte zorlanılan dersler de yirmi beş dakikada daha rahat verilebilmiş olacak. İllaki, yardımcı personel sorunu her şekilde mutlaka çözülmeli ve okullarda görevli en az bir sağlık personeli de bulundurulmalıdır. Benim derdim kimseye akıl vermek değil, ama bu toplumda birlikte yaşıyoruz. Bu riski birlikte göğüslüyoruz. Bürokratlar öğrencileri kendi çocukları gibi görmedikleri için yukarıda saydığım eksiklikleri dikkate almıyor olabilirler. Ben bir öğretmenim. Bana hak ettiğim değeri ve karşılığı vermeyebilirsiniz, ancak her öğrencim benim çocuğum, onların risk altında yaşamalarına ne gönlüm, ne vicdanım, ne ahlakım, ne merhametim, ne de törel değerlerim izin vermez ve beni uykusuz bırakır. Eksiklik hepimizde var; eksiklikleri gördükçe, duydukça ve fark ettikçe gidereceğiz. Bütün eksikliklerin giderilmesi için çaba gösterildiğini görmek ve bilmek istiyorum. Ülkece her alanda, ama öncelikte eğitimde atılan adımların çoğalması umut ve dileğiyle... 21 Eylül 21 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |