Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Sayın Bakanın değişiklik yaptırdığı ders kitaplarından, sadece on ikinci sınıf Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabında, branşım gereği yaptığım incelemede gördüm ki, yığınla hata var. Ben sadece birine değineyim; Türkiye tarihinde modernizm akımında Türkiye'de verilmiş tek bir eser yoktur. Post modern akımda verilmiş eserler var. Oysa kitapta her iki akımda da eserler verildiği ve bunların hangi akıma ait olduklarını belirtmeden geçilen bir yığın isim yer alıyor ki, bu isimlerin bir kısmı da post modern akım temsilcileri değil, sürrealist akımın temsilcileridir. Ayrıca yine post modern temsilcileri arasında yer alan isimlerin bir kısmı ise, egzistansiyalizm akımının temsilcileri, hatta bu akımın kurucularıdır. Bu hatalar konusunda diğer branşlardan arkadaşlar da mustaripler. Eğitim konusu üzerine daha önce de yığınla yazı yazdığım için bir daha tekrar etmek de istemiyorum. Zira "Çok çiğnenen sakız çabuk çürür" derler. Ben sayın bakanın son yaptığı saptamanın kusursuzluğuna değinmek istiyorum; "Kâbe'nin anahtarını liyakatli olduğu için gayr-i müslime veren bir medeniyet, kenar mahalle okulunun anahtarını layık olana veremiyor, o hale geldik" diyor Sayın Bakan. Ben de soruyorum. Bu kadar yerinde ve kusursuz saptamalar yapan birinin konuyu bu kadar geç algılaması ne kadar gerçekçi olabilir? "Ölenin ve gidenin arkasından konuşmak doğru" değil derler; bu eskilerin deyişiyle gıybet, yenilerin deyişiyle magazin olur. Bence her ikisi de ayıp, ancak ülke geleceği ve feda edilen bizim çocuklarımızsa, konu bu kuralın dışında tutulmalıdır elbet. Tarihsel gelişime çok hâkim olduğum söylenemez, ancak 1940 sonrasında liyakat unsurunun devre dışı bırakıldığını biliyoruz. Ancak 1950-1960 arası sivil iktidarın liyakat gibi bir derdinin olmadığını ve kurum yöneticisi olarak atananların biat kültürü doğrultusunda yapıldığını biliyoruz. Bunu 1960 sonrası darbeciler aynen sürdürdüler, ancak fotoğraflar değişti. 1970-1980 arası karışıklıktan dolayı sizden-bizden muhabbeti kurumlara atandı. Sağ gelince solu, sol gelince sağı değiştirmek için çaba harcadı. 1980-1990 Özal'ın "Benim memurun işini bilir" komutuyla bütün kurumları hırsız ve arsızlar zapt etti. Aralarındaki istisnalar da ya istifa etti / ettirildi, ya da çaresizlikten sustu / susturuldu. 1990-2000 arası gerek PKK uğraşı, gerekse kamu kurumlarının satışı ve sömürülmesi içinde geçti. Bu dönemde ormanlık arazi içlerine şato yaptıran yöneticilerin musluklarını ve tuvaletlerini bile altın kaplama yaptırdıkları hâlâ dillerde dolaşmakta. Bu alçakların ülkeyi iflasa sürüklemeleri doğrultusunda ülkenin başına Kemal Derviş gibi bir bela getirildi. Her şeyi ticaret görüp, satmaya meyilli olan bu bela, eğitimi de içine alan "Toplam Kalite Yönetimi" adı altında sömürü düzeni tam yerleştirdi. Toplumda birazcık vicdan vardı, onu da bu sistem yok etti. 2000-2021 arası malum; ülkede satılmadık bir şey kalmadığı gibi, kendi toplumumuz dışındaki toplumları beslemek ve düşünmekten açlıktan ölen vatandaşlarımızı bir türlü fark edemedik ya da fark etmek istemedik. Eğitimi hak getire... Her bakan, her yıl kendi yaptıklarını beğenmeyerek değişikliğe uğrattı. Değişen bakanlarsa, kendilerinden önce yapılanların tamamını çöpe attı ve faturasını da işini iyi yapmadığını söyledikleri öğretmenlere çıkararak, toplumun gözünde olabildiğince itibarsızlaştırdılar. Kimi bakan öpüp başka bakana yollarken, kimisi de her 24 Kasım'da isteksiz de olsa gözlerimizi öpmekten aşındırıp, ertesi günü tanımazlıktan geldiler. Hatta yıldan yıla yüzde altı zam verdiklerinde öğretmenin sevinmesini beklediler. Nereden nereye... Sayın bakan Selçuk öğretmenin kayıp itibarını kazandıracağını, 3600 ek gösterge vereceğini, sınıf geçme yönetmeliklerini düzenleyeceğini ve daha neler neler vaat etti, ama bir baktık ki, sayın bakanın özel okulları var ve çıkardığı yönetmelikler özel okulları desteklemekte. Atanan yöneticilerin öğretmenlerden beklentisi; 40 dakika öğrenciyi içeride tutun, siz konuşun onlar dinlesin, süreyi doldurun. Bunun yanında da çoktan seçmeli sorular çözün. Anlaşılıp anlaşılmaması da önemli değil. Ben bugün bakıyorum da, devlet okulları öyle bir hale geldi ki, neredeyse hiçbir yöneticinin çocuğu devlet okulunda değil. O zaman bunca okul, bunca öğretmen, bunca idareci, az çok memur ve hizmetliye ne gerek var. Bir özel okullar genel müdürlüğü iki üç şube müdürü birkaç denetmen yeterli. Derdiniz ne durmadan imam hatip açıyorsunuz? Kaçınızın çocuğu imam hatipte? Acısı çok olanın sesi de gür çıkar. Ben de kulakları tıkalı olduğunu bildiğim bu kişilere yine de haykırıyorum ki, gözleri açık olan varsa belki, dudak okuma yoluyla istem dışı söylediklerimi fark ederler. Ben ayrıca bu alkışlayanları da alkışlıyorum; onlar, nedenini sorgulamadan alkışladıkları her konuşmada bir yatırım beklentisi içindeler. Ben bir beklenti içinde olmadan ve sorgulamadan yapılan alkışın ne olduğunu göstermek için alkışlıyorum. 8 Ağustos 21 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |