Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Değerli dostum Zekeriya Efiloğlu'nun bir konferansında ki konuşmasından cımbızladığım bu cümle üzerine biraz kafa yorayım dedim. Bu tespit gerçekten çok vahim sonuçlar doğurmuş ve bundan sonrada doğuracaktır toplumumuzda. İsimleri şimdi aklımda değil bir çok değişik ülke de televizyona ''Aptal Kutusu'' da denmektedir. Bizim çocukluğumuzda tek kanallı televizyon TRT bize yetiyor da artıyordu. Şimdilerde yüzlerce kanalın içinden, istediğinizi seçebiliyorsunuz. İnsanlar, hele de bizim insanımız televizyon seyretmek ile bilgi ve kültür sahibi olacaklarını zannediyorlar ki bu aslında büyük de bir yanılgıdır. Kültür programları da var zaman zaman televizyonlarda lakin bir saatlik bir kültür sanat programını izlemek ile çok da fazla bilgi, kültür sahibi olamazsınız. Bir saat kitap okumak size onun üç beş katı daha fazla katkı sağlar. Bilgi ve kültürün en başta araçları kitaplar, gazeteler ve dergilerdir. 20. Yüzyılın ünlü düşünürlerinden Albert Einstein ''Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak.'' demiştir. Gittiğim yerlerde, çoğu zaman dikkat ile bakarım gençlere ve diğer insanlara... Ellerinde birer akıllı telefon, nasıl akıllı telefon ise artık, adının tam tersi insanları aptallaştırıyor bence de, birbirlerinin yüzlerine bakmaktan, iki kelam etmekten bile acizler yeni nesil arkadaşlar. İşten yorgun argın insan evine gittiği zaman eskiden ne olurdu, şimdilerde ne oluyor, hiç anlayabilen var mı? Cep telefonu ve bilgisayar yokken hanım kapıda karşılardı, kız gelir ayağına terlik verir ''Buyur giy babacığım derdi.'' oğlan gelir ''Hoş geldin baba nasıl geçti günün?'' derdi. Şimdilerde öyle mi? Zile basıyorsun basıyorsun kapıyı açan yok. Kapıda cepten hanımı arıyorsun. ''Hanım kapıyı açsana uyuyor musun yoksa?'' diye. Hanım da ''Anahtarın ile açıver dizimin çok önemli bir yerindeyim.'' diyor. Hasbinallah diyorsun içeri giriyorsun. Ne kız terliklerini getiriyor, ne oğlan hoş geldin diyor. O an da kendi küçük televizyonlarında her ikisi de kendi dizilerini seyrediyor. Allah aşkına bir ülke de her hafta üç tane beş tane ayrı ayrı yeni başlayan dizi yayına girer mi? Bu nasıl bir mantıktır. İçimiz dışımız dizi oldu. Kimse de buna dur demiyor. Artık televizyon seyretmiyorum. Çok ender de olsa bir oda da oturduğumuzda beyazcama çivilenmiş gibi, birbirimiz ile konuşmadan, ruh gibi televizyona bakıyoruz. Tarihi dizileri ki aslında içinde gerçeklerden uzak bir dolu sahne var, gerçek tarih diye algılıyoruz. Kendini komedyen sanan bir dolu zibidi beş para etmez espriler ile bizlere hayatı zindan etme gayretinde. İnsan metabolizmasını zorlayan yine bir dolu saçma sapan yabancı televizyonlardan araklanmış düzeysiz yarışmalar. O yarışmalarda bir dolu sahte davranış kalıpları. Yeter artık yeter, yemeyin bunları. ''Gelin televizyonun zararlarını maddeler halinde inceleyelim;'' ''– Bütün günü televizyon başında geçirmek insanın bağışıklık sistemine zarar vermektedir, ayrıca televizyondan yayılan ışığın melatonini azaltması nedeniyle hormanol dengesizliklerin yanı sıra kansere bile yol açmaktadır. – Çok televizyon izleyen çocukların ruhsal dengesizlik yaşaması, ayrıca erken ergenlikle karşı karşıya kalması da yabana atılmamalı. – Günümüzde artık çok rahat etkisini gösteren, şiddet, cinsellik, uygunsuz haber ve seviyesiz programlar insanların psikolojik rahatsızlıklara itmektedir. Bu ise bilinçsiz ve geri kalmış bir topluma hazırız demek anlamına gelmektedir. – Bir çok programcı kendi reytingleri uğruna insanların zaaflarını kullanarak bizleri bir nevi 'aptal' durumuna düşürmektedirler. – Çok televizyon başında durmak, imsomnia gibi uyku problemine yol açmaktadır. – Televizyon görsel içerik olduğundan, insanlara izlerken düşünme imkanı vermez. Beyinin tek lob'unu çalıştırdığı için, zeka gelişimine katkıda bulunmaz. (Belgesel tarzı bilgi içerikli yayınlar hariç.) – Göz bozulmalarına neden olur. – Dikkat dağınıklığı ve unutkanlığa yol açar. – Çocuklarda televizyon karakterini örnek alarak, suç oranı artabilir. (Örnekleri vardır.) – İnsanları gerçekten koparma ve hayalciliğe yönelik yaşam oluşturur. Bu ise büyük bir pisikolojik rahatsızlık haline gelebilmektedir. – Kendi kültürünü unutma.'' ''Evet, televizyon aslında bilinçli kullanıldığında, insan hayatını oldukça kolaylaştıran bir iletişim aracı olabilir. Ne yazık ki insanlarımız artık televizyonun esiri haline gelmişken, bilinçli bir kullanım söz konusu değildir.'' Gelin bu kısır döngüyü, bu zinciri kıralım artık. Günde dört saat beş saat televizyon izliyorsanız, bunu kademeli olarak azaltma yoluna gidin. Azalttığınız saatlerde ya gazete okuyun ya bulmaca çözün ya da çocuklarınız ile ilgilenin. Ayrıca biliyorsunuz ki bulmaca çözmek ve kitap okumak ileri ki yaşlarda başınıza gelme ihtimali hayli yüksek olan alzheimer hastalığını da önleyici bir etkiye sahiptir. Şunu da akıldan çıkartmayalım, çok televizyon izleyen insanlar değil, çok okuyan ve araştıran insanlar kendi toplumlarını daha da ileri seviyeye taşıyacaklardır 21. yüzyılda... Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zeytinci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |