Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Tekil kişinin belirsizle olan, birçok türlü eylemleri vardı. Kişinin kendi dışında kişiler vardı. Bu kişiler, kişiyle acıkma, savunma gibi aynı benzer durum içindeydi. Kişiler aynı verili durumlarla güdülüydüler. Bu türden benzer güdülü durumlar; kişiler arasında eylem kesişmelerini ortaya çıkarıyordu. Tarih illa böyle davranışlı olacaksın, sen mülk sahibisin. Sen mülk sahibi değilsin; şöyle ekeceksin gibisinden belirlenimlerle sürece başlamıyordu. Bu kesişmeler yardımlaşan dayanışan yol birliği olduğu gibi düşmanlaşan tehditkâr bir yol ayrımı da oluyordu. Çeşitlilik tekrarlarından oluşan kişiler imgesi, bunlar içinde egolarına uygun olanlardan seçme ayıklamalar yapmaya başlıyordu. Beslenme, barınma, savunma vs. türü seçme ayıklamalar kişiler arasında ortak olan seçme ayıklamalardı. Görüldüğü gibi verili doğal düzlem dışında, kişinin elinde ne yapması; nasıl yapması, gerektiğine dair ne bir söylem; ne bir belirlenim vardı. Kişiler, eyleme yönelmenin arayışı içindeydiler. Kişilerde eyleme yönelecek arayışın ipucu da verili düzleme göre olmakla kişi kendi davranışlarını elinde tutmuş oluyordu. Eyleme yönelecek arayış, o sağlamayı gerçekleştiren eylemleydi. Köleci sistem içinde bilinmez yapılan ve bilinmeyen karanlık noktaların bir kısmı bunlardı. Köleci mantığa göre "kedi fareyi kovalasın diye vardı. Fare de kedi beni yesin" diye vardı! Bu tür söylemler erek sel amaçtı. Kolektif öznelerin, kolektif alanda erekle hareket ettikleri bir gerçekti. Ama kişiler öznesi dışında da erek sel bir dünya yoktu. Kuantum dünyadan geliyorduk. Kuantum dünyanın beş duyusu yoktu. Büyükler dünyası içindeki hayatla beş duyu ve daha fazla duyu vardı. Böyle olunca duygusuz bir kuantum dünyadan erekli bir makro dünyaya geçtiğimiz söylenemezdi. Yani kuantum dünya erek sel değildi. Biz dış dünyadan seçme ayıklama yapan süreçleri bedenimizde yalıtmakla dış dünya bize göre olmuş oluyordu. Yani dış dünya bize göre değildi. Tam aksine biz dış dünyadan bedensel iç yalıtmalarımızı yapmakla, biz dış dünyaya göreydik. Apilular; mülkün sahipliğine göre her şeyin baştan beri böyle erek sel nedenle belirlendiği türünden anlayışlarla ve köleci geleneklerle biçimlenmiştiler. Dahası apilular (duyarlı kişiler) köleci gelenekle düşüncelerini sınırlanmıştılar. Aslında insanlığın acısını kendisine acı edinen apilular; bu iyi niyetlerini bilmeden köleci sisteme kurban ediyordular. Yoksa İsa'nın "yüzünü bile görmediğiniz mirasçılar için mal yığıp para biriktirmeniz niye?" demesiyle İsa, sisteme göre olan mantıkla duyarlıydı. Bu mantıkla İsa kır zambaklarını anıp; insanlık adına acı çekme hassasiyetindeydi. Yani insanlık adına acı çekiyordu. Saygı değer İsa insanların şimdi olduğu gibi başlangıçta beri mal yığıp yığdığı malı çocuklarına miras bıraktıklarını sanıyordu. Oysa durum hiç te böyle değildi. Saygı değer İsa'dan yaklaşık 10 000 yıl öncesinden bu tarafa ve İsa'dan önce 3750'lere kadar Üreten süredurum muhterem İsa'nın bildiği gibi kişisi kaygılarla, evlatlarına miras olsun diye ortaya konmamıştı. Üstelik üretim yapılmamakla, üretimin bilinmediği uzun bir dönem vardı. Bu dönem içinde üretime dair bilgi beceri yoktu. Köleci mantığın deyimiyle; köleci sistem gelene dek milyonlarca sene vahiy de yoktu. Kır zambakları kendi besinini kendi sentezliyordu. Oysa insan kolektif ilişkiyle ancak kır zambaklarını üretiyordu. Yani insanın üretmesi insanın kendi üretmesi değildi. İnsanın üretmesi kolektif üretmeydi. İnsanın üretmesinin kır zambakları ile hiç bir benzerliği yoktu. İnsan kır zambaklarına bakıp kendisini kır zambaklarıyla benzetilenince, insanın da kendi besinini kendi üretiyor olması lazımdı. Ve dahi kır zambakları kendi kendisine beslenip, donanır. Kır zambakları baba bizi doyurur diye başını toprakta çıkarttıktan bir süre sonra, hayatını kaybeder. Böyle bir dünya yoktu. İnsan nasıl olsa baba bizi doyurur diye gevşiyordu. Kişi nasıl olsa baba bizi giydirir, diye üreten sürece ve kolektif miras bıraktığı sürece son verirse; hapı yutar. Depo enerji yokluğundan üreten sistem dağılır ve çöker. Nüfus azalır. Süreç olası olabildiği kadar başlangıç koşullarına döner. Neden? Nedeni şuydu. Kır zambakları kendi besinini kendisinin üretecek olma bilgi ve biyolojik dizisini genetik olarak kendi içinde taşıyordu. "Oysa üreten kolektif bilinç insanın içinde değil, dışındaydı. İnsan "üreten kolektif bilinci genetik olarak taşımıyordu. Bu nedenle insan üreten kolektif bilinci kolektif alanla yalıtıma olan organik devim içinde kolektif hafızada kolektif birikimle depolar. Miras eder. İnsan sadece mal depolamaz. Vücut içindeki genetik bilgi gibi üreten toplumsal ve sosyal koşulların bilgisini kolektif alan içinde oluşup, kolektif alan içinde saklar. Kolektif bilgi ve kolektif donanıma, kolektif kapasite denir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |