Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Yamyam grup açısında sürece baktığınızda yamyamların amacı besin elde etmekti. Yine yamyamlara göre saldırdıkları grup alanında yağması yapılacak yiyecekler varken; gruba saldırması demek yamyam grubun kendisinin de ölmesi demekti. Amacını elde eden yamyam grup, savunma içindeki gruba gereksiz yere üstelik dışa bırakılan yiyecek ile doymuş iken ölümüne saldırmayı göze almaz. Gereksiz bir saldırı yorulma, zorluğa karşı direnme olmakla bu tür boş boşuna enerji harcamama işi, kişi benci korunan yasa içinde enerji sakınım kanununa aykırıydı. Ürünlerin yağmalanması karşısında saldırıda tesadüfen korunmuş olan grup ta yaşanılan bu tür gözlemlerden ders çıkaracaktılar. Yağmalanan ürünlere karşı canlarının kurtulması tesadüfen belirmişti. Akıl edilen de buydu. Bu ders nitelikli grup gözlemler nedeniyle üreten ilahi gruplarımız böylece kendi yamyam barbarlarına kurban vermenin sürecini başlatmış olacaklardı. Yani siz, sizi kovalayan tehdide karşı bilinçli bir şekilde taş atıp savunma yaparken; bir başka biçimde de can havliyle eliniz ile kavrama yaptığınız yerde, elinize geçen her şeyi tehdide doğru savurursunuz. Bu savunma şekli bilinçsizce tepkidir. Tesadüfi bir savunma şeklini akıl etmenizdir. Ancak burada önemli olan durum, bilinçli veya bilinçsiz biçimde savunma yapmanızdı. Yani taşı bilinçli atmanızla, taşı bilinçsiz atıp savurmanız aynı sonucu veriyordu. Önemli olan doğa içinde sizi bu sonuca götürecek olan tesadüfi yolların olmasıydı. Tesadüfler zorunlu olanlardı. Ama biz bilmediğimiz için böylesi beliren zorunluluklar tesadüf diyorduk. Önemli olan öyle veya böyle savunmanın ortaya konmasıydı. Savunma yapılan deney sel ortamın birinde taş bilinçli savrulurken, diğerinde bilinçsiz savrulmuş olacaktı. Her ikisi de olmuştur. Deneyimler, tesadüfler soyutlama gücü demekti. Yani üreten bir grubun kendi ürünlerinin yağmalanması gibi bir pratikleri olmadan önce de ilahi grubun, üreten imaj pratiği içinde yapacağı okumalar nedeniyle o ürünü kurban vermeyi akıl etmeleri de pek olasıydı. Bu tür bilmeler grubun kendi açlıklarından ötürü bilmelerdi. İlahi bir grup ürettiği ürünü kendisi yiyordu. O kendi yemelerinden ötürü, karşı tarafın da o ürünü yiyip doymasıyla yamyamların geri çekileceği bilgisi, zaten imaj düşünmesi içinde vardı. Nasıl grubun kendisi açlıklarını gidermek için doğaya yöneldiklerinde kendileri doyma yaptığı zaman gerisin geriye barınma alanına dönüyorlar ise; saldırganlar da grup çevresin de yiyecek bulunca yamyamların da geri çekileceklerini birisi değilse, diğerleri akıl etmiştir. İlahi gruplar, saldırganlar amacına ulaşınca saldırganlarının saldırma dürtülerinin duracağını, kendilerinden ötürü kendilerinin doğaya yönelip tatmin olduklarında saldırganlıklarının indirgenmesinde ötürü biliyorlardı. Böylece ilahi grubumuz kendi merkezli sempati ile kendi merkezli duygudaşlık yapıyordular. Üreten ilahi grubun ilke olarak ve yamyamlara göre, yiyecek bulamama gibi bir kaygı gerilimi altında olma stresleri yoktu. İlahi grupları saldırıya uğrama dışında, panik içinde değildiler. Ve gayet sakin düşünüyordular. Oysa saldırganlar yiyeceğe odaklı olmakla gözü kara düşünüyordu. Kısaca üretilen bir ürün, üreticisi olan ilahi grubun imajına savunma ve yenmekten kurtulma, ürünü olmakla da yansımıştı. Grup savunmak için üretmiyordu. Grup kendisini savunma düşüncesiyle üretim hareketi içine de girmemişti. Ama üretilen bir ürün, yamyam süreçler içinde asla ön görülmeyen şekilde kurban sunusu olmakla da yansıyacaktı. Değilse ne yamyamlar; "saldıralım da onlar bize sunuda bulunsun. Veya biz saldıralım da gerisini onalar düşünsün" demenin talebini ortaya koymadıkları gibi yamyamlar şunlara saldıralım, onlar da üretim yapsın, bize de kurban verme arzı içinde sunuda bulunsunlar dememişlerdi. Ne de hiçbir üretim yapmayı bilmeyen bir grup, sanki üretim yapmayı biliyormuşlar gibi "bize saldırı var. Biz de daldaki elma gibi elma üretelim. Saldırıda bulunanlara elma verelim. Saldırıyı böyle durduralım" demenin sunusu içinde değillerdi. Böyle bir düşünce ve yapabilme muktedirliği ile üretim sürecini başlatmamışlardı. Böyle bir durum olası bile değildi. Böyle ütopik bir kurbanlık ya da sunu talebi ve arzı bidayetten beri olmuş olsaydı kişinin açlığı talep olurdu. Bu talep ile üretim hareketi kendilikten başlardı! Talebe karşılık hemcinsler de 6 milyon yıldır üretiyor olurlardı. Sömürüsü ve kârı gözetilmeyen bir arz talep oluşturulamaz, değil mi? Bu anlayışlar günümüzde süren, sömürünün tuzaklı enstrümanlarıydılar. Halbuki insanın doğaya yönelen sağlama eylemi içinde, kişinin sağlama yönelimine karşı, doğanın direnci; kişi ve kişinin sağlama yapan süreci arasına giriyordu. Siz neyin talebini oluşuyordunuz? Kişinin açlığına karşı çevresinde sağlama olan elma, tavşan, böcek doğada zaten kendilikten vardı. O günün koşulları içinde doğa içinde zaten var olan sağlamaları kâr gibi bir amaç için üretmenin, talebini oluşturma düşüncesi, olası bile değildi. İleriki süreçler içinde üretim yapmağa gidecek olan süreçler birbiriyle alakasız süreçlerin girişmeleriydi. Üstelik bu alakasızlar, ön görülemez yansımaları veren kendi sentezlerini de oluşacaklardı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |