Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Yapı çevriminin hızlanması her bir kişi ile kişisi birim zamanı çok daha fazla parçalı yapı haline getiriyordu. Birim zamandaki parçalı süre durum sayısını veren kişi sayısı yani kütle arttıkça çevrim; artan kütle oranında hızlanıyordu. Bir araya gelen kişisi, iş bölüşümcü, yetenekle artan kütle demek birim zaman içindeki süre durum sayısının daha çok artması demekti. Yetenek çevresinde artan üreten kişisi kütle + artan parçalı birim zaman sayısı = çekim, çevrim ve hızlanmaydı. Kolektif yapı bu türden bir yığın birikim ve üreten ilişki envanterleri kullanan muazzam bir toplumsal birikime sahipti. İşte köleci sistem bu çevrimli birikimi kullanacaktı. Efendiler bu zenginlik içinde köleci mantığı istediği gibi istediği yerde başlatacaktı. Efendilerin köleci sistemi istediği gibi istediği yerde başlatacak olmasına neden olan durum bu birikimdi. Köleci sistem yeni sistemini bu birikim içinde, kendi bencil düşüncesine göre inşa edecekti. Oysa kolektif sistem başlamadan. Kolektifi süreç içinde üreten bir ilişki oluşmadan. Üreten ilişkinin, gruplar arası girişmelerini yapacak bir üretim hareketi başlatılmadan. Üretim hareketi ile dışa kapalı olan grupların dışa açılması ortaya konulmadan. Kolektif müktesebatlar, birikip; bunlar kişisi donanımlara dönüşmeden. Gruplar arası ittifaklar başlatılmadan; köleci sistemin bencil duygularla özelleştirmeci yapıyı istediği gibi istediği yerde başlatması olanaksızdı. Yani köleci sistem bu müktesebatlar içindeki ön verilerle baş olanı sona koyup, son olanı da başa koymakla düşünceyi uygulamaya. Uygulamayı da düşünceye aktarıyordu. Böylece, idealizme kapılar aralanıyordu. Eğer kolektif sistem yukarıda sayılanlar gibi ittifakları ortaya koymasaydı, diğerleri gibi köleci sistemin kendisine bilinmeyen olan durumları ve ittifakları başlatması, uygarlık sentezi yapması, insan kavramını ortaya koyması olanaksız olurdu. Bu nedenle köleci sistem kolektif yapıdan sonra gelip kolektif yapıya çöreklenmek zorundaydı. İlahlar, ilahi mantıkla farklı totem kültürlerinden. Farklı totem mesleklerinden. Farklı totem mesleklerin farklı kullanım ve tüketim ilişkisinden. Kucaklaştırılan gruplar fizyonomisinden İNSANI ve İNSANLIĞI kazandırmışlardı. Oysa El mana anlayışlı köleci sistemde insan; önce mülk sahibi olmakla, sonra da parası olmakla insanlığı, kazanacaktı. Malı kadar, parası kadar insan olacaktı. Kişi parayla insan olacaktı. Roller değişmişti. Dinler de “hiç elinin altında bulunduranla (efendiyle), elinin alında olanlar (köleler) bir olur mu?” diyerek mal, mülk, para sahibi efendinin insan oluşunu; mülkü parası olmayanların da insan olmayıp köle olduğunu tescil ediyordu. İşte “adalet” bu aval ile insan olup; mal, mülk, para sahipleri olandaki “mülkün temelidir” oluyordu. Artık insan olanlar da birbirine karşı malı kadar parası kadar konuşacaktı. Kişiler, malı mülkü parası olmamakla da insan olmayı yitirip KÖLE_KUL olacaktı. Kölenin konuşma hakkı hiç yoktu. Yani köleci yapı; inşacı kolektif sistemle kolektif sistemin yansımalarını oluşacak üreten ilişkiler birikimine sahip olmadan; köleci süreci istediği gibi istediği yerde, düşünceyi (idealizmi) öne alarak sistemi düşünceye göre başlatması olanaksızdı. Yani köleci sistem; kolektif yapı içindeki türlü çevrimlerin ve bu çevrim bağıntılarının birbirine baş ve son olmuş durumları içindeydi. Bu nedenle köleci sistem kolektif ön ittifaklar gibi ön ittifaklı; başa göre son sona göre baş olmuş idealist söylemlerle AHİT bağlaşması yapıyordu. Ahdi, ittifaklardan ayıran neden buydu. Sonuç olması gerekeni başa koyup sonucu baş yapan idealist söylemlerle sözleşmeler yapmaktı. Bu nedenle kolektif süreci idealist söylemler yaparak süreci yani üreten ilişkiyi ve paylaştırmasını istediği gibi başlatabiliyordu. Biliyorsunuz ki kolektif sistem bir çevrimdi. Çevrim içinde de birçok baş ve son vardı. Örneğin, paylaşma; sağlatan hareketle ve üreten hareketle eş zamanlıdır. Sahiplik ya da iyelik üreten ilişkilerden çok sonradır. Yani enerji sağlama, beslenme nedense; av yapma birlikte av yapıp paylaşma da sonuçtu. Ama köleci ahit ve köleci ahit içinde olan dinler “mülk El ’in. El mülkü dilediğine verir” demekle; sahipliği ve paylaştırmayı en öne almakla ya da paylaştırma ve sahipliği en başa koymakla köleci sürecin mantığı olan meşruiyetle süreci başlatıyordu. Görüyorsunuz başlangıç koşullarına göre sonuç olanlar, köleci sistem de sahiplik ve paylaşma asıl temel neden yapılmakla sistem gerçeğe, tarih sel olup bitene göre, idealize edilmişti. Uydurulmuştu. Yalan söylenmişti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |