"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Her söylemle ve her alanda her yerle kuşatılan insanın kuşatmaya karşı kırılan direnci karşısında, kişilerden El ‘e doğru teslimiyetli bir rehavet oluşur. Kendisini iman rehaveti içinde bulan kuşatılmışlığın, aklını işletmesi pek pek olanaklı değildi. El ‘in “doğru yol” dediği, El yolu neydi? Kuşkusuz ki kolektif oluşa karşı kolektifin zıddı olan yoldu. Kolektif lige, kolektif birim zamanlı gücün paydaşlığına karşı olan yoldu. Üreten, sağlatan kolektif olanın birleştiriciliğine karşı yoldu. Bu ilk yoldu. İnşacı olan ve süreçle uygulaması olan kamu salcılıktı. El ‘in yolu amme hizmeti olan yol değildi. El, kamusalca olan yola karşı; İbrahimlerin, firavun ve Nemrutların mülk sahipliğini gözeten bir yoldu. Kamu sahipliğini özelleştiren; kamu kaynaklarını özel mülke çevirip, zenginin; zengin olma yolu olan adaleti ortaya koyan yoldu. "El ‘in yolu asıl yoldur" diyordu. Bunu şeytanı anarak, El ahdine icabet etmeyen, ahitle olmayan imansızları (!) şeytanı algılatarak söylüyordu. Varlığın, var oluşun, olgu ve olayların, düşüncelerin daima zıttı olan düşünceleriyle birlikte olması vardır. Kişi mantıksal düşünmeleri içindeyken, düşüncesinin zıttı olan fikri de aklına getirir. Sıcak size soğukla yansır. İşte bir düşünce de karşı düşünceyle yansır. Kolektif süreç içinde zenginlik olmadığı için fakirlik fesadı aklınıza gelmez. Kolektif süreç içinde mülsüzlük olmadığı için El ’in deyimi ile kişiler mal sahipleri gibi mülk sahibi olmanın fitnesi içine düşüyordu. Böylece kişiler mal sahibi olmanın vesvesesini duyuyorlardı. El’e göre vesvese veren şeytandı. El karşı düşünceye vesvese, şeytanlık diyordu. Öyle ki El, kendi mülkünü insanlara dağıttığını unutmakla, dua edin icabet edeyim dediği vaadi unutmakla şimdi kendisinde mal-mülk isteyen insanlara kızıyor, bühtan ediyordu. İnsanların mülk sahibi olmak istemelerini kınıyor, onları El’in kendisi gibi mülk sahibi olmakla El’ e benzer olmak istiyorlar diye zenginlik isteyenleri kınıyordu. Ve diyor ki “ Onlar ilahları gibi olmak istediler. Onlar ilahlarına benzemek istediler”. Öyle ya mülk sahibi olmak El ’in zatına mahsustu. “Onlar mülk sahibi olmakla kendi El’leri ile yarıştılar” diyecekti. Vesvesenin altında bunlar yatıyordu. Oysa bilimsel bağlamda zihninizdeki karşıt düşünce eksiğini tamamlamak, eleştirellik ve aklı işletmedir. Sağ tarafı solunuzla; solunuzu da sağnızla tanımlamadır. Oysa fitne ve vesvese olan düşünce El mana anlayışlı uygulamalar sonunda fitne ortaya konması ile fitne kişilerin karakteri olacaktı. İnsanı vesveseci maceraya atan El di. Mülkünü insana dağıttı. El, insanı mülk sahibi oluş bağlamında kendisinin muadili, benzeri, rakibi, mülk yarışçısı ve mülkü olanın mülkü idare etmesi olan irade sahibi yaptı. Sonra da El, bundan şikayetçi oldu. Hayli ilerlemiş köleci süreç içindeki uygulamalar sathında uygulanan bir kamuculuk da yoktu. Kamuculuğu bilen de yoktu. Kamulculuğun, paydaşları olmanın üzeri karartıldı. Karartılan, üzeri örtülen durumun ne olduğu anlaşılmasın diye ana süreci ahde uymayan şeytanlıkla izah ediyordu. Ahit neydi? Ahit neye karşıydı? Bunun cevabı yoktu. Ama buna cevap diye, o karartılan yerde de sanal bir kulluk söylemi, vardı. Karartılan o yerde güya "El este birabbikum" demişti. İn, cin ve El ‘in olduğu bir ahit meclisinde (toplantısında) El; cin ve ins’e "ben sizin saygı duyduğunuz tapılacak olan değil miyim? diyor. Bu tür diyalogların yaşandığı süreç içinde ahdi söyleşi uzayıp gidiyordu. Yani bu ahitle karartılan yere kulluk söylemi oturtulmuştu. kul oluş sonradan ihdas olmamış, aksine yaratılışla ortaya konmuş oluyordu! Yapılan ahit kolektif olana, kararlar üzerinde oy birliği olanlarla yapılan ahit değildir. Aksine daha sizin bedeni yapınızla doğmanızdan önce sizin haberiniz olmadan ruhunuzun kulluğu kabul etmesini size nakleden bir söyleyişti. Açıkçası kulluk ruhunuza işlenmiş deniyordu. Ve kulluk böylece ruhlara işleniyordu. İyi de kulluk nerden geliyordu? İnsan milyonlarca yıl doğada vahşi yaşamıştı. Vahşi yaşamı önlemenin ahdi, üreten ilişkilerin ahdi yapılmaz iken daha hayat yaratılmadan önce neden kulluğun ahdine gerek duyulmuştu? Ya da üreten bir kolektif yapı olmasaydı, ruhların yaptığı söylenen kulluk ahdi insana milyonlarca yıl söylenmediği gibi yine de söylenecek miydi? Size ölümü (mülkü-rızkı-azabı) gösterip, sizi sıtmaya (kulluğa) razı ediyorlardı. Bu tür ahit ileşme, yok kılınanı vaat eden bir algı, bir uyuşturma operasyonuydu. El, ahit meclisindeki insani uyanışla sorgulamayı şeytanlık diye tanımlıyordu. El özelleştirme tamahı olmakla bir kamu kaynağı talancısıdır. Bu yağmalama mantığının da size azap ve vaat ile sunulması içnde yapılan algının size doğru yol gelmesi gayet olağandı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |