Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Hemcinsimizin insan olduğunda da zenginlik, fakirlik algılı kavramı ve çelişkinle olan bilinci de yoktu. Zenginlik fakirlik atalarımıza insanlıkla da bulaşmamıştı. Bunların yanında insana "zenginliği ve fakirliği size kader tayin ettim" diyen de yoktu. Avcı toplayıcı yaşamları içindeki sosyal ve tikel grup oluşma, grupla dağılma içindeki hemcinsimizin karşısına aslan çıkıyorsa hemcinsimizin aslan karşısında kurtulma, savunma, kaçma, gizlenme vs. gayretleri dışında kişinin, pençe ile canı arasında son deme kadar kurtulma çabası dışında yapacağı hiçbir şey olmadığı gibi böyle bir durum karşısında da hemcinsimizin aslana teslimiyeti de yoktu. Aslan pençesindeki kişiye, ne kurtulma yap diyen bir ilahi ses vardı. Ne de "bre dinsiz imansız bu bir takdirdir; takdire karşı gelinmez, aslana karşı savunma yapma" diyen doğa üstü bir ses vardı. Zaten böyle bir anlayışta, süren doğal sürece göre doğa üstü ses olamazdı. Aslan karşısında savunmasız durumla kaçmak dışında kişinin yapacağı hiçbir şey yoktu. Yapacağı bir şey olmayan kişi, aslan tarafından yaralanıp öldürülecektir. Siz de ölüm esnasında paralize olacaksınız. Öldürülme ve paralize edilme öncesinde kişinin yine de kaçma kurtulma tutumu dışında "ne yapayım bu benim kaderimmiş!" "kaderim böyle yazılmış!" Kaderime razı olmalıyım!" "Ben aslanın nimetiyim" demekle kişi de teslim bayrağı çeken bir düşünce anlaması yoktu. Ne de böyle bir algı kişinin aklında geçebiliyordu. Kişilerin böyle bir algıyı aklında geçirebileceği bir ortam şartları bile yoktu. Kaldı ki aslanın da sizden teslim bayrağı çekmenizi istemesi, hiç yoktu. Teslim bayrağını çekseniz de aslan sizi ağzını yalaya yalaya yiyecektir. O halde kaderimmiş, kaderime razı olmalıyım deyip te teslim bayrağını çekmek, nerde, nasıl ve ne şekilde işinize yarardı? Durum böyle iken aslanla, aslan pençesine düşmüş kişimiz teslimiyetçi değil savunmacı haldeyken bile kişimizin aslan pençesinde kaçıp kurtulma savunması yapmak dışında kişimizde başka bir anlayış ta yoktu. Teslimiyetçi algısı, teslimiyetçi eylemi ve teslimiyetçi bir düşünmesi olmayan insanın; pençe ile kaçıp kurtulma mücadelesi arasına "ne yapayım bu benim kaderim. Kaderime razı olmalıyım" demeyi reçete olarak sunan, virüslü teslimiyet düşünmesini kimler ve ne zaman kişinin aklına sokmuştu? Böyle bir reçetenin olmadığı dönem için kimse hemcinslerin boynunda boza pişirmiyordu. Hiç değilse hemcinslerimiz, diğer hemcinslerimiz tarafından boynunda boza pişirilmeden rahatça ve çok uzun bir dönem yaşamışlardı. Güçlünün, çeviğin, en iyi savunma yapanın; aklını en iyi kullananın ayakta kaldığı ve yaşıyor olduğu bir dünyada geliyorduk. Genelde zayıfın elenip güçlünün ayakta kaldığı karakterler yaşıyordu. Avcı olup av olmakta kaçınan kişinin aklını işletmeyip aklını kurnazca kullanma kurnazlığı yapanın hayatta kalma şansının olduğu; kurnaz karakterlerin seçildiği dünyadan geliyorduk. İyi yetenekler karşısında kötü yeteneklerin elenip, iyi karakterleri kendisinden sonraki jenerasyona geçiren avcılık toplayıcılık döneminde bu tür virüslü reçetenin oluşma şansı olmadığı gibi böyle bir teslimiyetçi reçetenin hiçbir işe yaramayacağı da çok açıktır. Ve teslimiyetçi reçetenin işe yaramadığı bu avcı toplayıcı ve totem dönem sonuna kadar olan dönem içinde bu tarz virüslerin yaşama ve bulaşma şanslarının da hiç olmayacağı pek bir açıktır. Geriye virüslü reçeteyi ortaya koyacak olan üreten kolektifi totem dönem. Üretim hareketi içinde ittifak olunan ilahi dönem ile özel mülk ilişkili, özelleştirme yapan ahitle, imancı köleci dönem orta yerde duruyordu. Üreten totem yapı kendi içinde dışa kapalı totem kardeşliği olan kolektif hareketi. Üretileni paylaşan, azalmakla birlikte avcılık ve toplayıcılığın grup herkesi ile paylaşılan bir dönem olduğu için yine kader anlayışlı teslimiyet virüsünün oluşması olanaksızdı. Gruplar arası üretim ilişkili ittifaklar, grupların iç paydaşlık tutumları üzerinde gruplar arası bir ürün takasıydı. Bir grup aldığı ürün karşılığında karşı gruba kendi totem mesleği üründen vermeyi taahhüt ediyordu. Takas sonrası grupların değişim yaptıkları ürün, tıpkı totem dönemdeki gibi yine grup paydaşlarına herkesin ihtiyacına göre, herkesin yeteneğine göre dağıtılıyordu. Bu dönem temelde uyum süreçleri dönemidir. İlk defa totem yapılar kabuğunda dışa açılmanın birçok sosyal problemleri vardı. Bu süreç uyum ve demlenme süreciydi. Ön ittifaklı süreç uyum süreci olmanın yanında avcı toplayıcı dönemden kalma kurnazlığı, ortaya çıkarmasalar bile düşünme olarak, felsefe olarak kurnazlığın hilenin, tuzağın içten içe kimi kişilerin iç dünyasında yeşerdiği süreçti. Yani uzun uzadıya kolektif süreçten özel mülkiyetçi sürece geçecek olan içe kapalı düşünsel demlenmenin de geçiş fazıydı. Ön ittifaklar bu iki durumla özellikle de sinsi olanla mustaripti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |