Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Dedik ya ne şu tanıma giren hayattı, ne de hayat bir zaman içindeki hal ve durumu le hayattı. Ne de belli bir zaman içinde kendi kendisiyle aynı kalmakla hayat bir türlüydü. Hayat kendi kendisiyle aynı kalmanın direncine karşı, kendi kendisiyle aynı kalamamanın kavgasıydı. Kendi içindeki zıt imaj yansımasından kaynaklı kavgaydı. Ne geçmişteki hayattı. Ne şimdiki hayat. Ne de gelecekteki hayat olacaktı. Ne de her biri bir çevreye uyumun aşkınlık cevabı ve kendi kendisiyle ynı kalıp kalmamanın cevabı olmakla, geçmişi de şimdisi de hayat değildiler. Daha açığı hayat ve var oluş; kesikli olan, yok olan ölümle (dağılmayla) ve sürekli olan, doğumla toplaşıp birleşmenin geçmişe ait imajlar entegresiyle vardı. Hayat birleşip ayrılmayla, vardı. Patlamakla ayrılan süreçler yıldız gibi görece özel bağıntı içinde birleşip, sentezlenme sonrası yeniden patlayıp dağılıyordu. Yıldız içindeki trilyon derece sıcaklık vardır. Yıldız bu sıcaklık içindeki enerjiyi, hidrojen atomundan helyum atomuna ve oradan da daha üst nesne evrelerine, (nesne) biçimlerine doğru düzen akış yaptırmaktadır. Yıldız da iniş aşağı gidiş eğimi veren enerjiyi, aynen hayat dediğimiz süreçler gibi ters süreçlerle yüksek enerji düzenli demir, azot, karbon vs'yi oluşturur. Bu tür süreçler evreli oluşumları içinde dengesizleşip patlayan yıldızın savrulan küllerinden demir, azot, karbon gibi tozlar entegresi vardı. En hafifinden en ağırına dek oluşan nesne enerji düzenleri; kendilerinin türlü sentezleri içinde ortaya çıkacak olan kolektif zekanın, kopan dokusunun yeniden üretileceğine dek gelecek olguları, nereden bilesinlerdi? Süreç atom altı süreçlerden, atoma geçişti. Atomdan azota, karbona, karbon okside, metana, pürine, glikoza, proteine doğru geçişti. Bu evre ve evrimlerin kendisini süreçli kılan olgulara; var oluşa yaşam demedikçe; bizler ne nükleik asitle oluşan hayatı ne polimerin düzenini ne de moleküler organizeler içindeki organizmaları anlayabiliriz. Hatta ne de organizmalarla sosyal oluşu, toplumsal oluşu, kolektif zekâ ve kolektif üretimle şimdiki gelip geçici kişi üstü (insan üstü) kolektif hayatımızı anlayabilirsiniz. Azın çoğa, çoğun aza; varın yoka, yokun da vara dönüştüğü gelip geçicilik yasası içinde zıt alan yansıması vardı. Her şey bu tür kesikli sürekli değişme ve dönüşmelerle ortaya çıkacaktır. Mitokondri gibi, porfirin gibi tekil ya da tikel durumlar, ortam sınırlı başlatan durduran durum ve çevre şartları içinde vardılar. Zıtlık kuralı gereği biri diğerine göre az olmakla, az olan ve önce olan, sonraki entegrelerle birlikte hücreye dönüşür. Hücre olanlar da aynı kuralla organ ve dokulara dönüşür. Yani hücre bileşimi olan "entegreler bütünü" daima tekil durumla mitokondriye, klorofile göre çokluktu (niceli veya büyüktü). Yani önce olan mitokondri, porfirin, ribozom vs. durumlu tikeller tek tek azlık olan işlev durumken; sonra olan entegre ve çoklu durumlarla bileşimin paydaşlığı içinde hücreye dönüştüler. Hücre bir bağ ilişkiydi. Hücre bu bağ ilişki ile kişilikti veya bireydı. Ancak kendisini bilmekle kendisini çevreden ayırt ediyordu. Hücresel kişilik bu aşamada bu kadar bir seçicilikle, akıldı. Hücreler organizasyonlu bağ ilişki kişilikten daha fazla bir şeydi. Kişiden (bencilce korunan yasadan) fazla olan şey özne ve bişilti düzeyle çevreyi algılayan çevreyi yorumlayıp fantaziler üretendi. Hücreler organizasyonlu organzma üçüncü faz içinde ve kendi dışında kendi gibi ortak özellikli öznelerle, sosyo toplum içinde kolektif özne, kolektif oortak akıl ve kolektff eylemli yetenekle üreten, kolektif birim zamanlı bir hayattı. Bu dönüşme, en az durumlar bileşmesi ile çok oluyordu. Sonra olan hücre, kendisinden önceyle vardı. Ve sonra olan da önceki olandan çoklu işlevi içinde olmakla yani bir öncesine göre fazla ve farklı olmakla; önceki gibi değildi. Bu kes de birleşen tekil ve tikel durumlarla oluşan hücre bütünlüğü, birçok hücreler birleşmesiyle meydana gelen organ ve dokulara göre de kendisi, tekil bir durumdu. Her bileşen paydaşlık var oluşlu yaşam ise her birleşme içinde kaçınılmaz olukla yokuş aşağı olan durum kapsamında ayrılık ve dağılma olmakla; zıt durumla, ölümdü. Yani siz sürekliliği belirlemekle, yazının içeriğinde dediğim gibi sürekliliği bütünsel ilişkilerinden koparıp kesikli sınırlı sonu yapıyordunuz. Kulağı kulak eden organize bütünlüktür. Oysa kesilen kulak artık kulak değil bir et parçasıdır. Kesik kulak bir süre belli bir pasif enerji düzeni içindedir ama bütünsel ilişkin iliğin içinde olamamakla kesilmiş kulak duymaz ve bağıntıdan yoksun kalışla işlevsizdir. İşte siz de olup biten bütünlük içinde şu şudur dediğiniz an o şeyin bütünlük bağıntıları içinde kazandığı özelliği de yitirmekle, kesilmiş kulak gibi o şeyler de atıl kalmaktadırlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |