Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Ne kadar söylesek boş; aynı tas, aynı hamam... Alan ve düşünen yok. "Kişi bizden olsun da, ne olursa olsun. Başka biri kötülük yapana kadar, bizimkiler yapsın" mantığı kırılamıyor. 2002 yılında AKP hükümeti devraldığı zaman, ekonomi çökmüş, Mesut Yılmaz denilen alçak, Tansu Çiller’le çalıp çırpıp bitirme noktasına geldiklerinde, Mesut Yılmaz TV kanallarında yaptığı açıklamada ülkenin iflasını bildireceklerini söyleyecek kadar kof ve alçakça bir tutum sergilemekten imtina etmiyordu. Evet, ülkenin ekonomisi bitmiş, bitirilmiş, dünya bankası ile Kemal Derviş denilen ilkel mahlûka bırakılmıştı. O da üst düzey yöneticiler haricinde, anamızı dinimizi ağlatarak, herkese kemer sıkma politikası uygulamaya başlamıştı. Şimdiki gibi… Ordu her şeye rağmen ayaktaydı ve ülkenin hiç bir yerinde artık PKK baskınlarından söz edilmiyordu. Ortada PKK'lı diye birileri kalmamıştı. Arada bir Avrupa ülkelerinin birinden bir kaç çatlak ses geliyordu, o kadar. Peki, ne oldu. 2002 seçimlerinde kurdukları tiyatro ile halkın bocalama evresini iyi değerlendirip, Avrupa ve Amerikalıların değimiyle "Ilımlı İslam" başa getirildi. Bizim halkımız sık olmasa da arada bir "Ertuğrul Yasası"nı hatırlayıp, mazlumdan yana olabiliyor. O zaman bir mazlum yaratmak gerekiyordu, 28 Şubat'ta bu mazlum yaratılmaya başlandı ve Ziya Gökalp'ın "Asker Duası" adlı şiirin son bölümünü okuması ardından halkı bölücülüğe teşvik etme gerekçesiyle Sayın Tayyip Erdoğan mazlumluktan yargılanma sürecine girdi ve mahkûm edildi. Böylece mazlumluk aşaması tamamlanmış oldu. Okuduğu şiirin yazılış tarihini bilmiyorum. Sanırım Türk devletinin yeni kurulduğu zamanlar olmalı. Henüz cumhuriyet ilen edilmeden önce… Zaten bu oluşum planlandığı için, o şiir olmasaydı da, başka bir sudan gerekçe bulunarak, bu mazlumluk oyunu gerçekleştirilecekti ve öyle de oldu. Bunca güven, bu samimiyet ne getirdi, ona bakalım. İlk kez devletin hantal ve zarar ettiren kamu iş yerleri Tansu çiller döneminde satılmaya başlanmıştı bu satışlar son derece hızlandırıldı. Bir ara konuya açıklık getiren dönemin maliye bakanı Unakıtan, "Getirisi olan her şeyi satarız" demişti mealen. Ve sattık... "Kürt Açılım" adı altında PKK'ya Güneydoğu Anadolu halkını sattık, orada görev yapan polisleri sattık, askerleri sattık, memurları sattık... PKK’lılar öyle ki, resmi güvenlik görevlisi gibi giriş çıkışlarda kimlik kontrolleri yapmaya başladı. Her yere tüneller kazdı. Her yeri mayın tarlasına çevirdi. Hulasa, bitkisel hayata girmiş bir örgüte yaşam kaynağı sunuldu. Onlar da ülkenin her yerinde at koşturmaya devam ettiler. Seçim zamanlarında bir durup, bir eylem yapmaları da hayli ilginçti... Ve ölümler... "Halkı PKK'dan kurtarıyoruz" diye yapılan operasyonlar... Sokak ortasında ölenlerin kalan cesetleri… Açılmasına izin verilen tünellerin ele geçirilmesi için orada verilen mücadele ve ölen asker ve polisler... Her gün şehit, her gün şehit... O günden bugüne şehitsiz günümüz yok. Sonra Suriye ve Esat meselesi... Esat’la tatil beldelerinde gündelik sıkıntıları atarak eğlenen ve birbirlerine sarılıp kardeşim diyenler, birden bire Amerika Esat’ı halk düşmanı ilan edince, Esat’ı devirmeye kalktılar. Karışan Suriye ve iç huzurun olabildiğince bozulması... PYD, YPG, IŞİD, PKK Güvenli Bölge, derken şehit sayısı da artmaya devam ediyor. Öyle alıştık ki şehit haberlerine, yazımın girişinde de belirttiğim gibi magazin haberinden bir farkı yokmuş gibi geliyor. Konuya dair çokça yazı yazıldı. Ama utanma olgusunu gördüğü destekten dolayı umursamayanlar için ne söylenebilir ki... Acaba dünyada ölüme gönderdikleri kişilerin ölümünü mukaddes görüp, sevinç duyan ve bunu da bir dini kisveye büründüren kaç ülke var? Ya Rab! Sen her şeye kadirsin. Bundan zerre kuşku duymuyorum. koruması gereken canlıları korumak yerine, onların ölümünden duygusal rant sağlayanlar için gerekeni sen yap. Sen şahitsin olup bitene. Kimsenin hakkını kimsede koymayacağını biliyor ve iman ediyoruz, ancak bunu çabuklaştır Ya Rab. 26 Ağustos 19 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |