..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > Bayram Kaya




18 Haziran 2019
Kurtuluşun Felsefesi 151  
Bayram Kaya
Siz bilmeseniz de "kolektif egemenlik sizin dışınızdadır." işte Osmanlıdaki ilk Meclisi Mebbusan, tam da arkaik olan bu kolektif bilinçti. Arkaik kolektif bilinç, güncel içindeki karşıtlarıyla; yeni koşullarda yeni durumuyla ve yeni duruma bağlı konjonktürde yeniden bir dirimle vakti gelmiş zorunluluğun belirmesiydi.


:FGA:
İlk başlangıç koşulu dinamiği içindeki kendi konjonktür sel olgularını karartmakta çok cömert davranan Osmanlı, haliyle güncellikten çok uzaktı. Sağlıklı bir konjonktür sel dinamizm karşısında sağlıksız ve hastalıklıydı.

Sanayileşme trendini ve sanayileşme devrini kaçıran Osmanlı kendisini, ne olup bittiğini hiç anlamadığı yeni bir durumun ardışık bir ikinci başlangıç koşulunun içinde bulmuştu.

Yeni koşul: zorunlu bir olgu ile sanayi devri salınımlı olacaktı. Ganimet elde etmek olan emperyalist tutum, sanayi ürünlerinin pazar paylı dış satımı nedenle maske değişecekti.

Güncel durum içinde (konjonktürde) sanayi ürünü ihracı, ülke olarak var oluşun belirleyicisiydi. Güncelin üreten rekabet koşulları içinde DÜNYA PAZARINDAN pay elde etmek için süreç "Dünyanın yeniden ve yeniden paylaşılmasıydı".

Osmanlının kötüye gidişindeki nedenler içindeki sanayi ve sanayi ürünleri ihracı güncelin yeni belirleyeni olmuştu. İşte Osmanlı yeni durumun belirleyeni olan bu ikinci başlangıç koşulunu da hiç anlamamıştı.

Anlayamadığı ters gidişi birbirine kükremekle; Kanuninin Fransuva’ya mektup yazdığı günleri tekrarlamanın hamaset afyonu içindeki esriklemeleriyle yeni olan süreci üstün körü savuşturup, hazmediyorlardı!

Osmanlı şaşkın olduğu durumu anlamak yerine, yeni sürecin psikolojik şok etkilerini duydukça bunu atalarının "Osmanlı tokadıyla" izaha yeltendikçe, batağa daha da batıyordular.

Emperyalist konjonktür nazarında Osmanlı, süreç mirası paylaşılacak hasta bir uygarlık olması nedenle; terekesi paylaşılacak olan canlı cenazeydi.

Muhteşemliğine yakışmayan bu kötü gidişat içinde Osmanlı ara sıra diri oluş tepkileri veriyordu. Nasıl canlılık tepkileri vermesin ki?

İşgal ve parçalanma gibi kendisine uygulanan şokun şaşkınlık refleksi içinde kendisini süren bir bir Kuzey Afrika ve Ortadoğu savaşları ile Balkan Savaşı içinde bulmuştu. Daha bunların sonu gelememişken birdenbire kendisini Birinci dünya savaşı içinde bulmakla Osmanlı emperyalist bir ateş çemberi ile baş başaydı.

Bu durum koşullar içinde Ekim 1917 yılına geldiğinde dünyada ve Osmanlının kendi şartları içinde yeni bir başlangıç koşulu doğmuştu.

Esasında yeni bir denge politikalarını verecek olan bu başlangıç Osmanlı için "Tanrının bir lütfu" denecek kıratta bir siyasi koşuldu. Hani gidici olan hastaya doktor ne yerse yesin der ya, onun gibi Osmanlıya hangi başlangıç koşulları verilirse verilsindi, Osmanlı bunu anlayacak dinleyecek durumda değildi.

Bir tarih bilincine, bir tarih felsefesine ve bir konjonktür sel durum dengelerine hâkim olmakla bunu sisler bulvarı içinde kavrayan Mustafa Kemal gibi diyalektik zekalar için, bu şartlarda bile karamsar oluş yoktu.

Olması gereken gibi sisler içinde beliren bulvarın olgu ve eylemleri sınama yanılma ile ortaya konacaktı. Ne olgular doğa dışıydı. Ne geçmişin insanlık deneyimli olgularını kendisine eylem kılavuzu yapanlar doğa üstüydü.

Anadolu’ya geçiş mukadderatı ortaya koyacaktı. Mukadderat; en az doğruları kadar hata ve hatalarını düzeltme üzerine oluşacak yeni durumlardan, çelişkilerden süzülecekti. Kader Anadolu’ya geçişin konjonktür sel yol adımları içinde aşama aşama zihinsel ve eylemsel düzeltişleri olan durumların içinde damıtılacaktı.

Bu tür genel seyirli durumun genel akışı içindeki "Ekim Devrimi" gibi konjonktür sel alan içindeki ufacık bir konjonktür değişikliği vardı. Kurtuluşun felsefesi bu değişikliğin boşluk alanlı kimi devim hollerinin temas noktaları desteğine ilişklenecekti.

Bu konjonktür sel değişikliğin bu minicik olanağı Kurtuluşlu Mücadele için sonuçları pek büyük olacaktı. Tüm mesele diğer konjonktür sel şartlarla beraber yeni olanı da görecek olan bir göze duyulan gereklilikti.

Daha birinci Dünya savaşı bitmeden yeni konjonktür şöyleydi. 1917'de Çar imparatorluğu içinde Sovyetlerin ve Bolşeviklerin (çoğunlukların) Menşeviklere karşı (azınlıklara karşı) kazandıkları bir EKİM devrimi olmuştu.

Daha çok değil düne kadar işgalci iken ve işgalcisi olduğu Erzurum’da seneyi devriyesi dolmadan 42 günde çıkmak zorunda olmakla karşımıza dikilmiş olan Rusya; Ekim 1917 devriminin getirdiği tutumla; "emperyalizme ve işgale karşıydı."

Sovyetlerin Ekim devrimini veren bu tür sosyalist yaklaşım içinde olmaları ve yeni tutuma sadık kalmalarıyla Rusya şimdi Anadolu Hareketinden yanaydı. O günkü Sovyetler kuvvacı dirençle aynı anlayışa sahip olup, bizim yanımızda da duruyordu. Ve mazlum ülke saydığı bize "size yardıma hazırım" diyordu.

İşte bu sosyalist hareketli doğum, işgalde kurtulmak isteyen Kurtuluşlu Felsefeyi başarıya götürecek olan şansı ortaya koyacak konjonktür sel koşulu veren, konjonktür durumların en önemlilerinden biriydi.

Neden? Çünkü Anadolu Devrimi ve Ekim Devrimi olan her iki devrim hareketinin DÜŞMANLARI DA AYNIYDI. Her iki hareketin düşmanı ve karşı olduğu tutum EMPERYALİZMDİ. İŞGALDİ. Alanı bizden farklı olan sosyalizm, işgalci ve kapitalist emperyalizmi düşman olarak görüyordu.

Osmanlının saltanat benliği ve bu saltanat statükolu bir taassubu vardı. İnancı gereği bu bencillik ve taassubun korunması köle dediğimiz ahaliye de geçmişti. Saltanat ve ahali bu tutumu nedenle bunu da (ekim devrimini de) anlamayacaktı.

Saltanat kendisinden başka, sanayi toplumlarının ortaya koyduğu "ulus devlet" gibi tarih sel oluşumların kutsallığını da anlayamıyordu. Çünkü saltanat olan bünyeye zarardılar.

Saltanatın yeni kutsallıkları anlaması bir yana, ulus devlet gibi yeni kutsal oluşu anlayan kuvvacı hareketi de Bolşeviklikle ve bilindik bir biçimde dinsizlikle suçlayacaktı.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın felsefe kümesinde bulunan diğer yazıları...
El Bel Baal 2
Tarihsel 2
İrade 1
Tarihsel 1
Anlamak Gerek 71
Sosyal İlişki Toplumu Hedeflemez 2
Kurtuluşun Felsefesi (Açkı 2)
Anlamak Gerek 43
Anlamak Gerek 70
Anlamak Gerek 55

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Müruru Zaman 14
Sahiplik İmanı 1
Hatırlama 1
Mal mı, İnsan mı?
Mamon'du Belirme 1
Müruru Zaman 7
Denge ve Dengesizlik Süreçleri 24
Anlamak Gerek 26
Bağ Enerjisi 1
Sistem 15

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aslına Yüz [Şiir]
Vah ki Vah [Şiir]
İsis Dersem Çık Ereşkigal Dersem... [Şiir]
Görmez Şey [Şiir]
Tekil Tikel Tükel [Şiir]
ve Leddâllîn, Amin [Şiir]
Mavi Yare [Şiir]
Mevsimsel [Şiir]
Yıkılışa Direniş Direnişe Yıkılış [Şiir]
Meşrep 3 [Şiir]


Bayram Kaya kimdir?

Dünyayı yaşantılaşan çabalar içinde duygunun önemi hiç yitmezse de, payı giderek azalmaktadır. Sosyo toplum bazlı, genel bir açılımla başlayan çalışmalarım da; bilim felsefesi içinde olunma gayreti güdüldü. Bu nedenle yazıların tarisel, sosyo toplumsal evrimli ve türlü doğa bilim verileri güdülü çalışma olmasına gayret edildi. Genel felsefem içinde bir bilgi; ne kadar çok bağıntısıyla söylüyorsanız, o bilgi o kadar bilinir bilgidir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.