Seviyorum, öyleyse varım. -Unamuno |
|
||||||||||
|
İnşa içinde ilk üretim ilişkisine doğru gidecek olan sağlatan süreçlerle, üretim süreci; sömürü, kâr- zarar mantığı içinde hesap plânının belirlediği öznel ve enfekte süreçler değildiler. Üretimi; kolektif zamanlı, kolektif güç belirliyordu. Üretim de kolektife göreydi. Kolektif güç, çalışan iş gücünü de oluşuyordu. Yani üretim gücü; herkes olan işgücü ile zaten işle, zaten kendilik ve zorunlu bir işi oluşla, zorunlu uğraş içinde olmasıyla beliriyordu. O dönem içinde işi olup olmamak diye bir şey söz konusu olmadığı gibi işsizlik akla gelen bir şey değildi. Sizin koyun beslemek, ziraat yapmak gibi işi olan bir aile ortamı içine doğmanız halinde, sizin işinizin olmaması söz konusu mu? Nasıl iş ailenizle size kalan baba mesleği oluşla anılırsa; erken dönem içinde de totem mesleği totem alan içinde gruba ve grup kişilerine kalan kolektif bir etkime mirastı. İşsizlik, işsiz kalma inşa ve inşaya referans olan sistemin hüneri değildir. “Ne yapayım kardeşim devlet (erken dönemde de totem alan) size iş bulacak değil ya” diyen güncel anlayış tarihi bilinçten nasibini almamıştır. Ya da bile bile sömüren sistemin ideoloğu olmanın sözcüsüdür. İşsizlik ve işsiz kalma, “size iş mi bulacağız” türü söylem kavramlar kolektif organizasyonlu totemi sosyal oluşa ve giderek toplumu yöneten devlet gibi kolektif akla aykırıydı. Şöyle düşünün. Köyde bir aile içinde doğuyorsunuz. İçine doğduğunuz aile içinde işsiz olmanız diye bir şey söz konusu olur mu? Aileniz ne iş yapıyorsa o işin parçalı bir bölüm zamanı da size göre iş güç olarak ayrılır. Nüfusunuz kadar sektör yoğunluklu süre duruma denk bir parçalı üretimle (iş ile), tüketim yapmanın (sağlar olmanın) denkliği vardır. Köleci düzen, günümüzde de kapitalist bezirgân düzenli sömürüler nedenle bunu size sağlatmaz. Grup içine doğan kişi de o totem mesleğin kolektife göre parçalanan bir ucunda tutuyordu. Ancak grupların dış teması olmadığı süre içinde, grup alanıyla sınırlı üretim kaynakları da sınırlı olmaktaydı. Sınırlı kaynaklar belli bir nüfusa yetiyordu. Yine belli sayıdaki nüfusun fazlasının doğum sonrasında yaşama şansı azalmakla kendilikten bir kaynak-nüfus dengesini oluşan sekans hareketi içinde seleksiyon kendilikten devreye giriyordu. Yani bu günkü gibi grup dışına işgücü ihracınız da grup dışında girdi yapmanız da olanaksızdı. Üretim zorunlu iken, üretim kolektif hareketle grup eksenli alan içinde herkese göre herkes için ve “herkesin iş, uğraş ve bir meslek sahibi organizasyonunu zorunlu kılarken, günümüz toplumların da “işsizlik bir kader olmuştu!” Bu söylem tam bir El mantıklı fatalist anlayıştı. Ancak çoğu kes günümüz işsizliği kaynak yetersizliğinden hiç değildi. Elbette kaynak bolluğu ya da kaynak darlığı; kontrol edilen alana bağlı olduğu gibi, habitat kaynaklı diğer yaşam alanlarını da gözeten sınırlamalarla da sınırlı olacaktı. Bu da sizi illa ki kaynak nüfus sorunlu parametreyle baş başa bırakacaktı. Bu bahane akılsızlıktır, kandırmadır. Doğal zorunlulukla, inşa içinin öznel oluştan kaynaklı yapay zorunluluğunu karıştırmayacaktık. Doğada bir kaynak ve yararlanış dengesi ile yine habitat, kaynak ve yararlanış dengesini ortaya koyan zorunluluk, insan mantığının da göz önüne aldığı zorunlu plânı ve tasarımı olmalıdır. Eğer insan isterse üretim teknolojileri nedenle habitatı görmeden, kaynağı salt insan yararlanmasına dönük işletebilir de. İşte burada insanın insanlığı olan “ahlak sorunu ortaya çıkıyordu”. Halbuki toplumsal inşanın temelini oluşacak olan “kolektif bir sosyal sağlasan süreç” ve "kolektif bir üretim ilişkisi içinde" kişilere işsiz olmamak, “zorunlu bir kaderdi”. Hatta sağlasan sürecin sağlasan bir iş gücüne de ihtiyacı vardı. Ama çevrenin beslenme, ulaşım, iletim kaynakları kişi sayısıyla artacak olan iş gücünü desteklemiyor olmakla, sağlatan hareketin işgücü ve nüfusu sınırlı kalıyordu Toplumun, nüfus artışının sizin dışınızda, sizden bağımsız olmakla "zorunlu bir doğal ve kolektif olan karakteri" vardır. Kolektif karakter kolektif iş demekti. Kolektif olmayanı içermemektir. Süreç yapı, işi olmak ve işi olmamak gibi bir ikilem ile inşa olmamıştı. Süreç inşa başladığında böylesi bir ikilem belirememişti. Aksine üreten ilişki olan bir iş, kolektif olanla ortaya çıkmıştı. İş bile kolektife göre olmuştu. Görülüyor ki ne iş organizasyonu kolektif hareketin sayısından azdı. Ne de kolektif hareket işten fazlaydı. İş (üretim) ve kolektif oluş birbiri ile örtüşen denklikle birbirine denk bağıntıyla ile belirmişti. İşsizlik, kolektif süreç içinde olmayandır. Toplumun kolektif karakteri "zorunlu bir kolektif üretim ilişkisidir". Toplum entegrasyonunun temel birimi de "üretim hareketidir" ki üretim hareketi de gruplar kolektif ligidir. Üretim hareketi de her bir totem meslekli grupların üretim ilişkilerinden oluşuyordu. Grupların üretim ilişkisi de zaten kolektif ilişkidir. Bir iş ile olmayı ön gören kişi değil üretim ilişkisidir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |