Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
Gruplar arası süreç, daima ihtiyacı duyulanın karşılanması yönündeydi. Süreç ihtiyacı duyulanın düzenli, kararlı ve kontrolü akış yönünde gelişir. Bilinmeyen bir gelişme, kaygıyı tetikleyen vs. türden süreci oluşacaktı. Her hangi bir kaosun kişilere fazladan bir enerji karşılanma zorluğu olmaktadır. Üreten ilişkiler ve üretim hareketi hem fazladan enerji harcanmaması stratejisine uygundu. Hem de kaygıları azaltan ihtiyacın devamlı ve kararlı şekilde karşılanması olan çevrim, ilkesine uygundu. Kişilere fazladan sağlama yapması gereken enerjiyi harcatmak demek; diğer bir ters hareketle kişinin fazladan enerji harcama stratejisinden kaçınma ilkesi olacakla, kaçınma stratejisi kişi üzerinde kendisini su yüzüne çıkarır. Süreç içindeki sosyal zamanın ruhuna aykırı olacak durumlarla aksi olan durumlar sürecin fren ilişkisi ya da sürecin yığılması olurlar. Yani fren ilişkisi ileri sürecin bir tıkanması, ileri sürecin bir kesime uğraması demekti. Diğer yandan da firen ilişkisi süreci değerlendirme olmakla, grubun yeni bir dinginlikle ve yeni bir dinamik tavırla sürece verimli bir şekilde başlaması demekti. Ya da sıkışan firen balataları nedenle fazladan enerji harcanmasına devam demekti. Yani karanlıkçı ve lümpen liberallerin dediği gibi ilk ittifaklar ve ilk temaslar oluşurken; ilk ittifak ve ilk temasların içinde kimse "buğday satacağım karşılığında kundura alacağım" derken; "buğday satıcısı kunduracı yerine tesadüfen sığır satanla karşılaşmıyordu. Böyle bir şey yoktu. Bu nedenle, buğday üreten de kundura alamamış olmuyordu. İhtiyacını duysanız bile üretemediğiniz ve üretim yoluyla tanışamadığınız bir şey ihtiyacınız olmuyordu. Çıplak ayakla gezen atalarımızın elbette bizim bildiğimiz ayakkabıya ihtiyaçları vardı. Ama onların ayakkabıya ihtiyaç duymaları olanaksızdı. Yani ayakkabı satan birini arayamazlardı! Karşılıklı kurban sunuları içindeki tarımcı grubumuz, bilindik süreç aşamalarından geçerek şafak yönündeki grubun kundura üretimiyle tanışmışsa; zamanla bunu da ittifaka alacaklardı. Buğday üreten grup ihtiyacı düzenli sağlama kuralı içinde, tıpkı sığır üreten gibi kundura üreteni de ittifakı takas girişmesinin içine alacaktı. Hem buğday üreten grup, hem sığır üreten grup; şimdi de kundura üreten gruba kundura karşılığı buğday ve sığır üretmekle; tarımcılar ve çobanlar kunduracılara (köşkerlere) bağlaşık üretici olurlar. Buğday üreten grupla sığır üreten grup; kunduracıların zorunlu tüketicisi olurlar. Üreten girişen süreç kombinasyonları, hep bir arada bağıntılarla kombine olurlar. İttifak içinde buğday üretenin kunduracı arayıp; kundura üretenin de inek eti aradığı çelişmesi bulunmaz. Takasın zorluğu nedenle para bulundu diyen bilmesinlercilik sefilliği, üretim tarihini ve üretim sürecini özelleştirme olmanın kendisiyle başlattıklarından; paranın sürecini böyle dile getirirler. Yani paranın biriken yüzünü gizlemek için paranın bulunmasını böylesi bir olası handikap karşısında, handikaptan önce düşünme yapakla bulunduğunu, buyruk edildiğini söylemek isterler. Bu lafazanlık ilahi dönem karşıtlığının işidir. Yani üretim hareketini ve üretim ilişkisini özel yarar yapmak isteyen tamah, rızkı ve mülkü El verdi demeyi, El'den öncesi olmayan demek istedikleri rızk dağıtımını El adaletli sürece başlangıç yaparlar. Böylece parayı da bu köleci ilişkili süreçle açıklarlar. Günümüzde "devlet bakkal olur mu?"; "devlet kasap olur mu?" diyen aymaz ve karanlıkçı liberal yobazlara da kapak olsun diye belirtelim. Ön ittifakı başlatan her bir grup; her bir farklı totem mesleği olan ve bir totem mesleğini icra eden eylemseli olan gruptular. Totem mesleği sahipliği demek; karar vermesi olan, iradesi olan, ittifak kararı verip te kombine durumla ya da entegre veya bütünleşmiş olanın yönetim merkezini oluşan örgütlenme ve organizasyon demekti. Ön ittifak içinde her bir meslek ittifak içinde sektördü, kurumdu. Sektörler (üreten meslekler-kurumlar) kombinesi her biri birbiriyle zorunlu bağıntılı paydaş kombinasyonlardı. Parayı gereksinmeden yapılan girişmelerdi. Bu entegre kombinasyonlar organizasyonu yönetim kararı alıp, karar vermenin de merkezi olmasıyla "yönetimin merkeziydi". Kültürler, meslekler, farklı mantıklar karışımı kült merkeziydi. Yani bu günkü deyimle kolektif üretimin kotardığı entegrenin yöneten beyni zaten üreten ilişkiydi. Ve üretim hareketi üzerine oturan temsilci gruplardı. Temsili grupların özne nesnel haliydi. Daha açık söylersek devlet kolektif şuur olan üretim hareketi ile vardı. Üreten ilişkilerin organizasyon, esasıyla vardılar. Devlet sektöre bazda tarımcı gruplarıyla tahıl üreten tabanlıydı. Hayvancılık yapan sektörleriyle kasap tabanlıydı. Kunduracıydı. Dokumacıydı. Mesleği teknikle birleştirip manifaktür, işletme, sanayi tabanlı işlerin kotarıcısıydı. Düzenleyicisiydi. İnşacısı olan sektörlerin kolektif gücüydü. Söz gelimi asalak lümpenler "devlet kasap olmaz" diyen propaganda yapıyor. Zihinleri bu algıya hazırlayıp bilgi yerine inanç oluşturuyordu. Bu ön hazırlıklar devletin işleyişini oluşan egemen sınıftan yana olan siyasetçilerin işini kolaylaştırıyordu. Söz gelimi bu anlayış içinde sessizce et balığı özelleştiriyorlardı. Devletin işleyiş oluşumu içinden olan (teşekkül) kurum ve kuruluşlar siyasiler eliyle devletin satılıyor. Kamusal dediğimiz kolektif kaynaklar kişileri zengin etmek için özelleştiriliyordu. Kamu kaynakları özelleştirme adı altında şanslı kişilerin rızkı oluyordu. Ne de olsa rızkları veren El'di. Devlet özü gereği kamusaldı. Ya da devlet ilk etapta kolektif güçle oluşup kamusal güç ile beslenip, yöneten kamusallıktır. Özelleştirmeci laf cambazlığı ve özelleştirmeci siyasi mugalatacılar; devletin ayağına kurşun sıkan siyasileriyle devlet kendi kendisini yiyip; acze ve krize düşünce; devlet işleyemez çevrimler yapamaz olmaktadır. Devletin gizliliği patent ve teknolojileri bu özelleştirme içinde kendi kolektif varlığını tüketmektedir. Bilinmezlik en kötü olandır. Oyunu kuralına göre oynayacaksın. Özelleştiren bir oyun kuralı içindeysen ve kolektif ilik tu kakaysa, kamulaştırmak ta hep tu kaka olmalıdır(!)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |