Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
Geçmişte kendi köleci deklarasyonunu yayınlamış olan El monarşisi, şimdi; oligarşi içindeki her biri farklı bir El sahipliği ile farklı El ahdi içerikli öykülerini; "tevhidin öyküsü" haline getirmelerine sıra gelmişti. Tevhidin öyküsü de “o tevhidin manifestosu” olacaktı. Bu nedenle oligarşi içinde oluşan yeni kitlenin belleği üç aşamalıydı. İlki ilahi ortakların kolektif belleği. İkincisi tek ve mutlak irade olan kölece bağlılığa taat ile köleci El belleğiydi. Ve üçüncüsü çok sahiple yapı içinde beliren oligarşi tevhidi olan oligarşi tevhidi bellekti. Oligarşi tevhitle olan bellek bu üç belleğin bir belirip; bir kaybolan firarileriyle oligarşin bellek içinde duruluyordular. Yani yeni öykü, bu üç bellekten oluşan öyküydü. Yeni öykü; oligarşin entegrasyonunu yapmış olan bu üç aşamalı sosyal hafızalı; sosyal belleğin yanı başında taat, itaat, ibadet, masiyet ve kurbet oluşla ifade edilmesiydi. Bunlar bu üç sosyal hafızayı ve sosyal hafızanın sahipliklerini belli eden, saygı gösterenle, saygı görenlerin tazim ve yüceltilmeleriydi. İşte bu tazim ve yüceltmelerin taat, itaat, ibadet, masiyet ve kurbeti öyküleri de groteski olan kişisi anlamaların tazimle yüceltilmesini düzenleme olmakla; groteski yansımaları susturur bastırır olacaktı. Kişi bu üç belleği ve bu üç beleğe özgü taat, itaat ve ibadetleri toplum içindeki sahiplik algılı sınıfsal hiyerarşi biçimleriyle öğrenmişti. Oysa kişideki groteski algılar eskiden beri sosyo toplum dışı algılarla gelen süreçler yansımalı bellek enstrümanlarıydı. Kısaca şimdi kişinin groteski yansımalı hafızasının yanına, üç aşamalı olmasıyla itaatçe sosyal bellekler konumlanmıştı. Şimdi kişinin groteski belleği de, bu yeni ve en son entegrasyon olan oligarşi tevhitle bellek ile ve bu belleğin taat, itaat, ibadet, kurbet, masiyetiyle anlaşılır ve kontrol edilebilir olacaktı. Üç aşamalı bellek yansımalı hayali gölgelerden ve groteski bileşenlerden oluşan oligarşin bellekti. Oligarşi belleği; oligarşi disiplini üzerinde kendi tekil El sahipli kültür ahdine gidiyordu. Oradan da hayal meyal olan ilahi ahdin gölge yansımalarına gidiyordu. Bunların zihni çatışmalarını susturup bastırıyordu. Oligarşi dili hep o eski kolektif yapı içindeki ve mutlak monarşi dönemi içindeki El eksenli hikâyelerin dilini kullanacaktı. Geçmişteki o El eksenli hikâyelere vurgu yaparak, yeni tevhit dili içinde o vurgulara atfen yeminlerini ediyordu. Geçmişte sahipliği olan bir efendiye; sahipliği El tarafından Turu Sina Dağı olarak Turu Sina’da verilmiş ise yeni oligarşinle, yeni El; “ Turu Sina’ya ant olsun ki biz…” diyen bu yeminle sözüne başlayacaktı. Oligarşi El’i eski ahitlere atıf yapıyordu. Yani oligarşinin yeni El’i; eski El kolektif yapıya karşı tanınma yapan sahiplik meşrulaşmasına vurgu yapıyordu. Tevhidi El, bu eski anmayı yapması ile o eski ahdi tanımış oluyordu. Bu tanıyıcı tutumuyla hem eski El inanıcılarını kendisinde sayıp, onların güvenini kazanıyordu. Hem de kendisi, güvenlerini kazandığı eski akitlilerin ahit din meşruluğu üzerinde kendisi de meşru ediyordu. Bir taşla iki kuş vuruyordu. Kendi inanıcılarıyla eski ahdi yapan monarşin El’in yanındaki oligarşi Eli, yaptıran olmakla eski El ile kendisine “biz” diyordu. Bu tanıma üzerinde kendisi de tanınmış ve meşrulaşmış oluyordu. Bu köleci geri bağlanım yasasıydı. El yanlışlıkla ya da çeviri hatası olukla veya tesadüfen “biz” demiyordu. Bu biz kavramı monarşin El dönemine ve El’in meşrulaşması üzerindeki meşrulaşmaya geri bağlanım yapan atıftı. Ya da üzerinde geçilen müruru zaman gerisindeki geçmişin birçok eller sentezli gerçek durumlarını belirten hükmi söylem olmakla oligarşi Eli “biz” diyordu. Biz diyen bir tek El olan oligarşi tevhidi El’di. Ama biz dediği “kendi tekilleşmesini anlatan sürecin hafıza aktarım diliydi”. Bunun için biz demesinde hiçbir yanlışlık yoktu Oligarşi tevhitçi yeni El, bu eski ahdi tanımakla hem o eski ahdi ve o eski ahit bağlılarının sözleşme ahitlerini yeni oligarşiye iman sözleşmesi olmasını meşru kılıyordu. Hem de o ahdi tanımakla o ahdi yapanlar nazarında kendisini meşru kılan bir tanınma ve taat itaati oluyordu. Monarşin El döneminde El’in kendi bağlıları dışındakileri tanıma ve onlara tanınma zorunluluğu yoktu. Ama ittifak eden monarşi birliği içindekilerin o eski El ahitlerini tanıma, tanıtma zorunlulukları vardı. İşte bu yeni tanıma ve tanınma şekli olan taat ve itaatle "oligarşi tevhitçi El", her biri bir El ahdi olan eski ahitleri oligarşiye tanıtıp; kendisi de oligarşi içindeki o eski köleci kültürlü hafızalara sesleniyordu. Köleci oligarşi ittifakı içinde Turu Sina sahibi oluculara inanıcı ahdin içinde olan inanıcılar varsa; Turu Sina Sahibi El ile onun inanıcılarıyla arasında olan bu ahdi sözleşmeli, eski bir hafıza geleneği varsa; oligarşi tevhitçi El söze şöyle başlıyordu; "Turu Sina’ya ant olsun ki biz …" diyerek sözüne yeminle başlıyordu. Devamla o sahipliği irade edenin de kendisi olduğuna yemin edip, ikinci bir hüllenin transferleri içine giriyordu. "Turu Sina’ya ant olsun ki biz…" diye başlayan hitapları biz oligarşi öncesi müruru zaman dilinden ve monarşin El öncesi müruru zaman diliyle anlayacaktık. Ki bu son biçim dil oligarşi tevhitçi El'in dilidir. Oligarşiye ait bu aşamadan sonra oligarşi tevhitçi dil yeryüzü sahipliği olan El'in dili olmakla Lugal El Lugal’in dili olacaktı. Oligarşi tevhitçi dil kendisinden önceki ahit sözleşmelerine atıf etmeye başlarken "İbrahim'e ant olsun ki..." diyecekti. "Nemruda, Firavuna ant olsun ki..." diyerek sözünün devamını getirecekti. Oligarşi tevhitçi birliğe katılanlar olmakla eski ahitti El aitlerinin oligarşiye katılma seremonilerinin taat ibadetlerini tasvir etmek için "ant olsun ki o saf bağlayıp duranlara" diye yemin sözü verip yemin ediyordu. Oligarşi yolunda, oligarşi mana anlayışına taat; itaat ve ibadetle yaklaşan o eski ahit üzerine olup ta yeni ahde tazimle olanlara da "ve o yolda zikir okuyanlara ant olsun ki..." diyordu. Eski olan El süreçli ahitlere yeminli vurgu oligarşinin yeni diliydi. " Ve ant olsun ki beyti Mamura (İbrahimi Eve)"; "Ve kasem ederim ki Tura, Tur’da yazılan (ahit) kitaba" diyordu. Oligarşi dönemi yazılı dönemi de içerir. Yine ön ittifaklar dilinde yukarı topraklar olan gök kavramı; oligarşi zamanında şimdiki gökyüzünü ifade eden anlam olmakla yeni bir tarihi hafızaya dönüşmüştü. Dinlerdeki gök ve yer kavramı "ön ittifaklı müruru zamana bağlı hafızaya hitap ve tazim olan duygu ve mesajları anarak" yeni sürecin öncesine devam olmakla, meşrulaşmasıydı. Bu meşrulaşma eski hafızadaki anlamı bilerek meşrulaşma, değildi. Eski kutsalın aktarım dili olmasına katılan bir devam içinde olmaya istinaden meşrulaşmaydı. Yeni sürecin, kendisinden öncesine atalar yolu olmanın devam olmakla meşrulaşmasıdır. Zaten okültizm de buradan doğacaktı. Gel gör ki "yeni sürecin öncesine devam olmayı anarak meşrulaşma" içindeki gök kavramının eski hafızadaki anlatımı müruru zaman nedenle şimdiki anlama ve anlatım diline göre oligarşiyi öyküleme diline göre anlatılan aktarımda eskinin gerçek ilişki olan mana dili kaybolmuştu. Kaybolan ön ittifaklı gök kavramındaki geri bağlanım olması gereken mana süreci ya da eski mananın bek raundu izafe edilirken eski gök "yeni gök kavramı" oligarşini süreçteki anlatımın diliyle şimdiki yıldıza kaymıştı. Eski ahde göre “yukarı yer toprakları demek olan gök”; şimdiki meşrulaşışı dil içindeki gök yıldızlı bulutlu semaydı. Gök söyleyişindeki çeviri ve anlam buydu. Eski anlamında eser kalmamıştı. Sözcük gök olarak duruyor kullanılıyor ama eski gerçek ilişkileri anlatan dil olarak hiç bilinmiyordu. Göğün eski ahide göre de anlamını yıldızlı bulutlu başucundaki sema sanıyorlardı. Yukarı yer toprağı denen gökte aşağı topraklar demek olan “yere” indiler”, söylemli hafıza aktarım dili içindeki anlamın oligarşi dili çevirisinde anlamı şöyleydi. “gökte inen yıldız” çevrili oluyordu” , Hâlbuki yukarı yerde gelenler yani gökte yere ineneler yıldız değil Akatlardı. Yukarı toprak olan gökte yıldız değil Akadlar bulunuyordu. Atalar yolu olan aktarımlar oligarşiye göre çevrilen anlatımlarla hikâye oluyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |