..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > Bayram Kaya




5 Nisan 2018
Muvazaa  
Bayram Kaya
İttifaklar, totem mantığı aşıp ittifak içine geçebilmek için karşı gruptan kurban edilen kişilerin canını kanını yiyordu. Böylece karşı grup kişisinin canını kanını içip yiyenler ziyafet veren tarafla aynı candan kandan oluyordu. Bu nedenle ittifakı sosyal mantaliteye uygun bir ritüel yapıyorlardı. Ziyafet veren grubun kendi kanından canından olan kaynamış etin yenmesine sesiz olmakla içinde buğuz eden bir tepki gösteriyordu. "Kazan kaynatma şölenleri" içinde insan eti yeme seansları ortaya konmuştu.


:GCB:
El, El’e göre muvazaalı yapılan duruma kader ve takdir diyordu. Siz de önce kader ve takdire inanır oluyorsunuz. Sonra da kendi kader ve takdiri iradesiyle ortaya koyduğu İbrahim’i ve İbrahim’in babasını şanslı kılan El’e iman ediyordunuz. Bu imanla İbrahim’i millet oluyordunuz.

El düşüncesi İbrahim gibi kişide somutlaşınca kişi El gibi davranıp takdir ve irade de bulunuyordu. "Ey Rabb! Beni İbrahim’in yolundan ayırma" diye dua ediyordunuz. Ama bir türlü asker ve sürü sahibi olan İbrahim'in, mal mülk sahipliği olmanın yolunu bulamıyordunuz. El takdiri herkese göre değildi. Kimine mal mülk veriyordu. Kimine de vaat verip öğüt ediyordu.

İbrahim dönemi; kendi öncesinden Musa dönemine doğru gelen süreç içinde El’in sahipliği olan rab düşüncesine doğru evrim geçirecekti. El takdiriyle yeryüzünde bozgunculuk çıkmıştı. Rab El’in bu bozguncu oluşunu yumuşatan El’di. Sahipliği olan El, sahiplik kavramını sağlayan taşların yerlerine oturmasıyla; rabbin sahipliği saltık bir kuramsal bilgi gibi yansımaya başlamıştı. Sahipliği olmayan bir rabbin aksini düşünmek pek olası olmuyordu.

El iman üzerinde şüphe dahi edilmeyendi. El şüphe etmeyen imanla muvazaalıydı. Bu ihsas El’in; El Malik El Melik düşüncesi olmasıyla kabul edildi. El Malik El melik kabul edilen El'in ya da Rabbin güncel söylemi içindeki “sahipliği” biraz geri çekildi.

Bu kez sahiplik sürecinin sözlü ve fiili düzenlenmesi gündeme geldi. Kötülüğe uğramakla El vaadine kapılıp El’e sığınmış olan sefillerin terbiyesi gerekecekti. Sefillerdeki kör nefisle ve kötü bakışlar içinde oluşan homurdanmaların ıslah edilmesi, terbiye edilmesi gerekiyordu. Bunun için de sahipliğin sözlü ve fiili öğretisi olan "ideoloji" ya da "din" ortaya konacaktı.

Olup biten şuydu. Kendi öncesinden beri köleci deneyimli tecrübeleri derleyip, toplayıp kendi alanınız içindeki egemen sahipliğe göre söyler olacaktınız. Sizden önceki sosyal akıl; "oruç sabırdır" demişti. Siz de sabretmeyi öğreten orucu, egemenliğinize göre biçim ve ritüel edecektiniz.

Rabbin; sahiplik iradeli takdirleri nedenle kendisine sığınılandı. Rabbe sığınmayla (köle olmayla) iş bitmiyordu. Esirgeyen bağışlayan, Rab; kör nefisle olanı eğiten, terbiye edendi.

Hiç kuşkusuz ki kendi mal sahipliğinin yansımalarından ve kölelerin yoksunluğundan doğan yansıma çatışmalarını eğitim ve terbiye yoluyla aşacaktı.

Şişede durduğu gibi durmama gerçekliği; El’in sahipliği içinde de yansımıştı. El’in mülk sahibi olması demek, El'in mülk sahibi olukla kalması demek olmuyordu. Mal sahibi olmanın keyifli derdi başından aşkındı. Malı elinde tutma ve malın mülkün sürekli işletmenin devamlı olması gibi yansımaları vardı.

Bunlar mal sahibi olmanın şiddet ihracı ve mal sahibinin diken üzerinde olmasıydı. El anlayışlı bu yansımaları aktif yansımalardı. Sahiplik ihtirası; dışa doğru zalimce, zulümce, zorbaca, tasallut olurca, saldırı olmanın baskı ve basınç yansımalarıydı.

Mal sahibi olamayanlar da, mal sahibi olmamakla kalmıyorlardı. Mülk sahiplerine yağma talan hırsızlık için saldırıyorlardı. Mal sahipliği gibi durmayan El’in takdiri “yeryüzünde bozgunluk çıkarıp kan dökücü oluyordu”. Mülk sahibinin saldırması köleler üzerinde bir içe kapanma ve savunma olurken; kölelerin açlıklarını, yoksunluklarını gidermek için mal sahibine doğru yaptığı çıkış hırsızlık, çapul ve yağmaydı.

El kolektifin malını alırken yaptığı hırsızlığı unutup; toplumu düzenlemek için kölelerin hırsızlığına kafayı takacaktı. “Hırsızlık yapmayın, çalmayın, yalan söylemeyin, efendinize saygısızlık etmeyin deyişle; kendi kötülüğüne uğrayanları eğitim ve terbiye etmenin içinde olacaktı. Davranış değişikliği yapmayan eğitim, öğretim ve terbiyenin hiç bir önemi yoktu.

Terbiye etmenin, yetişmenin en önemli enstrümanı başa gelenleri suhuletle karşılatıp sabrettirmeydi. Rab sabredenleri övüyor. Vaatlerini sabır edenler üzerinde yoğunlaşıyordu. Aç olduğu halde efendinin malına el uzatmayanlar; bırakın el uzatmayı el uzatmayı aklına bile getirmeyenlerin göstereceği bu sabır, cennet ile mükâfatla nacaktı.

Eğitim öğretim yani terbiye etme, yetiştirilme işi; sözel bilgi olmanın yanında fiili duruma dönüştü. Aç olanın yiyecekler karşısında sabır göstererek çalmaması gerekiyordu. “Aç itin fırın yıkması yerine” aç itin fırın vitrinini yalamasında beis olmadığı gibi aç olanın fırın yıkmaması yerine, en temel dürtülerine sabır etmesiydi.

Sabır gösterme işi için toplu sosyal öğrenme içinde oruç gibi baskı ritüeli yapılması ise efendiler adına tebrik edilmesi gereken takdire şayan bir durumdu. Oruç ritüeli yemeye karşı dirençti. Ama sevabı ve cennet hedefi gözetilen bir sabır değildi. İttifaklar döneminde ittifakı mühürle pekiştiren bir ritüeldi.

İttifaklar, totem mantığı aşıp ittifak içine geçebilmek için karşı gruptan kurban edilen kişilerin canını kanını yiyordu. Böylece karşı grup kişisinin canını kanını içip yiyenler ziyafet veren tarafla aynı candan kandan oluyordu. Bu nedenle ittifakı sosyal mantaliteye uygun bir ritüel yapıyorlardı. Ziyafet veren grubun kendi kanından canından olan kaynamış etin yenmesine sesiz olmakla içinde buğuz eden bir tepki gösteriyordu. "Kazan kaynatma şölenleri" içinde insan eti yeme seansları ortaya konmuştu.

İttifakların kendisinden olan ziyafet etini yememe işi, El’in ortaya koyduğu bir biliş buluş değildi. Oruç El mantığındaki sabretmek gibi soyut bir amaca hizmet etmiyordu. Şölen günü taraflar ziyafet i yemek için ziyafete kadar bir şey yemiyorlardı. Çünkü açlıkla karşı taraftan kurban edilen eti yemekle gruplar totemi aitlik kazanıp birbiri olacaktılar. Böylece akit yapılsındı. Şölen günü kurban verme sırası kendi totem grubuna gelen kişiler; kendilerinden olan grup kişilerini yememek için o gün hiç bir şey yemiyor, şölen boyunca yas tutuyordu.

O grubun kişileri yas tutup; kendi kişisinin etinin kendileri tarafından yenmemesi için sembol olarak kazandaki ete tükürüyormuş gibi yere tükürüyorlardı. Grup kendileri için gönüllü kurban verdikleri kazandaki eti tiksinç ediyordu.

El sahiplik tescili gibi orucu da aşırmıştı. "Oruç sabırdır" diyordu El. İşte El bu eski seremoniyi kendi tasarrufu gibi kullandı. İttifakların kendisinden olan kurban etini yememe perhizini, oruç yapmıştı. Orucu kendi amacı doğrultusunda eğitip yetiştirici olduğu ideolojik amacının içinde kullandı. Hem de bambaşka bir nedenle kullandı.

El’in sahipliği El sahipliği ile kalmadı: El takdiri; “Yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı varlıklar” ortaya çıkardı. İşte bu fesadı önlemenin bir yolu da oruç olabilirdi. O gün aç kalmak efendilerin malına olan fesat nefsi eğilimleri, oruçlu gün dizginlenmesiyle efendilerin malı görece selamete çıkıyordu.

Çalmayacaksın biçimindeki bilişti şöylem; fili söylemle sabredeceksin demenin yememe perhiz sınavı ile pekiştiriliyordu. Sürekli olan oruç tekrarları sizin üzerinizde kendiliğinden bir kontrol mekanizması olmakla o tür düşüncelerin eyleme dönüşmesinin az çok baskılanması olmaktadır.

Dinlerdeki orucun; sabır olan sosyal öğrenmeli geleneğinin geçmişinde böyle bir sosyo toplumsa telkin vardır. Hatta oruç tutturulmakla perhize olan direnççi sabırla denenen kişilerde, gözlemler birbirini gözetmeler yapılıyordu. Perhiz yapmaya direnççi eylem iyi fiil ve eylemlere dönüşmekle dinlerin en önemli ibadet ritüelini oluşacaktı.

Adaletin ve mülkün kutsandığı bu günden o sürece bakarsanız süreç size çocuksu gelir. Ama o dönemden günümüze doğru bakarsanız hatasıyla doğrusuyla muazzam bir geçmiş görürsünüz. Sürece o günden bu güne doğru bakalım.

1-Musa dönemine doğru "Rabbim bilimimi artır de" diye dua ediliyordu. Hâlbuki rab mana anlayışı ortada olmayan biliminizi artırmak için ortaya konmamıştı. Aksine rab kolektifin nesnel bilgisi üzerinde, kendi irade konusundaki muvazaasını yapmakla ortaya çıkmıştı.

Tekillik ve tek olduğunu söyleme süreci çoğul olmanın işiydi. Çoklu iradenin tek irade gibi belirtilmesiydi. Sosyo toplumsa devimle bir organizma gibi oluştu. Çokluğun bileşke kararını tek ağız gibi söylemekti. Ve çokluğun “irade birliği kararını” söyleme zorunluluğu ile teklik vardır. Değilse bir şey tek oluşuyla durduk yerde karşıtı olmadan ben tekim. Birim deyip tevhit amacı gütmez. Muvazaalı oluş ta zaten burada; bu zıtlaşmada ve zıtlaştırmalarda başlıyordu.

Gerçi El irade sahibiydi. Ama tek olduğunu söylemiyordu. Bu nedenle ilk oluşumu esnasında farklı farklı kişilerin farklı farklı El’i olmakla; El’in zengin ettiği kişi sayısı kadarla El birçoktu. El, O kişinin El’i ya da Rabbi olmakla da tekti. Kişiye göre kişi iradesi olmakla birçok tek olan El ya da Rab vardı.

Hamurabi’nin Rabbi, İbrahim’in rabbi, Firavunun Rabbi gibi. Firavunun Rabbi ile Musa’nın rabbi oligarşin tevhit esnasında güç yarışı yapıp birbirine üstünlük taslamakla birbirine galebe gelmeye uğraşıyordu. Her zaman yeni olan; son olan; bir önceyi yeni anlatımlarıyla, yeni hikâyeleriyle; yeni olan güncel niceli düşünceleriyle yenerdi.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın felsefe kümesinde bulunan diğer yazıları...
El Bel Baal 2
Tarihsel 2
İrade 1
Tarihsel 1
Anlamak Gerek 71
Kurtuluşun Felsefesi (Açkı 2)
Sosyal İlişki Toplumu Hedeflemez 2
Anlamak Gerek 43
Anlamak Gerek 70
Anlamak Gerek 55

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Müruru Zaman 14
Sahiplik İmanı 1
Hatırlama 1
Mal mı, İnsan mı?
Mamon'du Belirme 1
Müruru Zaman 7
Denge ve Dengesizlik Süreçleri 24
Anlamak Gerek 26
Bağ Enerjisi 1
Sistem 15

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aslına Yüz [Şiir]
Vah ki Vah [Şiir]
İsis Dersem Çık Ereşkigal Dersem... [Şiir]
Görmez Şey [Şiir]
Tekil Tikel Tükel [Şiir]
ve Leddâllîn, Amin [Şiir]
Mavi Yare [Şiir]
Mevsimsel [Şiir]
Yıkılışa Direniş Direnişe Yıkılış [Şiir]
Meşrep 3 [Şiir]


Bayram Kaya kimdir?

Dünyayı yaşantılaşan çabalar içinde duygunun önemi hiç yitmezse de, payı giderek azalmaktadır. Sosyo toplum bazlı, genel bir açılımla başlayan çalışmalarım da; bilim felsefesi içinde olunma gayreti güdüldü. Bu nedenle yazıların tarisel, sosyo toplumsal evrimli ve türlü doğa bilim verileri güdülü çalışma olmasına gayret edildi. Genel felsefem içinde bir bilgi; ne kadar çok bağıntısıyla söylüyorsanız, o bilgi o kadar bilinir bilgidir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.