Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Bu şimdiki toplumun ve devletin devamlılığıdır. Kişi unutsa devlet ya da toplum unutmaz. Toplum, toplumsal hafızayla çalışır. Bu toplumsal hafıza kişisel değil, kolektif hafızadır. Kişiye bağlı değildir. Kişi ölse bile kişinin kendisinden ve bilincinden bağımsız oluşla kişinin dışındaki özne nesle koşullardan ötürü toplum hiç bir şey olmazla yoluna devam eder. Totem mesleği olan gayret, çaba, gruplar arasında takas oluyordu. Ki bu taraftaki grubun gayret ve çabası karşı totem grup eliyle kundura, kumaş oluyordu. Bir grubun "totem meslekli emek gücü" karşı grubun farklı kullanım değeri olan totem mesleğine karşılıktı". Kimi kişiler; bu çaba ve gayret olan çalışmanın iyice farkına varmışlardı. Totem mesleği olan bu kolektif işi iyice düşünme etmişlerdi. Üzerinde kafa yorup, fikir jimnastiğini yapmışlardı. Çalışma ve çalışmaları kutsaldı. Bu tarz anlamayla kutsal oluş her şeyi açıklıyordu aslında. Kişinin kendisi, grubu gibi üretemezdi. Kişinin kendisi grubunun yerini tutamazdı. Kişinin kendisi, ne kadar çalışırsa çalışsın birim zamanda grubunun çalıştığı kadar bir işi ortaya koyamazdı. Bunun farkına da varan kişiler düşünce dalınçları içindeydi. Kişinin kendisi grubun yerini alamıyordu ama bunun bir yolu olmalıydı. Örneğin kişinin kendi gücünün yetmediği hayvanları bile tuzakla, hileyle alt etmiyor muydu? İşte kişi bunun gibi bir düşünme egzersizleri içinde olukla, grup sahipliğini eline geçirirdi. Grup sahipliğini ve grup emek gücünü ortaya koyamayan bir kişi; farkına vardığı büyülü grubun emek gücüne böylece ve bu yolla hükmedebilirdi. Kimi kişiler bu tasımlarıyla, yapacağı tuzak hamlelerini düşündüler. Kişi sahipliğine gidecek yolun ilk şartı ortaklık olan kolektif mana gücü kutsallığını sarsıp, tartışılır yapmaktı. Sorgulama ile ilahi iman (sözleşme-taahhüt) sorgulanır olmuştu. Bunun en kestirme yolu ilahın demediği sözleri demiş gibi söyleyen söylemlerdi. Ya da ilahın söylediği sözlere demediklerinden diyormuş gibi anlamlar çıkartarak o sözleri saçma olur hale getirmekti. El bu taktiği uygulamayı iyi bildiğinden, bu bakımdan da manaca kendisini sorgulanamaz kılacaktı. Kolektif mana gücünün simgesi ilahtı. Kolektifin gücünü ele geçirmenin tıynetinde olanlar ilahın önce karşısına, sonra da ilahın yerine El mana anlayışını koydular. Bu tıyneti gözeten El, süreç içinde gide gide grup üretim hareketinin kendisi oldu. Böylece üretim hareketinin kendisi (dilemesi) olmakla üretim gücünün de kendisi oldu. Artık El kolektifin sahibiydi. Yani El bunu böyle dilemese bu üretim hareketi olamazdı. İnsan üretim hareketi içinde bir bahane neden olmaktan öte üretim hareketinde insanın hiç bir parmağı yoktu. Bu kısmen doğruydu. Toprakla tohum buluşunca filiz olması ve ürün vermesi kaçınılmaz oluyordu. Ama verim toprakla, tohuma katılan insan emeği ile toprakla tohumu amaçlı biçimde buluşturan gerektiği kadar ürüne dek üretime dönüşmekle; grup emeği içinde verimli ve değişilebilir emek ürünü haline geliyordu. El'in farkında olup ta gözlerde sakladığı, görmezden geldiği illüzyon hem grup gücü olan emekti. Hem de emekleri değişile bilir kullanım değeri ile takas edip; emek güçlerini karşılıklı emek güçleri taahhüdü yapan da ne topraktı; ne tohumdu. El toprağa tohumu bitir, diyordu. Toprakta tohumu bitiriyordu! El'in dilemesi buydu! El bunu dilemese bu olmazdı! Gerisi El'e göre bahaneydi. Adam zaten ölecekti, kuyuya düşmesi bahaneydi(!) El mantığı ve propagandası buydu. Kolektif böyle yok oldu. Bu nedenle El ürünlere, tarlaya, tırmık gibi araç gereçlerin üretim hareketi bilgisine "Maliki El Mülk" diyerek benim dedi. İnsan emeği ile toprak ta bitirilenlere de nimet, rızk dedi. Böylece çalışma rızk kavramıyla yok edildi. Değersiz kılındı. İnsanlar arası ilişkilerde çalışma, yapıcı olukla göze alınmaz kılındı. Çalışmanın önemi imanın gerisine atıldı. İman her şeyden önce gelmekle çalışma önemsizlik kertesine gerilemişti. Her şey çalışma ve üretmenin üzerine olduğu halde çalışmanın önemi imandan sonraydı. Mal mülk sahipliği asıl olandı. Asıl rızk oydu. Sizin mülk sahibine çalışmanız da sizin rızkı arayıp bulmanızdı. El rızkı istediğine verebildiği gibi istediğinden de rızkı geri alabilirdi. El, kimilerinin rızkını da kesebilirdi. El ilk kısmayı kolektif emek ve kolektif sahiplik üzerinde tasarruflar etmekle yaptı. Kolektifin sahipliğini El, El sahip ligi üzerinde yapılan bir israf gibi görüyordu. Ve diyordu ki; "kimin malını kime veriyorsunuz?" Söylemiyle sözler ve anlamlar bu söylemler kertesine indi. El kolektifin değil kendi tasarrufları söyledi. El kendi tasarrufuyla seçilmiş kulu olan simge isimlerden birisi olan İbrahim'e, Musa'ya, Nuh'a, Nemrut'a, Hamurabi'ye, Firavun a, Kisraya vs. bu tasarruflarını veriyordu. Hiç bir zaman bunların olamayacak kolektife ait zenginlikler kişilerin oluyordu. Firavun, Kisra, Hamurabi, Nemrut bu verilmişlik içinde büyüyüp olgirşin yapılara erişti. Nuh, İbrahim, Musa taraflı El sahipliği içinde olan damar büyüyemekle bir ülkü, bir vaat olmanın ideolojik oligarşi takipçileri olacaklardı. Bunlar ülküyü vaat olukla söylerken başka ağız kullanacaklardı. Ülküyü eylem haline getirdiklerindesözleri çok değişecekti. Bu nedenle ülkücü İbrahim'in, ülkücü Musa'nın torunları bu vaatle kendi içleride İbrahim ve Musa'ydılar (Elohimci; acıyan yardım eden, yoksulu ve dulları koruyandılar vs.). Yehve ile Süleyman Devletine gelene kadar da başka El'in sahiplikleri içindekilere Sauldular, Davuttular Süleymandılar. Davranışça Nemruttan, Firavundan hiç bir farkları kalmayacaktı. Arzı mevud onların nasibiydi. Kişmse karışamaz olukla bu sahiplik dokunulmazdı. Kutsaldı. Bu sahiplik adına ypılacaklar yeğdi. Tarih bilinci geri bağlanım yasalı oluştu. Toplumsal hukukun, toplumsal bilincin, toplumsal üretimin, toplumsal ittfakın, toplumsal mirasın vs.nin entegrasyonun toplumsal bağ enerjisini, oluşuyordu. Ya da bunlar toplumsal bağ enerjisinden kaynaklı belirmelerdi. Bu nedenle totem dönemin hukuku değil tabuları vardı. Ya da totem, sadece sosyal hukuk içerenli olur tabulardı. İttifakı sentezlerin nesnel anlamalardan ötürü daha somut ikinci bir üretim hareketinden oluşan hukukları vardı. Bu hukuk gruplar arası değiştirme değeri ortaya koyan süreçle analam edilen bir ittfak içi hukuktu. Totem tandaslı olan sosyal hukuk ta, ilki anlamı üzerine üretim hareketi olan yeni durumlu belirlenmeyle biçimlenip ortaya konuyordu. Bir grup diğerine "sen bana mısır üreteceksin" derken mısır üreten grupta ona diyordu ki karşılığında sen de bana "çarık (kundura) üreteceksin". İşte bu sözleşme sözlü hukukun yasasıydı. Üretim hareketinin bu giriştirmesi grupların sosyal hukukunu da böylece karşı grupların sosyal hukuku gibi de olmuştu. Birbirinin elinde ve birbirinin totem mesleği tasarrufunda olanları yemeyenler artık birbrinin elinde ve birbirinin totem mesleği içinde olanları yiyorlardı. Bir şeyin bir şeye karşılık olması denge ve eşitlikti. Bir sektör grubun emek gücü; karşı sektör grubun farklı kullanım değeri denk ve denge oluşun eşitliğiydi. Dinamiğin içinde bunlar gelip geçici değişken reostalardır. Üreten emek güçleri nedenle bu sözleşme hukuka; hukuk ta üretim hareketi reotalarına etk ediyordu. Bu bir yansımahareketiyd yansıma hareeti bağıl yansımayı ortaya koyardı.Yani üretim hareketi hukuku etkileyip oluşuyorsa hukuk ta bu bağıl hareketle üretim hareketni etkileyip değime dönüşmeler ortaya koyduracaktı.Yanı bağıntı ortaya çıkmışşa bağıl hareket ile etkileme ve etkilenme kaçınılmazdır. Bu da sosyla grup içine de yansıyordu. Üreten hareketli yasanın temeli şudur. bir grubun emek gücü karşı grubun farklı kullanımlı emek gücüdür. Bu süreçhem zorunlu hem ittifakı zorunludur. Her bir kişi ya da grup emek gücü her bir kişi ya da grup ihtiyacının karşılanmasıyla tüketime denk olup; yarın yine üretim hareketi içinde olunacağından birikmiş olması bir anlam ifade etmez. Siz, elli somuna bir kundura üretiyorsanız. Kimse sizin üreteceğiniz ikinci kunduraya aynı gün ikinci bir elli somun üretmez. Çünkü somun üretenin aynı gün ikinci bir kunduraya gereksinmesi yoktur. Ya da sizin ürettiğiniz ikinci kundura "sözleşilen bir üretim karşılığı olmamakla" kullanım değeri de olsa değersizdir. İlk kunduranın belli bir kullanım süreci içinde ikinici üçüncü kunduranın kullanımı cari olamayacağından karşılığı da üretilmemiş olmakla elinizde patlar (öyle olmalı). Çünkü ona somun verecek ikinci bir kişi grup yoktur. Bu nedenle böylesi bir birikmiş malların rant, kira, amortisman vs getirip ittfak etmiş emek gücü yerine fnansman olmaları başka bir oyun ve sömürü olmakla pskolojik durumlar ve mahrumiyet içine konulan kişilerin mahrumiyetinden yararlanma olukla sürekli onların emek güçlerinin cukkalanmasıdır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |