Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Bir insan "inandığım için örtünüyorum" derse; buna diyecek bir şeyiniz yoktur. "Ben özgürüm ve kendi irademle türbanı takıyorum" derse, bu kes durum tartışmanın, fikir yürütmenin de konusu olur. Eğer "ben özgürüm ve kendi irademle türbanı takıyorum" demeniz laf olsun, torba dolsun, beri gelsin kabili bir deyiş değilse; zurna bu iki söyleminiz arasında zırtlar. İşte burada işler çatallanır. Cehaletin koyu karanlığı burada kendisini açık eder. Kendi iradenizle ve özgür olduğunuzu söyleyen açıklamanız karşısında; "ben inandığım için türban takıyorum" deyip türban taktığınızı söyler olmanız; "özgürlüğü" ve "iradi olma" işini daha baştan bitirmiş olmanızı, demenin anlamına gelir. Neden? Çünkü sizin "inandığım için türban takıyorum" demeniz; tarihselliği bir yana bırakırsak bile, bu türden söz sizin dünyanın dışında olan mana gücünün takdir ve iradesine göre davranmanızla, kendi özgürlüğünüzden ve kendi iradenizden açık açık vaz geçmiş olduğunuz anlamına gelir. İradeyi toplum dışına teslim ettim demenizdir. İlk kesinde totem noktaya ve sonra da ikinci kesinde sentezci yapılarla birlikte; kült merkezinde (ilah temsilciliklere) verilen sağlatan, üreten ilişkili irade; üçüncü kesinde keyfi takdirin ve özel mal mülk sahipliğinin oluşabilmesi için kendisine, sosyo toplumuna yabancılaşmakla irade; çarkı felek usulü ok isabet ettirmenin kaderini elinde tutan dünya dışı bir mana gücüne verilirler. İnancınıza göre örtünüyor olan birinci tutumla ve kendi iradenizle, özgür olduğunu beyan eden ikinci tutumlu davranışça anlayışlarınızın her birinin içinde olmak suç mu? Hayır. Bu yanlış mı? Hayır değil. Yanlış olan şudur. Kendi iradesine uymayı taahhüt edip; özel hayat tarzını bu taahhütte göre oluşup; bu taahhüdü de iman bildiğinizi söylemenizdir. İman; ittifak eden en az iki totem grubun üreten ilişkilerdi sentezlarinin bir arada üretim yapmalarını ve bu karşılıklı yapılan üretimlerin paylaşımları olan nesnelerin tüketime dönük paylaşım yapılmasını düzenlemenin kurallarını ezber etme şekliyle kuralları sözel okunan ant içmenin ittifaka göre sadakati sözleşmeyi belirten söylemidirler. İman bir şeye inanıp inanmama oluşla ortaya çıkmamıştı. Somut oluşla girişen üreten ilişkilerin zorunlu şartlarıydı. Sentez olma koşullarını ve bu sentezce koşullara bağlılık yeminleriydi. Birliğin birlik şartlarını ve bağlılık yemini olan sözleri ezberleme tekrar etme işiydi. Daha sonra bu imanın içine üreten ilişkilere dayalı temel neden olmayan giyiniş, düşünüş, groteski anlayış gibi totemi kültür farkları olan konular da iman içine sokulmuşlardır. Bundan sonra totemi olmayan iman anlamsız bir sözleşme ifadelerine dönüşüp; anlamsız ifadelere dönüşmesine göre somut olan yerine soyut anlamlar yüklenmiştir. Böylece asıl nedenle, asıl olmayan vesile neden birbirine karışmıştır. İttifakı olan insan öznesinde, asıl nedenle; vesile neden birbirinin yerini almışlardır. Nasıl insanın çıplaklığı ya da giyinikliği doğada av yapmasının, doğada meyve, bitki kökü toplamasının ve karnını doyurmasının asıl nedeni değilse; kültür sandaslı şöyle ya da böyle giyinmeler de ön ittifakların üreten ilişkili temel nedeni değildirler. İnsanlar üreten ilişki düzeyine gelmeyene kadar sürü kültürleriyle ve totemi kültürleriyle, olası bir kültürel ittifak yapamamışlardır. Üreten ilişkilerin hayatlarına kattığı kaliteli yaşam tarzına alışan totemiler, bek raundu unutup üreten ilişkilerle kendi totem kültürlerini; yanılsamalı bir anlayışın özdeşleştirmesi içinde kıldılar. Özdeşleştirilen totemi kültürle, totem mesleği olan üretim hareketi, ikisi bir arada kavranan totemi sosyal öğreti oldu. Totemi sosyal öğreti, ittifak içinde en az iki sosyal öğretinin zıtlaşmasından kaynaklı sürtüşmeler oluşuyla da su yüzüne çıkacak, totemi gruplar arası anlaşmayla ittifakı sosyal deklarasyon olan imanın içine totemi sosyal kültürler bina olacaktı. İttifak içinde bu sürtüşmeli totemi sosyal öğretiyi, totem kimliği bilme ve totem kardeşlerle evlenmeme gibi ittifak içinde kurumlaşışı sosyal kurumlar olmanın yeri de vardı. Üreten ilişkiyle totemi kültür ikisi bir arada şartlı refleks oluşla pekiştiriyordu. Zorunlulukla zorunluluğun kişiye ve totem yapıya göre olur öznel anlaması bir arada pekişiyordu. Bu sosyal nedenle de iman; salt totem gruplar arası neden sel üreten ilişkiler düzenlenmeli yakınlaşma değildi. Grupların birbirine yakınlaşmalarının içinde, üreten ilişkiler düzlemli kültürel alışmaları; gruplar arası kültürlerin çatışmasını ortaya koydu. Kültürler çatışması ittifakın asıl nedeni olan "üreten ilişkiler nedenli, ürün değiş tokuşlarını" ve sentezi baltalıyordu. Çünkü totem yapılar içinde her bir totem grup, "kendi totem meslekli üretim çalışmalarıyla", "kendi totemi kültürlerini" özdeş kılmışlardı. İzole yaşam içinde hep; biri diğerinin nedeni gibi bir mana anlaması içinde oldular. Erken dönem içindeki totemi gruplar, çıplak oluşla karınlarını doyurduğu halde kendi geçmiş bek rauntlarını (geri beslenim olan deneyimlerini), unutmuştular. Gruplar; kendi içinde totem meslekli üretim yaptığı düzlemiyle; totem meslekli üretim yaptığı düzlem içindeki kendi totem kültürlerini aynılaştırmışlardı. Koyun yetiştiriciliği olan totem mesleği ile kendisini örten giyim tarzı kültürü, BENZEŞEN AYNILAŞMAYLA BİRBİRİNİ PEKİŞİP BİRBİRİNİ ÇAĞRIŞIR ÖĞRENME OLMUŞTU. İttifak içinde kendi totemi tarzlı üslupla giyinip davranmazlarsa o totem meslekli kendi üretimlerini yapamayacaklarmış gibi anlıyorlardı. Çünkü totem kültürle, totem meslekli üretim dağarcığını birlikte alıyorlardı. Çünkü totem kültürle totem meslekli öğreti birbirine eşletilmekle ikisi bir arada şartlı pekiştirme oluyorlardı. Totem meslekli üretim çalışmasıyla, totemi kültür aynı kılınmıştı. Yani üreten ilişki olan ana nedenle, giyim yiyim şekli olan vesile neden (asıl neden olmayan yansıma), totem gruplar arasındaki iş birliklerini ve kültürleri sentez etmekle; ittifaklarda hem neden sel, hem de vesile nedenli bir uygarlık akdini ortaya koymaktır. Bu aşamayla bu da güzeldi. Ne var ki, sosyal alanla; toplumsal alanın ayrıştığı düzlem içinde asıl nedenle, vesile nedeni ayıramayan imanı oluşlar gelecekte bir arıza ve bir sorunu, oluşacaktılar. Sosyal durumu, üreten ilişkili toplumsal çatışmanın konusu yapacaklardı. Burada temel nedenin içine, o aşama itibarıyla temel neden olmayan vesile nedenin sokulmuş olmasının gözlerden kaçması çok çok önemlidir. İşte başımıza sarılacak sorun; vesile olanı, asıl olan ilişki yerine konmanın sıkıntısı içinde yatmaktadır. Yani giyim, yiyim kültürü temelde bir sosyal kültürdür. Üreten ilişki değildirler. Siz; çok sonraların "örtün" demiş olduğunu söylediğiniz takdirce mana gücünün iradesine göre giyiniyorsunuz. Bu da güzel. Bu tarz anlayışla giyinişinizin yüküm sel, toplum sal sözleşme olmadığını biliyorsanız, bu da çok çok daha güzel. O aşamayla daha sonra nelere mal olacağı bilinmeden; totemi kültür, ittifaklar içindeki totemi kültürlü sosyal tartışmaya neden oldular. Sosyal kültürlü tartışma sanki gruplar arası üreten ilişkilerin asıl nedeniymiş gibi tartışılmaya başlamakla kültürel tartışma, ittifakları ve gruplar arası üreten ilişkileri; önlüyordu. Bu nedenle sosyal kültür; üreten ilişkilerdi, zorunlu düzenleme olan iman ezberci sadakat sözleşmesinin içine konu verdi. Siz geçmişte, sürü dönemde, totem dönemde ve ittifakı dönemde irade birliği yaptınız. Kişisel tarzınız, sürü ya da totem grup iradesi içinde ayrı nicelik ve nitelikle de olsa çokluğun kendi üslubu aynı şeyi (bir oluş iradesini) vurguladı. İttifakı dönem içinde her bir gruplar kültürel çokluğu da kendi kültür üslubunca aynı totem iradeyi ortaya koydu. Burada ittifakı ilah iradesi kendi üslup iradesini ortaya koymakla irade teslimi, asıl nedeni sağlıyordu. Asıl nedeni sağlamayan yerde irade teslimi (temsilciliği) olan birlik yoktur. Ortaklaşma oluşla tartışma sorgulama vardı. Birlik; kendi üsluplu katılımlar yapan çokluğun, "aynı şeyi" bir başkasının ifade kalıplarıyla değil de, kendi dillerince (kendini temsil eden farklı söylem ve manayla) "aynı şeyi" söyleyebilmeleridir. Böyle olunca ittifakı döneme kadar totem irade temsilciliği de; ilahi irade temsilciliği de asıl neden olan "aynı şeyin-bencilliğin karşılanması" olmakla irade teslimi olan çoklu temsilciliğin, kendi ifadelerince aynı şeyi konuşmasıdır. Durum bu olunca, köleci dönemdeki mana anlaması olan irade temsilciliği olan irade teslimi; herkesin kendi üslubunca yanı şeyi söylemesi olmayıp; "asıl olanın" derece derece (görece) kısılması, kısıtlanması olmakla, irade ortaklığı (birliği) olmayan bir iradedir. Teslim olunan irade böyle bir iradedir. İşte bu irade içinde toplumsal olanla, sosyal olan imana dek sözleşmeyi birbirinden ayırmak olası değildir. Tek tip davranmak zorundasınız. Her şet bu irade içinde aynılaşır. Rızk olur, nasip olur, kader olur. Karşı konulamaz tartışılamaz bir irade olur. Kararlar sorgulanamaz, demokrasi gibi doğumlar olanaksızdır. İşte bu nedenle mana gücüne karşı geldiğinizin farkında olmadan; “türbanı kendi irademle giydim". "Türbanı kendi özgür seçimimle taktım" diyebiliyorsunuz! Ortaklaşmayan, ortak tanımaz bir irade ile mana gücünün iradesine rücu ettiğiniz halde, bu rücu size nasıl geliyorsa "türbanı kendi irademle giydim" diyebiliyorsunuz! "Türbanı kendi özgür seçimimle taktım" diyebiliyorsunuz. Bu mantığın ayrımını bile yapamayan kişilerin, kendi ezberleriyle "bizim neden Einstein" çıkarmadığımızı irdelemesi bile abestir. Einstein’lik; mana gücünün olduğu söylenen sözleri, kanıtlamakla uğraşmaz da ondan. Einstein kendi iradesini ve özgür düşüncesini ortaya koymayı konu eder. Bir mini etekli, eteğini sadece giyer. "kendi özgür irademle giydim ya da giymedim" türü böylesi ezik bir ifade içinde olmaz. Şunu tekrar vurgulayayım, ne türbanın kendisi karanlık ve cehalettir. Ne de türbanın takılması karanlık ve cehalettir. Karanlık ve cehalet; ortaklık tanımaz, tartışma tanımaz, farklı üslupla aynı iradeyi söylemeyi (çokluğu-çok oluşu) tanımaz iradenin kararı olan türbanı taktıktan sonra; "türbanı kendi irademle ve kendi özgürlüğümle takıyorum" demeyi söylemektir. Bu söylem, taksiye binip; taksiyi kendisi yapmadığı halde taksiye kendi özgür iradesiyle binme yaptığını söylemek gibi absürtlüktür. Yani bir arabaya binecekken binmekten vaz geçmiş olmanızı kastetmiyoruz. Ayrıca arabaya binip, binmemekte özgürlük değildir. Var edilmiş bir olanağın kullanılma zorunluluğudur. Arabayı kişi olarak değil insanlar, insanlık (ortaklaşan bilgi ve birikimle); toplumu olarak yaparız. Bu nedenle özgürlük ve irade doğadaki zorunluluğa karşı, üreten insanın tutumuyla; toplumsaldır. Toplulaşmakla üretmek, toplum olmaktır. Ortaklaşa olanla ortak gayretinin; birliği olan bencillik ve ortaklaşa bilinçtir. Zorunluluklarıyla davranan insanın özgürlüğü ve iradesi olmaz. Bu nedenle insan üreten toplumsal ilişkiyle zorunlulukları aşıp özgür ve iradi olmuştur. Doğada avlanan insan özgür ve iradi değildir. Zorunlulukları üzerinde doğayı üreten toplum ve toplum sal insan özgür ve iradidir. Bu özgürlük ve iradilik aynı şeyle değil, aynı şeyi (birliği) herkesin kendi üslubunca ifade etmesidir. Daldaki meyveyi yiyen atalarımızın, meyve yeme özgürlüğü ve kendi iradesiyle meyve yediğini söylemesi hiç kendisinin iradi kararı olur mu? Olur diyorsanız bebeğin meme emmesi de özgür seçilimle bir iradi karar mıdır? Arabayı kim irade ve özgürlük ettiyse, onun iradesine boyun eğmekle o şartlara göre arabaya binmenizdir. Oysa siz; aynı şeyi farklı üslupla yapıp "yükümlersen olan toplumsal iradeyi ve toplumsal özgürlüğü paylaşan bir kullanımla" arabaya iradi binmiş oluyor ve özgürce kullanıyorsunuz. Özgürlüğünüz ve iradeniz toplum üzerinde çevrimledir. Kepleri, Einstein, Newton’u özgür ve iradi yapan şey, toplumsal irade ve özgürlüğün bu kişilerdeki kendilerine özgü üslupla kullanımıdırlar. Farklı üslupla aynı şeyi gerçekleyen bir toplumunuz (üreten ilişkiniz) olmasa, özgürlüğünüz ve iradeniz olamazdı. Doğa tarafından güdülürdünüz. Dünya ve toplum dışı olan mana anlayışını kullandığınız için özgür ve iradi olamazsınız. Yani siz toplum sal olana katılan yükümlensen tutum içindeki bir paylaşımla, ancak o özgürlüğün ve o iradenin karar mekanizması olursunuz. Özgürlük ve irade paylaşımlıdır, ortaklaşan farklı üslupların aynı şeyi söyler olmasının birliği içindeki paylaşımın sonucunda gerçekleşir. Özgür ve köleci iradeye karşı bir irade olmanın, gücüsünüz. Araba, ekmek, pasta gibi rızklar size verilmiyordu. Rızkı sizler; toplumsal yükümlü paylaşım sayesinde taştan çıkarıyordunuz. Bu sözü, Mamon’cu mantığın imanı mana düzlemiyle söyleyelim. Özgürlük ve irade; sizlerin toplumsal yüküm içinde olmanızla; sizin yükümse paylaşım yapan (üreten) kendi payınız kadarıyla toplum içinde davranmanız demektir. Ki; özgür ve iradi olmak için ve kendi iradeniz kullanmanız için de, "kendi üreten payınız kadarla toplum içinde olmanız; özgürlük ve irade kullanımınız için; "farzı kefiyesidir (yeter neden)". Bu farklı üslupla aynı birliği söylemeniz nedenle siz tarlada çapa yaparken; eve geldiğinizde ultra 4K 3D televizyon izleme, kanseri tedavi ettirme özgürlüğüne ve iradesine muktedir oluyorsunuz. Özgürlüğü kullanmanın ve kendi iradenizi belirtebilmenin yeter nedenli koşulu; sizin de topluma her hangi bir üretim hareketiyle katılmanızdır. Toplum hareketi, Mamon’cu hareket değildir. Tam tersidir. Hem inancım gereği (bir başka irade gereği) türban takıyorum; hem de özgürüm demek; iki kes gerçeğe aykırı olmaktır. Oysa türban takmada irade başkasınındır. Ve siz kendinizin değil daha baştan başkasının iradesine göre takınıyorsunuz. Özgür değilsiniz. Yükümüne olmayan başkasının iradesine karşı; karşı irade koyamamanızla asla özgür değilsiniz. 4K 3D televizyona karşı somun üretiyorsanız; 4K 3D TV'yi irade ediyor, özgürce kullanıyorsunuz demektir. Başkasının olan karar sizin değil, servetlerin sahibi ve servetlerin dağıtıcısı mamonundur. Oysa üretilen servet insanlar emeği eliyle toplumundur. Emeklerinize ve duygu düşünce oluşla size sahip olanın iradesine karşı durulamayansa, mamondur. Oysa mini etekli olan (etkilense dahi) mini eteği kendi iradesiyle giyer gün gelir çıkarır. Türban takan kendi iradesiyle giyip çıkaramaz. Çıkarma günü hiç gelmez. Bu farkı göremediniz mi; ben bunu özgür irademle seçtim dersiniz. Mini etekli (bunu halkın kullanım diliyle türban karşıtı söylem olmanın sembolik oluşla söylüyorum) Mamon’cu iradeye karşı kendi iradesini söyler ve yapar. Bu mini eteklinin soyut özgür irade kullandığıdır. Özgür iradenin içinde mini etekte vardır, kapalı etekte vardır. Oysa özgür olmayan irade çarşafı çıkarmak isteyip te çıkaramadığı zaman, sadece kapalı etek ve at gözlüğüdür. Türban takanın Mamon’cu irade karşısında hiç bir irade ve şüphesi olmaz. Bu da türbanlının zaten özgür olamadığıdır. Türbanın dışına rahat bakmadığıdır. Özgür irade kendi dışında başka iradelerin olduğunu bilmekle davranır. O iradeleri de yeri ve zamanı içinde kullanacağını bilmekle özgürleşir. Mini etekli mamon iradesine karşı olup, karşı iradeyi söylemekle özgürdür. Ve kapalı oluşu da, mamonun tekelinde görmez. Türbanlı Mamon’cu iradeye karşı olamadığı için, mamonun tekildi iradesine karşı irade söyleyemediği için özgür değildir. Özgürlük toplumsal bilincin ve toplumsal gücün dışında ortaya konabilir bir şey de değildir. Uçak kullanma, uzaya gitme ve nano teknolojileri kullanmak, toplumsal gücün irade ve özgürlüğü olması gibi. Sosyal alan içindeki özgürlükse sosyal mana anlayışına karşı (momon’cu iradeli takdire karşı) ve modası geçmiş geleneklere karşı, kişinin kendi iradesini ortaya koymasıyla oluşan tepkisidir. Hiç kimse, toplum gücüne karşı; apandisimi aldırmıyorum, TV. Seyretmiyorum, boğaz köprüsünde geçmiyorum deyip salt Mamon’cu iradeye sığınmadıkları halde; bunları görmezden gelerek "egemenlik Mamon’undur" diyebilmektedirler! Bu bağlamda bakınca binlerce yıldır değişmeden ola gelen şeyle başını örten kişinin; kadın olduğu için özgür ve kendi iradesiyle davrandığından bahsetmesi olanaksızdır. Tekrar ediyorum kadının başını örtmesini değil; kadın anlayışı içindeki özgürlük kavramına; inancı içerip; kadının inanmasına göre davranmasını özgürlük sayarsanız; bu momon’cu takdire karşı, insani takdir koymayı; kadük kılar. Ki tarihi serüven, köleci döneme değin, milyonlarca yıl çarşaf, türban olan böyle bir durumu bilmez. Bilip te unutmuş ta değildir. Ya da bilip unuttuğu bir şey kendisine hatırlatılıyor da değildir. Bu söylem tarih bilmeme ile ve tarih sel evrimi kavrayamamakla eşleşip; tarh sel sürece ve tarihsel evrime karşı oluşla, yokuş yukarı enerji sarfıdır. Köleci dönemin mal mülk sahipliği anlayışı, giderek kadına sahip olmanın mana anlayışıyla; inanç ve iman diye kadına sahip olup; mal iyelik iştiyakıyla kadını da örtmüştür. Bu örtünme esnasında özgür olup olmamaktan bahsedilmemiştir. Bu örtmenin baskı ve basıncı dayanılmaz boyuta gelmekle, Mamon’cu mana anlayışlı iman ve inanca da insanoğlu tepkisini koymuştur. İşte Mamon’cu anlamalı inanç ve iman geleneğine karşı olan insanoğlunun akıl tepkisine soyut özgürlük denmekle anlam bulur. Bu anlamda sosyal felsefe ve sosyal özgürlük anlayışı olan irade; Mamon’cu dine karşı olan tepkilerden doğmuştur. Sosyalce özgür düşüncenin tarihi süreci buradan kalkışla, bu anlamı kullanmıştır. Sen de bu bocalama karşısında, "ben de imanıma göre örtünmeyi özgürlük sayıyorum" dersen, sapla saman karışır. Mini giyinen biri bu bağlamda özgür davranış içindedir. Çünkü mini giyinen iki gün sonra maksi giyer. Beş gün sonra pantolon giyer. Altı gün sonra yamalı giyer. 20 gün sonra eskitilmiş giyer. Kırk gün sonra kollu giyer. Kırk beş gün sonra kolsuz giyer. Elli gün sonra abiye giyer. Altmış gün, yakalı giyer. Altmışaltı gün yakasız giyer. Yetmiş gün sonra tümden kapalı giyer. 75. gün transparan giyer vs. Yani mini giyen kişi binlerce yıl aynı biçim giyinmez. Kendi iradesi ile moda oluşu başlatır. Modayla giyer, modayla çıkarır. Türbanlı ise, Mamon’du manaya göre giyer, Mamon’du manaya göre çıkarır. Mamon’du mananın kararı ve iradesi Mamon’dadır. Ve değişmezdir. Modaya göre olanın manası, kişinin kendisinde ve değişkendir. Mamon’du manayı güncel kumaşla, şık oluşla modaya uydurmak, özgürlük değildir. Kalıbı aynen koruyan kullanımlar özgür iradeli değildirler. Okun zehrini yılandan değil de arsenikten sürer olmanız; Okun peykanını kemikten değil de titanyumdan yapıyor olmakla oku kullanmanız; sizi ok kullanıyor olmaktan kurtarmaz. Mamon’cu kurtuluştu iradeye tabii olup, kurtuluştu irade vadi ile kurtarıcı beklemek yerine; soyut sosyal özgürlükle davranan biri kurtuluştu fikrini kendi ortaya koyup, kurtuluşunu kendi oluşturur ve yaşar. İşte özgürlük bu. "Ben kendi irademle ve özgür olduğum için türban takıyorum" demenin neresinde tarih sel oluşla gerçek özgürlük vardır?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |