..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > Hakan Yozcu




18 Mart 2015
bir Çanakkale Hikayesi  
Hakan Yozcu
Çanakkale askeri sadece kendini düşünmüyordu. Kendini koruduğu kadar düşman askerini de koruyordu. Yaralı düşman askerini, kurtulması için saatlerce kucağında taşıyan askerimizin yaptığını bütün dünya biliyor… Buna benzer o kadar çok hikâyeler var ki Çanakkale Savaşı’nda… Bir araştırmacı yazar bunları yazmaya kalksa ciltlerce kitap tutar… İşte, dün bu hikayelerden birini de Pamukkale Üniversitesi Öğretim Görevlilerinden Doç Dr Yusuf Ziya Bildirici’nin hesabında güzel bir Çanakkale Hikayesi okudum. Sayın Bildirici ile de görüşmem üzere bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim.


:AFJJ:


     Çanakkale Savaşı Türk Tarihinde bir Destandır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Önderliği’nde Çanakkale’de savaşan Türkler, bundan tam 100 yıl önce yurdumuza saldıran Britanya, Kanada, Fransa ve kısa adı Anzak olan Avustralya ve Yeni Zelanda ordusuna karşı ölümüne savaşmışlardı.
Bu öyle bir savaştı ki, cepheye giden askerlerimiz asla geri dönmeyi düşünmemişlerdi.
     15 yaşındaki gönüllü öğrencilerin oluşturduğu birlikler, lise son sınıf öğrencileri, köylüler, şehirliler, yaşlılar, gençler, kadınlar ve erkekler… Kısaca memlekette kim varsa bu savaşta yer almıştı… Çünkü söz konusu vatandı.
     Çanakkale Savaşları, içinde de birçok hikâyeyi doğurdu. O yıl İstanbul’daki bazı liseler hiç mezun vermedi. Çünkü tüm son sınıf öğrencileri şehit oldu. 57. Tabur askerlerinden tek bir kişi dahi evine, köyüne, şehrine dönemedi. Çünkü hepsi yüce mertebeye erişmişti…
     Bu nasıl bir savaştı ki… Sabah bir bardak çay, öğle erzaksız, akşamları da hoşaf ve yarım ekmekle yurt koruması yapılıyordu. Bu nasıl bir sevdaydı ki, insan canını, yakınını, anasını, eşini, çocuğunu bırakıp şehit oluyordu?
     Çanakkale askeri sadece kendini düşünmüyordu. Kendini koruduğu kadar düşman askerini de koruyordu. Yaralı düşman askerini, kurtulması için saatlerce kucağında taşıyan askerimizin yaptığını bütün dünya biliyor…
     Buna benzer o kadar çok hikâyeler var ki Çanakkale Savaşı’nda… Bir araştırmacı yazar bunları yazmaya kalksa ciltlerce kitap tutar…
     İşte, dün bu hikayelerden birini de Pamukkale Üniversitesi Öğretim Görevlilerinden Doç Dr Yusuf Ziya Bildirici’nin hesabında güzel bir Çanakkale Hikayesi okudum. Sayın Bildirici ile de görüşmem üzere bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim.
     Hikay,e Prof Dr Mete Tunçoku tarafından derlenmiş. “Anzakların Kalemin’nden Mehmetçik” adını taşıyan bu çalışma, o tarihlerdeMısır’da çıkan bir gazeteden alınmış.
     Olay, 1915 yılında Londra’da basılan “Glorious Deeds of Australians in the Great War “ adlı eserde anlatılıyor. Yazar, Çanakkale Savaşlarına katılan bir subay. Öykünün Başlığı “Göbekli Dobiş Lamba” adını taşıyor:
     “ Birkaç kelime de Avustralyalı askerlerin Şişko Dobiş Lamba adını verdikleri yaşlıca Türk askerden bahsedeyim. Dobiş, Cesaret Tepe’de Türk siperlerinde idi. Kendine ateş edildiğinde kafasını sipere sokar, ıskaladığımızı anlatmak için tek parmağını çıkartıp işaret ederdi.
     Bir sabah, Avustralyalı iki yaralı asker, siperler arasında açıktaydılar. Yardım için kimse kendilerine ulaşamadığından kızgın güneşte öylesine yatıyorlardı. O sırada, bizlerden birisi: “Hey! Bakın Şişko Lamba göründü.” dedi. Yaşlı adam, siperden çıkardığı başıyla tıpkı Kahireli bir dükkân sahibi gibi bizlere selam verdi. Hepimiz donakalmıştık. Sanki dilimiz tutulmuştu. Dobişko, daha sonra siperden çıktı (ki buna cesaret isterdi hani) bizim yaralılara doğru ilerledi. O an, hani dedikleri gibi, yere iğne atsan duyulacak kadar sessizdi, çıt çıkmıyordu. O’nun, yaralı arkadaşlarımızın üzerine eğilip su verdiğini seyrettik. Gözlerimiz hayretten açılmış, bu inanılmaz olayı seyrederken, O, yaralıları rahat ettirmeye çalıştı. Daha sonra da ilgisiz ve sakince siperine döndü. Hep birlikte bağırıp, coşkuyla kendisini alkışladık.
     Hepsi bu kadar değil. Çatışmalar yeniden başlamadan, Dobiş Lamba, tekrar göründü. İki yaralı askerimizi, küçük bir setin üzerinden aşırana kadar iteledi. Böylece, onları, karanlıkta, kolayca siperlerimize taşıyabilecektik. İşte zalim ve barbar olduğu söylenen Türk böyle…”
     Gerçekten hikâyeyi okuyunca çok duygulandım. Atalarımızla bir kez daha övündüm. Onlarla gurur duydum.
     “İşte biz böyle Yüce Bir Milletiz.” demekten kendimi alamadım.
     Bu memleketi kolay kurmadık. Aç susuz, yalın ayak, perişan bir şekilde adeta yoktan var ettik.
     Vatanımızın, memleketimizin, yurdumuzun kıymetini bilelim.
     Daima birlik, beraberlik ve dirlik içinde olalım.
     Unutmayalım ki birlik olmayan milletler yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdur…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Nerede O Eski Ramazanlar?

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir "Mavi Köşk" Yazısı
Kıbrıs'ın İlk Yerli Komedi Filmi
Kadın Olmak Zordur
Öyle Bir Dünyada Yaşıyoruz Ki!
Girne’de Kahve İçimi
İstanbul Notları
Ben Olsam
Meyhi Keyf
güvercinlik’te Hafta Sonu
Muhtarlarımızın İstekleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
El Eder [Şiir]
Vakit Gelince [Şiir]
Acı Ektim [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.