..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Din > Onur Tekin




31 Aralık 2014
Ezan, Varoluş ve Ölüm  
Onur Tekin
Varlığımızın zihinsel başlangıcında ezan olduğuna göre zihinsel dünyada ezanın insan için özel bir anlamı ve yeri olmalıdır. Böyle özel bir yeri olanı sadece duyma duyu organına bırakmak o duyuya haksızlıktır. İnsanın zihinsel dünyasının başlangıcıysa eğer ezan, her şey onunla başlamalıdır. Tüm duyu organları onu duymalı, anlamalı, hissetmelidir. Göz, görmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Burun, kokusunu almalıdır ezanın ve okunduğu yerin. Vücut, hissetmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Dil, tadını almalıdır ezanın ve içindeki her kelimenin. Kulak, duymalıdır ezanı ve insanın kendi sesinden de duymalıdır içindeki her kelimeyi. Peki, bu nasıl olmalıdır? Ezanın ne olduğunu anlamak bunun için başlangıç noktası olabilir. O halde nedir ezan? Ezan, davettir Yaradan’a.


:AEJJ:
Bir ezanla varlığını simgeye dönüştürür ve var olduğunu tüm âlemi cihana bildirir insanoğlu. Duyulan ama anlaşılamayan o ezanla. Simgesel varlığı o ezanla başlar insanoğlunun. Elbet öncesinde de vardır ancak sadece madde olarak. Tıpkı bir “taş”ın ismi konulmadan önce de var olduğu ancak kimsenin zihninde anlam ifade etmediği gibi. Ta ki o varlığın bir isimle simgeleşip zihinlere ve hayallere hitap eder hale gelmesi gibidir o ezan insanoğluna. Artık zihinsel dünyaya bir varlık daha girmiştir, o ezandan sonra. Maddesel dünyadan aşmış ve anlamlanmış bir varlık… Beden ve ruhun birleşmesi gibi o ezan sonrasında insan maddesel dünya ile zihinsel dünyada birleşir artık. Hem vardır hem de anlamlıdır.

Var olmuş olan her şeyin de bir görevi vardır elbet. Var edilenler arasında en değerli varlık insansa eğer, nasıl olur da onun bir görevi olmaz? Vardır elbet, bakmasını bilene, simgeleri görene. Varlığımızın zihinsel başlangıcında ezan olduğuna göre zihinsel dünyada ezanın insan için özel bir anlamı ve yeri olmalıdır. Böyle özel bir yeri olanı sadece duyma duyu organına bırakmak o duyuya haksızlıktır. İnsanın zihinsel dünyasının başlangıcıysa eğer ezan, her şey onunla başlamalıdır. Tüm duyu organları onu duymalı, anlamalı, hissetmelidir. Göz, görmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Burun, kokusunu almalıdır ezanın ve okunduğu yerin. Vücut, hissetmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Dil, tadını almalıdır ezanın ve içindeki her kelimenin. Kulak, duymalıdır ezanı ve insanın kendi sesinden de duymalıdır içindeki her kelimeyi. Peki, bu nasıl olmalıdır? Ezanın ne olduğunu anlamak bunun için başlangıç noktası olabilir. O halde nedir ezan? Ezan, davettir Yaradan’a. İnsana da zihinsel hayatı için bu kadar değerli olan bu davete icabet düşer hem de tüm duyularıyla. Bu icabetse insana “varlığını” hatırlatacaktır, elbette.

Varlık da yokluğu hatırlatacaktır insana. Çünkü simgeler zıtlıkları ile anlam kazanır ve insan zihninde görüntüsünü elde eder. Bu sebepten ötürü insana değerli gelmelidir ezan. Çünkü varlığı ezan ile simgesel bir anlam kazanmıştır yani var olmuştur. O halde bir gün, bu cihan için, yok da olacaktır.

Simgeler ve zıtlıkları... Mademki her simge zıttıyla nüfuz eder insan zihnine o halde ezan ile var olduğunu simgeleştiren insanın ölüme de inanması gerekir. İnsanlar ölüme yürekten inanıyor ama sanırım kendi ölümüne yürekten inanamıyor. İnanabilseydi eğer bu kadar rahat yaşayabilir miydi acaba? Yazın gideceği bir haftalık bir tatil için bile aylarca öncesinden planını yapan, parasını ayıran, günü gelince orada karşısına çıkma ihtimali olan her duruma uygun kıyafetini valizine koyan insanoğlu… Bir düşünelim şimdi kendi ölümüne yürekten inanabilseydi eğer bir haftalık geçici ve yarım bir zevk için bu kadar hazırlık yaparken sonsuzluğu için eli boşça Huzura çıkmaya bu kadar kolay razı olabilir miydi? Okunan salaları duyunca bazen, bazıları için kısa, bazıları içinse uzun bir zaman etkisinde kalıp hatırlanan ölüm… İnanıyoruz varsın sen çünkü ayetle beyansın insanoğluna. Ama diyorum ya insanoğlu kendisini ölümsüz sanıyor. Ya da ölümü yakıştıramıyor kendisine. Senin adın hep soğuk geliyor çoğuna. Varlığını duymak veya varlığından bahsetmek boğuyor çoğunu. İster birilerinin kelamında ol, ister birilerinin “Ağzından yel alsın!” yakıştırmasında ol, isterse senden bir vebalı hastadan kaçarcasına kaçıp diline almayanların sadece zihninde ol. Nerde olursan ol varsın, başkalarına da varsın bana da varsın. Dilimizin bu söylediğini zihnimiz algılayabildiği kadarıyla dahi algılasa yeter insanoğluna. Nasılsa sen bir gün geleceksin hepimize. Ve o gün son ölen de sen olacaksın ey ölüm! Yani sana bile ölüm var ey güzel ölüm! Şimdi ölüme bile ölüm varken nasıl inanmayalım kendi ölümümüze? Ve nasıl hiç hazırlık yapmayıp eli bomboş çıkalım Huzura?

Diyor ya şair “Kefenine bir cep diktir/Öbür tarafta geçer akçe neyse biraz da ondan biriktir.” Ölümün varlığına ve kendisine de geleceğine inananlar durmayın şu cepten bir an evvel diktirin.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Saygıdeğer Öğretmenim

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kibir: Ateş ve Ölüm - 2 - [Öykü]
Bedevi Çoban'ın Hayalleri [Öykü]
Kibir: Ateş ve Ölüm - 1 - [Öykü]
Hayattan Kaçış [Öykü]
Buluş [Öykü]


Onur Tekin kimdir?

Elinde kalem, dilinde kelam. Fıtratının gereğini her şartta yapan ya da yapmayı arayan. . Dilin formülünü görüp özümsediğinden beri için için cehennem ateşiyle yanan ve yazmakla cennet bahçelerine dalan. .

Etkilendiği Yazarlar:
Erdem Beyazıt, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Nazan Bekiroğlu...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Onur Tekin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.