..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Onur Tekin




31 Aralık 2014
Kibir: Ateş ve Ölüm - 2 -  
Onur Tekin
Babil Kulesi İşçisi adlı hikayemin devamıdır. Daha devam edecektir. Sizlerden alacağım yorumlar bu konuda bana oldukça yol gösterecektir....


:AGAF:
Bölüm 2: "Oluş"

Herkese hâkim olan tek duygu ve yüz ahvali şaşkınlıktı. Gözlerinin önünde yüce Nemrud ölmüştü. Hem de temelinde küçük, küçücük bir sinek yatıyordu; bu ölümün. Muhafızların ellerindeki sopalar bir bir yere düşüyordu ve hepsi de aynı sesi çıkartıyordu. Sanki daha önce bu sahne yaşansın diye hazırlık yapmışlardı da böyle ritmik bir ses yakalamışlardı. İçlerinden bir muhafız hemen Nemrud’un cansız bedenin üzerine eğildi ve eliyle kontrol ettikten sonra “Ölmüş!” diyebildi şaşkınlıkla. O,heybetli olandı ve ilahlık iddiasında bulunandı. Ölüm onun için de mi vardı? İşte bu düşünceler içinde bakışlarında donukluk ve yüzlerinde şaşkınlık vardı.

Ama içlerinde bir tek işçi sakindi ve mutlu görünüyordu. Yüzünde tebessüm, aklında hükümranlık vardı. Kulenin yapımı sırasında söz geçirebilir olduğunu ve insanları kendisine koşulsuz inandırabileceğini görmüş ve o gün ruhuna, kanına, aklına Nemrudluğu sokmuştu aslında. Hiçbir şey yaşanmamışçasına ve yerde yatan değersiz, kırık bir süs eşyasıymışçasına ilk hükümranlık emrini göğsünü gere gere verdi “Kaldırın şunu buradan.” Şaşkın muhafızlar önce boş boş birbirlerine baktılar. Adeta ne yapacakları konusunda birbirlerinden medet umarcasına. Öyle ya her zaman böyle bir olay yaşamıyorlardı. Haliyle de ne yapacaklarını kestiremiyorlardı. Ancak emir almak, güçlü olanın yanında yer almak ve sırtını ona dayamak sadece o muhafızların değil tüm Asurluların akli ve fiili davranışlarıydı. O yüzden çok geçmeden sadece isteneni yaptılar. Yeni bir emir daha bekledikleri yavaş olan hareketlerinden belliydi. O emir eksik kalmıştı onlara göre. Çünkü kaldırmak kolaydı da nereye atacaklardı? Onu da söylemeliydi yeni kral.

Muhafızların ahesteliği adımlarının her birinde bir kat daha arttırdığını gören eski işçi anlamıştı olayı ve ikinci emrini verdi. “Atın bir ateşin içine yansın, kül olsun. O, yeniden doğdu artık. O, ben olmak için bedeninden kurtulmalı. Yanmalı hem de aydınlanarak yanmalı. Tüm ahaliyi de toplayın kulenin önüne. Herkes beni bilsin, onun da hazin sonunu görsün. Bir zamanlar o kulenin benim ölümümün bir parçası olacağını söyleyen, ilahlık iddiasıyla yaşayıp sinekle ölen varlığın yok oluşuna hepsi şahit olsun hem de o kulenin önünde.” Emri alan muhafızlar ahesteliği rafa kaldırıp adımlarını hızlandırdılar ki hiç beklemedikleri kadar anlık emir almışlardı. İçlerinden biri bu emri yerine getirmek adına ahaliyi toplamaya gitti. Giderken düşünceleri ıssız yollarda kaybolmuş ya da sisli bir havada gideceği yönü bulamaz olmuştu. Kulenin etrafına toplanma emrini kimin verdiğini nasıl açıklayacağını düşünürken isimsizlik geldi aklına. Tuhaf karşılanacaktı bu çağrı. Belki de bazıları anlayacaktı Nemrud’un öldüğünü. Çünkü o her çağrısında isminin önüne bir sürü methiyeler dizdirerek ilan verilmesini isterdi. Başka bir çare bulamayan muhafız, sinek sürülerinin en sonuncusu da kavmi terk ettiği o anda düşüncelerini uyguladı ve tüm ahaliye “kral” adına kulenin önünde toplanma emrini iletti. Ahali de bu emri bu olaya bağlamıştı. Tüm ahali bu kurtuluşun mimarının Nemrud olduğu konusunda emindi. Toplantının da hem Nemrud’un gövde gösterisi hem de kutlama olduğu konusunda hemfikirlerdi. Sinek sürülerinden kurtulmanın verdiği sevinçten, havayı doyasıya solumanın verdiği meşgaleden emrin “kral” adına yapıldığının farkına varan olmamıştı.

Yüreği kibrin en yücesine düşmüş işçi etrafındaki sinek sürülerinin de yavaş yavaş azalarak en sonunda yokluğa ulaştıklarını fark etmişti. Yüreğine bir duygu olup oturan kibir, aklını da elinden almış olmalıydı ki “Nemrud’u öldürdüm, ahaliyi de sinek sürülerinden kurtardım. Onlara kral olmak için daha ne yapmalıydım ki? Benim krallığımı çok kolay kabullenmeliler.” diye kendi kendine konuşuyordu. Aklındaki sorun ahalinin onu kabullenip kabullenmeyeceği değildi. Kabullenmeyenlerden birkaçının sonu Nemrud’unki ile aynı olunca işler çözülürdü. Onlardan sağlam bir itaat almak için bunu kullanacaktı. Bu arada kendisine sağlam bir kral ismi bulmalıydı. Tuşhan’dan geldiği için kendi ismi olan “Pandima” ismi onlara tuhaf gelecekti ki bu durum da otoritesini sarsardı. Bu yüzden bir Babilli ismi düşündü. Buraya ilk geldiğinde duyduğu ve çok hoşuna giden isimleri sıraladı aklında. “Tudiya, Mandaru, Harsu…” aklına gelen isimler bunlardı ama bu isimlerin hiçbirisi tam olarak onu etkilememişti. Daha güzel ve etkileyici bir isim olmasını istiyordu. Başka isimler düşünmeye çalıştı. “Abaru, Suhlamu, Lagipum..” hem düşünüyor hem de kendi kendine seslice cevap veriyordu “Hayır,hayır bunların hiçbirisi olmaz.” Tam o sırada içeriye bir asker girdi. Nemrud’un cesedi ile çıkan askerler durumu anlattığı için çok da şaşırmamıştı. Sadece seyrediyordu ve dinlemeye meyilli olduğu her halinden belliydi. Fakat onun yeni Nemrud oluşunu tam manasıyla kabullenmemiş olacaktı ki kapıyı izin istemeden açmış ve karşısında eğilmeden duruyordu. Durumu fark eden yeni Nemrud kızgınlıkla bakarak, burnundan soluyarak ve bağırarak konuşmaya başladı “Sen nasıl olurdu benim odama benden izin almadan girersin.” Kurduğu cümlenin içinde gereksizce ‘ben’ kelimelerini kullandığının farkına varsa da yine de durumdan memnundu. Ne de olsa eski Nemrud’un talebesiydi bu konuda. Ona kızgın olsa da kendini ondan üstün görse de bazı noktalarda onu içinden takdir ve taklit ediyordu. Duyduğu sözler ve ses tonu karşısında boynunu büken asker “Özür dilerim efendim. İçeride olduğunuzu bilmiyordum. Ayrıca da biz askerler olarak sizi tanımak ve emirlerinizi almak istiyoruz. Eğer hadsizlik ediyorsak tüm askerler adına özür dilerim sizden.” dedi. Duyduklarından memnun kalan yeni Nemrud önce karşısındakini tanımak istedi. Askerlik ve askerlik düzeni hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığından kendine güvenebileceği bir komutan seçip bu konularda ondan yardım almasının gerektiğini düşünen yeni Nemrud “Senin adın ne? Buradaki görevin nedir?” diye öğrenmek istercesine sordu. “Kralım benim adım Oannes. Ben ve diğer tüm askerler bu sarayın ve içindekilerin güvenliğinden sorumluyuz. Çok fazla savaş yaptığımız ve topraklarımızı geliştirmenin peşinde olduğumuz söylenemez. Kralımız Nemrud böyle emretmişti.” dedi.

Millet günün ilerleyen saatlerinde şenlik olacağını düşünerek ve sineklerden kurtulup rahat rahat nefes almanın da verdiği huzurla günü eğlence dolu geçirmeye çalışıyordu. Herkes Nemrud’un yine gücünü ortaya koyduğunu düşünüyor ve ona olan hayranlıklarını arttırıyorlardı. Bir de bu eğlence kulenin önünde olacağına göre şenlik büyük olacaktı.
***************************
Mutluluktan deliye dönmüş bir kadın kocasına sesleniyordu “Belut, karuma(pazar yeri) git yiyecek bir şeyler al. Şenlik dönüşü evimiz de şenlensin. Kaç zamandır doyasıya bir şey yiyip içemiyorduk. Sorma ne alayım diye ne bulursan al.” Belut, daha önceden hazırladığı bazı hayvan kabartma figürlerini de alarak karumun yolunu tuttu. Onun kabartmaları meşhurdu ve taleplisi her zaman çok olurdu. Belut’un canını sıkan tek şey ormandan geçmek zorunda olmasıydı. Korkmuyordu ama oradan geçmeyi de sevmiyordu. “Ah Hatala ah! Senin sevginle razı oluyorum bunlara. Bana kalsa sırf bunun için gitmezdim karuma ama sen hayatımın şekli, iç ve dış görünenisin. Senin üzülmen benim ölmem demektir. Bazen sen bana ‘Tüm bunları benden ayrılırsan bana vermen gereken 5 Mina Gümüşü vermemek adına yapıyorsun.’ desen de varlığımın tüm Mina Gümüşleri senin olsun, sen de benim ol.” Tüm bunları kendiyle seslice konuşarak ilerliyordu. Bu ormandan her geçişinde yaptığı işleri tekrar ederek ilerliyordu. Sıra o meyvesiz az gölgelikli ağacın altında kısa süreli dinlenmeye gelmişti. Elindeki kabartmaları yavaşça kenara koydu ve bir müddet dinlenmek için oturdu. Her zaman yaptığı gibi o pürüzlü taş parçasının üzerine oturup kollarını dirsek bölümün iç kısmı diz kapağına gelecek şekilde uzattı. Oraya orman dese de çok fazla ağaç olmadığını bir kez daha gördü ve yine “Ne kadar da çok mağara var.” diye söylendi kısa bir süre. Gördüğü mağaraların anlık ürküntüsü mü yoksa bir an evvel Hatala’ya kavuşma isteği mi onu yerinden kaldırmıştı bilinmez ama yerinden oturuşunun aksine bir ok gibi fırladı. Kabartmaları eline aldı ve sımsıkı tutarak seri adımlarla yürümeye başladı. Çok geçmeden karuma gelmişti. Kendisi gibi kabartma satanların yanına doğru ilerledi. Belut bu duruma çok sevinse de onu gören diğer kabartma satıcıları aynı duyguda kesişmemişlerdi onunla. Ancak Belut’a kızgınlıkları çok sürmedi. Kısa süre içinde birkaç kişi gelerek yaptığı o kabartmaları satın aldılar. Kazandığı para birkaç kez karumdan alış veriş yapacak kadar vardı. Hatala’nın en çok sevdiği elmadan aldı ilkin sonra biraz şeftali, üzüm ve kayısı aldı. Aldıklarını heybesinin içine doldurdu ve zarar vermeyecek kadar sıkıca tuttu. Sağ elini heybesine bir kalkan yapıp sol eliyle de heybesinin düşmemesi için tepesinden tutuyordu. Başka şeyler de almak istedi hatta karumda biraz gezinmek istedi fakat ormandan geçecekti ve son zamanlarda ilk kez bu kadar uzak kaldığı Hatala’yı özlemişti. Gelirkenki halinden daha yorgun ama daha hızlı adımlarla ilerledi Belut. Giderken yine o ağacın yanından geçerken gözünü anlık bir süreliğine o ağaca astı ve hafifçe gülümsedi. Ağacın altında Hatala ile sohbet ettiği bir karum dönüşü günü geldi. O gün bir kere daha aşık olmuştu Hatala’ya. Onu dinlemiş, teselli etmiş ve saçlarını bir anne edasıyla okşamıştı ki işte bunun adı hem huzur hem de aşktı onun için. Belut’un çok fevri biri olduğu söylenemezdi ama Hatala ona karşı çok daha fazla sakin ve anlayışlı idi. Bu sakinlik ve anlayışlı halleri onları birbirine bağlayan en güçlü bağdı. Yoksa Hatala’nın dediği gibi 5 Mina Gümüşü onları birbirlerine bağlayan bir şey değildi. Çok geçmeden evine ulaştı Belut.
*****************************

“Buldum!” çığlığı ile yankılandı büyük kral odası. Oannes, şaşkınlığını gizleyememişti. “Anlamadım kralım?” diye boş gözlerle bakarken. “Sana demedim Oannes. Şimdi beni iyi dinle benim adım Samsu- İluna. İlahlık iddiasında bulunan cahil ve sersem Nemrud’u öldürüp tahta geçen yeni kralınızım. Bundan sonra sarayda oturup sadece buraları korumayacaksınız. Savaşacaksınız ve toprak ve ganimetler kazanacaksınız. Ben de size elbette daha fazla ganimet hissesi vereceğim. Daha zengin ve ferah bir hayatımız olacak. Şimdi ilk kararımdır ‘Sen benim en sağlam komutanımsın. Sarayda eski Nemrud’la ilgili kim varsa atılsın dışarı. Eşi, kızı ve onun yandaşı olan herkes. Beni iyi dinle sana güveniyorum. Yeni oluşumun en tepesindeki asker sen olacaksın. Şimdi çık ve sana emrettiklerimi yap.” Oannes duydukları ile mest olmuş bir halde hatta büyülenmişçesine aldığı emirleri uygulamak adına dışarı çıktı. Samsu- İluna, bu ismi oraya ilk geldiğinde bir kadının oğlunu çağırırken seslendiğinde duymuş ve çok asil bir isim olduğunu düşünmüştü. Belki de sadece farklı geldiği için dikkatini çekmişti ama yine de bu ismi beğenmişti. Oannes’i kazanmayı başardığını düşünüyordu. Fizikî yapısından iyi bir savaşçı olduğunu, yüzünün ve bakışlarının masumiyetinden de güvenilir ve saf biri olduğunu düşünmüştü, Samsu- İluna. Bu konuda kolay kolay yanılmadığını da bildiğinden aldığı kararlardan çokça mutluydu. “Ne güzel bir gün? Mahzenden çıkartıldım hem de Nemrud’un emriyle. Nemrud öldü. Ölümünde benim de payım var. Ona olan kinimi aldım ondan. Kral oldum. Kabullenildim. Daha ne olsun ki?” diye odanın içinde bir ileri bir geri yürürken. Ellerini arkadan birleştirmek ve öylece yere bakarak yürümek mahzende kazandığı bir alışkanlıktı ama hoşuna da gidiyordu bu durum. O esnada kapı çalındı ve içeri toplanma haberini ahaliye iletmeye giden muhafız girdi. Başı önde “Kralım, emrinizi yerine getirdim. Sorun çıkmadı.” Belki de sözü uzatacaktı muhafız ama Samsu- İluna’nın o kadar vakti de sabrı da yoktu. “Derhal tüm askerleri toplayın hepinizle konuşacağım.” daha sözü biter bitmez bağırış denebilecek kadar yüksek bir tonla “Daha ne bekliyorsun, çabuk ol!” emri geldi Samsu- İluna’dan.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın fantastik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bedevi Çoban'ın Hayalleri
Kibir: Ateş ve Ölüm - 1 -

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hayattan Kaçış
Buluş

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ezan, Varoluş ve Ölüm [Deneme]
Saygıdeğer Öğretmenim [Deneme]


Onur Tekin kimdir?

Elinde kalem, dilinde kelam. Fıtratının gereğini her şartta yapan ya da yapmayı arayan. . Dilin formülünü görüp özümsediğinden beri için için cehennem ateşiyle yanan ve yazmakla cennet bahçelerine dalan. .

Etkilendiği Yazarlar:
Erdem Beyazıt, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Nazan Bekiroğlu...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Onur Tekin, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.