"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Belki uzak belki çok yakında Yangın yeri bu içli içli yanan Körmüşüz Sağırmışız Duymamış bu feryadı her bir yanımız.. ……. Kapıları çarpıp kaçasım var bu güzel yerlerden… Suçluyuz/suçluyum dercesine.. Can kıymeti yok bizim ülkemizde malasef.. “Saygı”dan yoksun olan bir toplumdan bu beklenti çok lükstür. Enteresan bir toplumuz vesselam; saflığımızla yoğrulmuş bazen de kurnazlığı içinde barındıran, sıcakkanlı, yabancılara karşı inanılmaz içten ve saygılı ve kendi milletimize karşı epey önyargılı olmakla beraber travmatik bir yapımız var.. O kadar ki, severken öldüren yine bizleriz.. Kadınlarımız; sevgililerimiz, analarımız, kardeşlerimiz.. Sözde hep öncelik onlarındır. Ailede bile illa kadının dediği olmaz mı? Babalar en son duymaz mı? Buna karşın yinede acı çekenler yine onlar değil mi? Bu acı olay bende, pek çok şeyi beraberinde getirdi. Bu sebeple pek çok şeyin analizini de sağlamama olanak sağladı. Düşünün emeğinin karşılığını alamayan pek çok insanımız belli bölgelerde hayat mücadelesi vermekte. O insanların başka alternatifleri de yok gibi görünüyor o çevrede ve malum yerde “maden” dışında çalışmalarından başka çare de yok. Devlet o kaynakların çıkmasıyla dışarıya bağımlılığa da rest çekmiş durumda. O kadar önemli ki, ekonomiye çok büyük katkısı var. Yabancı ülkelerin bu hoşuna gider mi sanırsınız. Tabiî ki hayır! Ülkemiz kalkınırken bir yandan iç ve dış tehlikelerle mücadele etmekte. Bunun mücadelesi elbette kolay değil. İnsanımız bunların bazısını, yapılan söylemlerden bazısı da kulaktan dolma bilgilerle bilmekte. Her şey ulu orta söylenmez o yüzden istihbarat kurumları vardır. “Devletin çıkarları için” Gelelim oradaki insanımıza.. Bazen hayatın en acımasızlığı onlarda, fakirliğine isyan edenler de var içlerinde, kaderlerine yine de şükreden bir toplum da var. Ses çıkarsalar ne olacak ki; ekmeklerinden olacaklarını biliyorlar. Ölümü göz alarak gidiyorlar işlerine.. Her iş kendine özel riskler yaşatır. Ama işçinin hakkını esas olarak verip onların can güvenliğini sağlamak için yapılan her şey onu yasalar karşısında güçlü kılar. Sağlıklı düşünürler en azından. Kendilerini insan yerine koyan bir devlet ve işveren vardır çünkü. Tek bir canın bile hayatını kaybetmesi çok mühimdir o işveren için… ve sayılar yüzleri aşınca bu başka bir trajediyi getiriyor. “İHMAL!” Bu işte bir iş var der insan. Bu olayda da durum öyle.. sabotaj da olabilir, tamamen oranın ihmali de olabilir.. Tabiî ki araştırma yapılacak. Ama durum neyi değiştirecek onu merak ediyorum. Diyelim ki; kömür madeni kapatıldı, ne işe yarayacak. Bazı kesimler bunu o anlık heyecanla düşünüyor ya, velev ki kapatıldı… o kaynaklar nasıl kullanılacak.. dışarıdan mı temin edilecek yani.. Hala çığırtkanlık yaparak slogan atarak bir şeyleri yaptıracaklarına inanan topluluk var ya; onların hiçbir şey bildiği yok inanın. Bir şey yapmak istiyor ama ne! o da bilmiyor sanki… Ha, yardım mı etmek istiyorsun, o zaman bilgi edin, attığın slogan kadar o madende çalışan insanların neler yaşadığını; ne şartlarda bu yerde yaşadığını öğren. Sonra gel haklarını savunmak için sendikalarla konuş, yapılması gerekenler neyse onları yap.. Unutan bir toplumuz, maalesef… Depremde yaşanılanlar unutulmadı mı?. Yapılması gerekenler gerçekten yapıldı mı? Ya yaşadığımız evler ne kadar güvenli? Yeni güzel evler ne kadar sağlıklı.. bir düşünün yalıtım diye diye, kanserojen maddelerin içinde ömrümüz bitmekte.. üzeri kaplanmış içi çürük binalar ne kadar sağlıklı ? O yüzden dir ki, unuttuğumuz sadece o anlar.. peki ya travma yaratan olaylar.. gerçekten unutulabilir mi? Sanmıyorum; öyle ki bu ani öfkeyle beraber, çaresizliği ve şiddeti de ortaya çıkartıyor. Tetikleyen bir olay olduğunda yine biz kendi “kıyametimizi” yaşıyoruz… Mayısın 13 ü … Gerçekten gün kömür gibi kara. Acılar feryatlar beynimde. Canlar gitti… ve bir sürü hikayeler acıyla nöbet geçirdi.. ölen canlar belki yakınımız değildi ama onlar gibi üzüldüm. Kul haklarına riayet edilmediğine içim yandı. Ben bireyim bu toplumun annesi bacısı kardeşi sevgilisi… nasıl yanmam! Sizlerde üzüldünüz. Ama herkesin acıya serzenişi farklıydı. Kimi isyan etti, kimi dualarla bütünleşti. Ateş düştüğü yeri yaktı sonuçta. Bu yangının elbet bir sebebi vardı, hepimiz insanlığımızla sınandık o gün. İnsanlık diyorum, saygı varmı/ydı acaba bizim insanımızda? Ailemizde “öğrenilen” ve sonrasında öğretilen o “SAYGI” olmalıydı… Maalesef bunu öğretemedi bazımız; çünkü bilmiyordu saygıyı. Görmediği bir şeyi nasıl öğretecekti.. Bu çok kitap okumakla edinilmiyor. Öyle olsaydı “okumuş cahiller” olmazdı. Ümidim olsun isterdim, ama bu şartlarda karamsarım. İnşallah demekten başka.. Saygı ve Rahmetle…. 17/Mayıs/2014 "DnZ D. Not: “”13 Mayıs 2014'te Türkiye'nin Manisa ilinin Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle çok sayıda madencinin ölümüyle sonuçlanan facia. 301 işçinin yaşamını yitirmesine sebep olan olay, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçti.""
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hamdiye HATİPOGLU (DNZ), 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |