Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Emine Pişiren Az önce, "Allah'ım ne olur, bugün tarihi utanç günümüz olmasın," diye dua etmeye başladım. Bu düşüncemde yalnız olmadığımı da biliyorum. Dış ve iç basın başta olmak üzere milyonlar ekran başında, umutla beklemektedir. Nihayet beş yıl süren bir davanın sonucuna gelindi. Evet, neden yazımın başında –utanç- sözcüğünü kullandım? Yanıt çok basit değil mi? Suçları tespit edilmemiş, suçları nedir bilinmeden Silivri’de aydınlarımız, Atatürkçü düşünen insanlarımız haksız yere tam beş yıl tutuklu olarak yargılanıyor. Kesin karar bugün açıklanacaktı ve Türk halkı, daha otobüslere binemeden “DUR” denilmiş, yolları kesilmiş, bu-davayı izleme hakkı - ne yazıktır ki, engellenmiştir. Dünya bizi izliyor. Hem de büyük bir şaşkınlıkla! Ekranlarda avukatların ayakkabıları çıkartılıyor, cepleri boşaltılıyor, kemerleri çözdürülüyor, cep telefonları, bilgisayarlarına el konulmasını izlerken aklım birkaç yıl öncesine dörtnala koşturuyor: Kandil’den gelen PKK teröristleri karşılayan Türkiye’deki yandaşlarının –zılgıt- çekerek zafer çığlıklarını duyumsar gibiydim. O günlerde anımsarsanız, Türk adaleti ışık hızıyla neticelenmişti... Savcıların, 2-3 günde kurduğu seyyar adalet masaları…Sonrası malum! Sonrasında yargıçlarımız, –beraat- belgesini yüzlerce masum insanımızı öldürenlere vermiştir. İşte o günlerde tez sonuca ulaşılan bir adaleti de görmüştük. Oysa o katiller -bilinçli adam öldürmek- gasp-terör estirmek, devleti bölmek-vs- suçlardan yargılanmışlardı. Sonrası malum..! Silivri Duruşma Salonlarına girişe konulan engeller, yasaklar öyle saçma sapan ki, doğrusu hâkim ve savcılarımızın bu davanın açılış konuşmasında, “Türk Adaleti, Türk Milleti adına…” diye başlayacak konuşmasını kime, kimlere karşı konuşacağını artık biliyoruz. Zira Türk Halkı izleyici sandalyelerinde yoklar… Bugün, Türk Halkının en doğal anayasal hakkı olan “mahkemeyi izleyebilme hakkı” engellendi. Nasıl bir koruma bu? Kimden korkuyorlar? Teröristler kim? Mahkemede yargılanacak olan aydınlarımızı savunacak olan avukatları dahi içeri alınmıyor. Neden? O insanlarımız; belki de yargıçlarımızın, “Müebbet” hapisle yargılayacakları eşlerini, babalarını bir daha göremeyecekler... Bu korkunç düşünceyle Silivri’ye koşanlar, izleme salonuna alınmıyor, neden? Halktan bu kadar kaçış neden? Ben bu sorulara yanıt ararken kendi kendime, ekranda ak saçlı bir kadın beliriverdi. Ünlü yazar Meriç Velidedeoğlu idi… Ve 05.08.2013 tarihinde Ulusal kanalda ibretlik ve tarihi konuşmasını yaptı: “…İnanın utanıyorum… Bu davada insanlar değil insanlık yargılanıyor. Aklı olanlara sesleniyorum, ben Atatürk kuşağının ikinci kuşağıyım. Pek çok iktidar gördüm. İlk kez böyle bir adaletsiz davaya tanık oldum. Şok içindeyim! Dünyanın hiçbir yerinde, hatta tarihte bile Türkiye’ye yaşatılan böylesi bir hukuksuzluk görmedim, duymadım. Utanç içindeyim. Sonuç ne çıkarsa çıksın, bu davada tutuklu olanların başları dik ve onurluydu. Üzülen Türk halkı oldu. İçerde tutuklu olanlar Türk halkını teselli eder oldu. Bu davada bende yaşatan yaşadığım duyguyu size anlattım. Üzüntü, şok, şaşkınlık, saçmalık, vb akıl almaz uygulamalardan dolayı yineliyorum utanç duymaktayım. Anayasanın çiğnendiği karşısında elbet üzüntümüz olacak, ama başımızı dik tutmalıyız, gün gelecek bu hukuku çiğneyenlerden hesap soracağız…” 80 yaşını aşmış, bir Atatürk Kuşağı insanı olan yazar Meriç Velidedeoğlu’nu dinlerken yüreğim sanki bir ateş düşmüş gibi “cız cız” etmişti.. O anda spiker konuşmayı hemen kesti ve : “Sayın izleyiciler, Silivri’ye tarlalardan ulaşmak isteyen halka ne yazık ki, şu an –gaz- sıkılmaktadır.” Ve devam ediyor spiker: “Üzülerek söylemek zorundayım, şimdi de polisler plastik mermi de sıkıyorlar, hatta havadan helikopterlerle de gaz sıkmaktadırlar…” Polislerin sıktıkları gazlar nedeniyle ayçiçeği tarlalarında yangın çıkması, ardından da itfaiye araçlarıyla gazın nedeniyle çıkan yangını söndürmeye çalışması da cabasıydı. Ekrandan gözümü ayırmıyorum. Acı bir tabloyu izlerken vatandaşlarımızın Türk Bayraklarıyla yılmadan ilerlediklerini gördüğümde gözlerimdeki yaşı durduramadım. Yahu kime karşı savaş bu? Düşünüyorum: Halka sıktıkları tonlarca gaz yaz aylarında sivrisineklerle mücadelede bile kullanmadılar…O barikatlar, o dikenli teller de neyin nesi?!! Böyle bir korunmayı, Irak-İran-Suriye sınırlarımızda uygulasaydılar, bir tek PKK terörist acaba yurdumuz topraklarına ayak basabilecekler miydi? Hey gidi hey, ne günlere kaldık..! Aklıma 2006 senesinde banka kuyruğunda maaş almak için bekleyen yaşlı bir beyefendinin konuşması geldi: “Düzen değişirse babamın mezarına gidip işeyeceğim.” Öyle şaşırmıştım ki, “Aa, neden bunu yapacaksınız ki? Babanız size ne yaptı?” diye sormuştum. “Daha ne yapsın ki? Babam, bana yaptığı en büyük kötülük; vatan sevgisini ve bu vatanda onurlu yaşamayı öğretmek oldu.” Adamın ne demek istediğini, anlamak istiyordum. Onu daha fazla konuşturmak amacıyla konuşmamı sürdürdüm: “Vatan sevgisinin, onurlu yaşamanın nesi kötü ki? Doğrusu sizi anlayamıyorum beyefendi…!” “Haklısınız, size şöyle anlatayım efendim: Babam tam 78 yaşında hayata gözlerini kapadı. Devlete her borcunu zamanında ödemiştir. Aynı zamanda o bir Kıbrıs Gazisidir. Ölmeden önce benimle konuşması şöyle oldu: Oğlum bu sana tek vasiyetimdir: Eğer ki, Türkiye’de gerçek adalet tecelli ederse hiç vakit kaybetme, gel mezarıma işe ki yattığım yerde rahat uyuyayım, sevineyim oğlum, “demişti. Şimdi yıl 2013 ve bende utanç içindeyim. Ulusal kanalda spiker bu kez mikrofonu meslektaşına uzatmış: “Halka karşı orantısız güç kullanılmasına karşı ne diyorsunuz?” Verdiği yanıt çok ilginçti: “Ben yıllardır savaş muhabirliği yaptım. Yıllardır savaşların içinde haber taşıdım. Irak savaş alanlarında bile bulundum. Ama ben böyle bir engelle karşılaşmadım. Silivri’ye girmek mümkün değil.” Evet, bundan sonraki günlerde Silivri duruşmalarını izleme engeliyle karşılaşan, kimyasal silahlarla püskürtülen Türk Halkının iktidara, kolluk kuvvetlerine duyumsadığı potansiyel öfkesi nasıl dinecektir bilmiyoruz, ama uygulanan şu haksız adaleti, tacizleri protesto edip, “Her yer Silivri..!” diyerek adalet istemeye devam edecektir. Ve son günlerde elimden hiç düşürmediğim Alev Çukurkavaklı’nın “Hergele I” adlı anı romanındaki komutanla konuşması aklıma geldi: Alev Bey gazetecilik yaşamının ilk yıllarında bir komutana soruyor: “Efendim, Türkiye’de Mısırlı, Libyalı, Suriyeli, vs yabancı insanlar askeri eğitim alıyorlar. Peki, ileride o ülkeler Türkiye’nin başına dert olmayacaklar mı? Komutan çok ilginç bir yanıt veriyor: “Merak etmeyin siz: Tahtadan maşa, Arap’tan paşa olmaz.” Şimdi ekranlarda Türk halkının ellerinde Türk bayrakları, kendilerine engel olmak isteyen komutanlara sesleniyor: “Ben kendimi ihbar ediyorum: Bende tutuklanmak istiyorum. Suçluyum komutanım..!” diye haykıran vatandaşları içim acıyarak dinliyorum. Sonuç: Dün, mahkemeler Doğuda kurulmuştu. Sanıklar özgür bırakıldı. Sonrası malum…! PKK’lılar sınırlarımızdaki karakol binalarını yıkmaya başladı. Türk bayrakları yakıldı. Paçavralarını astılar. Yönetimdeki Paşalar bu kez hiç konuşmadı. Sustular…İzlediler..! Bugün, mahkemeler Batıda kuruldu. Türkiye’nin kaderi Silivri’de belli olacak. Sonrası malum..! Yönetimdeki Paşalar, emniyet güçleri bu kez; masumTürk halkına orantısız güç kullandılar… Hani nerede Türk adaleti? Şimdi beni aldı mı bir düşünce: Gerçek Paşalarımızın, yargılandığı bir dönemdeyiz. Şimdilerde nüfus dairelerinde çocuklarına “Paşa” adı verilmesi yasaklanmış? Bazı ailelerin istekleri üzerine de yeni doğan çocuklarına, “Kürdistan” adı verilmeye başlanmış...! Acaba neden? Merak içindeyim… Fırtınanın geleceği esen rüzgarından belli olurmuş… Hukuk Güvenliğimizin geri kazanılmasını Tanrım’dan diliyorum. Ve Cumhuriyet Güneşimiz Batmasın. Aydınlık bir Türkiye diliyorum. Emine PİŞİREN 05.08.2013
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |