Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Kurtuluş savaşı arifesindeki var olan şartlı boşluklu alanın içi; kurtuluş savaşının verilmesinden yana sisti oluşumla yoğunlaşmalarını yapıyordu. Durum; belirsizlik, sükûn ve karışıklığını oluşturuyordu. Ne var ki oluşumun ağırlık merkezi olmayacak olan, merkeze yakın yerlerdeki birbirine bağıntısı olmayan birçok hareket eksenleri, rast gele hareketlerin birbirine göre çevrim noktalarını oluşturmaktadırlar. Bu tür rast gele oluşla birbirine göre ve ana duruma göre oluşan yapılardan bazıları şunlardı. İstanbul hükümetinden medet umanlar. Çetelere bel bağlayanlar. Sadece kendi yöresini selamete erdirmek isteyenler. Manda da manda diyenler. Milleti yine milletin kendi azim ve kararı kurtarır diyenler vardı. Hatta Manisa’nın işgalindeki gibi eline ekmek, tuz alıp, işgal kuvvetlerine bizim şehre de buyurun (işgal edin) demekle, en az zararla durumu geçiştireceğini umanlar vardı. Bunlar her biri bir yöne baş çeken ve birbiriyle uyuşmayan; her biri bir farklı ekseni çevrimleşmeydiler. Kurtuluşun ana ağırlık merkezi; hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh ki tüm vatandır deyip ana çekim merkezini ortaya koyuyordu. Bütün vatan kavramı da ilan edilmiş misakı milli andı içindeki coğrafya alanlardı. Bu andı izlek kılmanın kararlılığı da ya istiklal ya ölüm” parolasıyla pekiştiriliyordu. Bu anttaki ana çekirdeğin felsefesini, az ya da çok bulabilirsiniz! Ama ana eksen, ilke olarak çok doğru ve sağlam bir totem temele ayağını basıyordu. Böylesi büyüyen düzenli bir yapı çevrimi oluşla ana merkezli temel ilkelere uymanın birliği içinde, ancak size göre iyi bir sonuç var edilebilirdiniz. İşte bu sosyal bilinçle ve sosyal totem alan sezgili ilke ile Gazi; “ya istiklal, ya ölüm” demekle ortaya genel hedefi koyacaktı. Kongrelerde millet iradesi ve millet hâkimiyeti vurgularına çok özen gösterişle milli ve düzenli ordular oluşturma gibi birçok kararlarla; tek eksenli hareketin alanını birleyecekti. İman diliyle; "Dilimde kuran, göğsümde iman, elimde halifemizden ferman" diye seslenen Anzavur mu haklıydı? Çapanoğlu mu? Delibaşlar mı? İstanbul hükümeti mi haklı ve yasaldı? Kendi adaletini kuran, Kara Hasan mı? Yoksa her bir efe ayaklanmalarıyla, Çerkez Ethem mi haklıydı? Mustafa Kemal'i meşru görmenin kriterleri neydi? Bu ayrımları kim yapacaktı? Elbette ki totem düşünme olmanın dışında, hiç kimse yapmayacaktı! Sosyal sistemlerin bir totem temel yasası vardır. O da; "bölge savunmasıdır". Bir bölge içinde sizler; barınır, iaşe edinirseniz ancak yaşamınız, vücut bulur olacaktır. Bu ilke kutsal bir totem öngörüsüdür. İnsanlardaki bu bölge savunma totemi; yurt, anayurt, ülke, vatan sevgisi oluşla kutsallaşır. İşte tüm ana ilke budur. Sizler artık her halükarda vatanınızı, savunacaktınız. Yurt savunmalarına denk gelen öznel anlamalı totem düşünce içinde “vatan savunması” olmayan her tutumlar, yalancısıyla, sahtesiyle; aldanılanıyla, hevese kapılanıyla elenir. Yani kendi koşulları içinde siz; bu türden vatan savunması yapmakla yapılan iş totem zemin alanlı vatan savunması olan gayret ve eylemleriniz meşrulaşır. Vatan savunması genel bir kavramdır ve toplamsal oluşlarıyla ifade edilir. Vatan savunması: yasama oluşturmanızla; vergi ve finansman sağlamanızla; kanunlar ihdas etmenizle; düzenli orduya geçişinizle; bütünün çıkarlarına hitap edişinizle; ortalama aynı siyaset etrafında bunları koordine edişinizin birleşmesiyle vs. ortaya konan pek çok parçalı süreçlerden gelişirler. Vatan işgaline katlanır olan tavırlar yukarıda söylenen tabu nedenle, sizin işgalci yanında olan halinizi dışlar ve sizi meşruiyeti olmaktan çıkarır. O ülkenin vatandaşı da olsanız, o ülkenin yasal yönetimi de olsanız, bu böyledir. İşte İstanbul'u meşru olmaktan düşüren ne Mustafa Kemal'di, ne Kuvayı milliyeden olan düzenli milis kuvvetlerdi. Mustafa Kemal’i ve düzenli orduları hangi güç var edip meşru kılmışsa; aynı güç saltanatı ve yukarıda sayılan kimi sistem içi oluşumları da şartları içinde var edip sonra da gayri meşru kılmıştır. Yukarıda altı paragraf üstte sayılan ana eksen, “ya istiklal ya ölüm” parolası; misakı milli sayılan bölge alanlarla sınırlı satıhtaki bir müdafaa meşruiyetliğinin oluşuyla bölge savunması olan, yurt savunması kutsallığıydı. Haklıyı, haksızı bu mihenk taşı ayıracaktı. Ana eksene çıkanla, çıkmayan yolun meşruiyet ligine dek seçme eleme ve yapmanın, ayıklatmasını da; bu ana eksenin kendisi yapacaktı. Bir sistem dalgalanmasını bastıran, sisteme kör dövüşü yaptırışla, firen etkili iyi kötü amaçlı eğilimler de olurlar. Bu istenmeyen eğilimler; tüm olumsuzluklarına rağmen, sistemdeki bunca kargaşalıklar yapan salınımlara rağmen , aykırısı oldukları sistemin içine, sistem ana ekseninin kullanabileceği yararlı olacak kimi olanak malzemelerini de bırakacaktırlar. Şöyle ki öküz tezek olsun diye mayıs bırakmazdı. Ama bir kullanımla, mayıs; tezek ve gübre olacaktı. Sürecek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |