Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Arkadaşlar, hep askerlikten söz ediyoruz. Yeter artık yahu. Ne demişler brakın şu bet lafları, açalım güzel aşk lafları. Nasıl olsa önümüzde, askerliğe doyacağımız koskocaman iki yıl var. Birazda kadınlardan, kızlardan söz edelim. Mehmet doğru söylüyor dedi Recep. En güzel günlerimiz geride kalanlar. İki yıl askerlikten sonra, işimizi kurmaya, sonrada evlenmek için çaba harcayacağız. Macera aramaya hiç vaktimiz olmayacak. Madem ki Mehmet açtı bu konuyu, o ilk başlasın başından geçen aşk maceralarını. Mehmek hemen anlatmaya başladı. Benim öyle kızlarla arkadaşlığım olmadı. Benim çok çekingen bir yaradılışım var kızlara karşı. Hiç beceremem onlara yaklaşmayı. Yalnız bir gece, bir kadınla beraber olmayı öylesine arzuladım ki, hani bir kadın uğruna canımı dahi vermeye hazırım. Gece yarısı kalkıp giyindim. Sesizce evden çıktım. Aklıma bizim tarım işlerimizde çalışan dul kadın geldi. Kısacık boyuna ve tombulluğuna rağmen, gözümde dünya güzeli bir kadın olup çıkmıştı. Doğruca evine gittim. Evi bir arsa içerisinde tek odadan ibaret olabildiğince köhne bir yer. Kapıya kulağımı dayayıp içeride kimse olup olmadığını anlamaya çalıştım. Evin içinden çıt çıkmıyordu. Yalnız olduğu kesin diyerek kapıyı çaldım. İçeriden Kim o diye seslendi. Benim ben, Mehmet. Hangi Mehmet Hasan ağanın Mehmet Ne işin var bu saatte benim kapımın önünde, beni etrafa rezil mi edeceksin. Hadi git bakayım işine dedi. Yalvarırım aç şu kapıyı Gitsene işine sen be. Bu saatte niye açayım kapıyı sana. Seninle konuşmak istiyorum Git işine be, git kendine başka birini bul. Gitmeyeceğim işte. Sabaha kadar burada bekleyeceğim. Hem seni rezil edeceğim, hem de kendimi. Ben yatıyorum sen ne bok yersen ye. Bir süre sessizce bekledim. Gitmekle gitmemek arasında bir türlü karar veremiyordum. Kapıyı tıklattım yine, ses vermedi. Ha bire kapıyı tıklatıyorum. Hiç ses vermiyor. Biraz sonra sordu, Mehmet halen orada mısın? Sana sabaha kadar gitmeyeceğimi söylemedim mi? Ne istiyorsun benden Seni. Kısa bir sessizlik oldu. Kapının arkasındaki sürgü gecenin sessizliğini bozan bir gıcırtıyla açıldı. Arkasından kol demiri indirildi ve kapı açıldı. Adımımı içeri atar atmaz boynuma atlayıp bacaklarını belime doladı. O vaziyette dönüp kapıyı kapatıp sürgüyü yerine sürdüm. Yatağın üstüne yuvarlandık. Sabaha kadar seviştik. Meğer o benden de ateşliymiş.Hayatımın en güzel gecesini yaşadım o gece. Ben en güzel maceramı anlattım, hadi bakalım şimdi sıra kimde? Necmi Bir gece sinemaya gittim. Önümde sarışın bir kız oturuyoru. Hani sarışın deyince aklınıza güzeller güzeli bir kız gelmesin. Orta güzellikte çilli bir kız. Ne yenilir ne atılır. Bana doğru dönüp gülümsediğinde, gülümseyişine bir anlam verememiştim. Hiç tanımadığım, görmediğim bir kız. Aptal aptal baktım etrafıma, bana mı yoksa bir başkasına mı bu gülücük diye. Benden başka ona uygun biri yok etrafımda. Tekrar dönüp gülümsediğinde, ben de gülümsedim ona. Film başladığında, elini bana doğru uzattı. Tuttum elini. Elini okşarken etraftan sesler gelmeye başladı. İkinci film aramızda başladı diye. Elimi çekmek istiyorum, bırakmıyor. Ya azgın ya diye geçirdim içimden. Oluruna bıraktım. Film bittiğinde bıraktı elimi. Çıkarken işaret etti arkamızdan gel diye. Düştüm peşlerine. İyi aydınlatılmayan cadde bozuntusu bir yerdeydi evleri. İleri mi gitsem geri mi dönsem diye biraz durakladım. Girdiği evin penceresi açıldı. Yarı beline kadar sokağa sarkıp gel diye işaret etti bana. Canıma minnet, durur muyum? Hemen gittim yanına. Öpüşmeye başladık. Kendimizden geçmiştik. Bir horultu sesiyle toparlandım. Ne oluyor diye sordum. Korkma korkma babam. Uykusu ağırdır uyanmaz o. Nerede o Burda, pencerenin altında, iki ayağımın arasında. Bende öpüşmeye devam edecek iştah kalmadı. Daha sonra tekrar buluşmak üzere ayrıldık. Bir gün haber saldı bana. Evimizde yaş günü partisi düzenlendik, gelsin bize müzik düzenini hazırlasın diye. Ben takımları alıp çıktım yola. Evinde yalnız olduğunu, beni sevişmek için çağırdığı umuduyla olabildiğine heyecanlıyım. Eve vardığımda içeri buyur edildim. Oda nesi. Odanın içi kız dolu. Hepside, benimkinden kat kat güzel. Hepside bana alıcı gözlerle bakıyorlar. Ter içinde kaldım müzik düzenini kuruncaya kadar. Hoşça kalın deyip çıkarken bir gülüşme oldu. Niye gülüyorlar diye dönüp bakarken kapının boyumdan alçak olduğunu farkedemedim. Küt demesiyle yere yıkıldım. Gülüşmeler arasında zor toparladım kendimi. Dışarı çıktığımda terden sırılsıklam olmuştum. Bir süre daha sürdü ilişkimiz. Baktım beni önüne gelene nişanlım diye anlatıyor. Başımda kalmasın diye ipleri kopardım. Namık söze karıştı. Arkadaşlar öyle şeyler anlattınız, beni deli ettiniz. Ben geçmişten vaz geçtim. Giderayak nasıl bir alem yaparım diye düşünüyorum. Senin sıkıntın olmaz bu konuda. Dedi arkadaşları Niye Niye olacak, senin komşun var, berberin karısı. Herkesin ağzında onun evine erkek aldığı. Canın istediğinde bas parayı gir içeri. Ben de duydum öyle şeyler. Çok takip ettim o kadını ama evine aldığı bir kimse görmedim. Üstelik hiç yüz vermiyor bana. O sana niye yüz versin, o paraya yüz verir. Göster paranın ucunu dal içeriye. Eğer iş paradaysa kolay, ben hesabı ödeyince doğru ona gideceğim. Ama parayla ama tehditle, ne yapıp yapıp onunla yatacağım bu gece. Hadi bakalım göster yiğitliğini. Yarın giderayak anlatırsın bize olanları. Hesabı ortaklaşa ödedikten sonra çıktılar meyhaneden. Namık arkadaşlarından ayrılıp berberin evine yöneldi. Kapıyı çaldı. Kim o diye bir ses geldi içeriden. Sokak kapısı kilitli değildi. Kapıyı açıp bahçeye girdi. Berberin karısı pencereden baktı dışarıya. Komşu oğlunu tanımıştı. Hiç te sevmezdi onu. Ne istiyorsun gecenin bu saatinde. Hadi defol git başımdan, sen bela mı arıyorsun kendine. Hadi aç kapıyı, yarın askere gidiyorum. Bari bu gece bir kere olsun beraber olalım. Kadın kısa süre pencereden uzaklaştı. Geri döndüğünde elinde kocasının av tüfeği vardı. Çık evimin avlusundan, yoksa ateş edeceğim. Ne duruyorsun ateş etsene. Korkup kaçacağımı mı zannettin yoksa. Son defa söylüyorum sana, kapımın önünden git, evimin bahçesini terket. Namık kapıyı yumruklamaya başladı Aç şu kapıyı yoksa kıracağım. Kadın korkmuştu. Elindeki tüfeğin namlusunu çevirdi komşu oğluna. İki tetiği birden çekti. Gecenin sessizliğinde uzun uzun yankılandı silahın sesi. Namık kanlar içinde yere yığıldı. Anında can verdi. Birkaç saatlik bir kaçamak hevesi canına mal olmuştu. *** Koreli Mehmet sinemada filmin başlamasını beklerken yanındaki arkadaşıyla sohbet ediyordu. Çok canım sıkılıyor dedi arkadaşına. Kore’de silah top ve bomba sesleriyle iç içe yaşamaya alışmıştık. İnsan başlangıçta çok korkuyordu savaştan. Yavaş yavaş alışıyor insan. İlk düşmanı öldürdüğünde vicdan azabı çekiyorsun. Gece yatağa girdiğinde, öldürdüklerin gelip çakılıyor gözlerine. Neden neden beni öldürdün diyorlar. Ben sizi öldürmeseydim siz beni öldürecektiniz diyorsun ama, uzun süre uzaklaştıramıyorsun gözlerinden. Daha sonra alışıyorsun. Adam öldürmek bir tutku oluyor. İki yıl oldu terhis olalı, adam öldürme tutkusunu bir türlü atamıyorum içimden. Bir mavzer ve çokça kurşun satın alacağım ama param yok. Hele bir param olsun. Yeteri kadar kurşun ve silah alayım. Hemen çıkacağım dağlara. Öldürülünceye kadar jandarmalara kurşun sıkacağım. Neden be Mehmet ağabey dedi yanındaki genç. Jandarmalar bizim askerlerimiz. Onlar da senin ve benim gibi ana kuzuları. Onları öldürmeyi düşüneceğine bir doktora gidip tedavi olsana. Yazık olmaz mı o ana kuzularına. Film başladığından kestiler konuşmayı. *** Kahvede outururken yanındaki masada konuşulanlara kulak verdi. Remzi kahya çok kaliteli bir ondörtlüye sahip olduğunu, koyun sürüsünü sattığı için silaha gereksinimi kalmadığını, bu yüzden ondörtlüsünü satmak istediğini söylemişti arkadaşlarına. Yerinden kalkıp yan masaya gidip selam vererek oturdu. Remzi kahyaya satmak istediği tabancayı almak istediğini söyledi. Remzi kahya O çok pahallı bir silah, ödeyebilir misin diye sordu. Para önemli değil, yeterki istediğim gibi bir silah olsun dedi. Yarın sabah seni beşli köprüde bekleyeyim. Getir silahı oraya. Bir iki el ateş ederek deneyeyim. Tutukluk yapıyor mu, hedefi iyi vuruyor mu. Eğer dediğin gibi iyi ise paranı hemen orada öder silahı alırım. Tamam dedi Remzi kahya. Ertesi gün sabah erkenden beşli köprüye gitti. Koreli Mehmet kendisini bekliyordu. Etrafta kimselerin bulunmadığına emin olduktan sonra silahı çıkarıp Koreli Mehmet’e uzattı. Mehmet silahı aldı. Evirip çevirerek dikkatle inceledi. Namluya kurşun sürdükten sonra doğrulttu. Namlu Remzi kahyanın göğsüne kilitlendi. Mehmet Yaşamak istiyorsan arkanı dön ve koş dedi. Remzi kahya Delirdin mi sen silahımı geri ver bana dediğinde, kendi silahının namlusundan gürültüyle fırlayan kurşun, ayaklarının dibinde toprağa saplandığında, bir toz bulutu kalktı topraktan. Ölüm korkusuyla titredi. Bütün gücünü ayaklarına vererek koşmaya başladı. Önce sağ tarafından bir kurşun vınlayarak az ileride toprağa çakıldı. İkinci kurşun sol tarafından geçti. Önündeki çayın yatağına attı kendini. Saklanacağı bir yer kestirdi gözüne. Sürünerek gidip yattı çalıların içine. Ölümün soğuk nefesini ensesinde hissediyordu. Her tarafı ter içinde kalmıştı. Uzun süre kaldı saklandığı yerde. Kalkıp gitmeye karar verdiğinde, bir süre çayın yatağında yürüdü. Çay yatağından çıkıp zeytinliklerin içine girdi. Ana yola çıktıktan sonra doğruca evine gitti. Yaşadığı olayın etkisinden uzun süre kurtulamadı. *** Koreli Mehmet tabancasını çok sevmişti. Ona yedek şarjör ve mermiler satın aldı. Uzun sürecek bir çatışma için gerek duyduğu kadar mermi stokladı. Otobüs durağının yanından geçerken, komşusu Fatma’yı gördü, otobüse biniyordu. Komşum Namık’ın kafasını yemişti bu kaltak diye geçirdi içinden. Gencecik bir delikanlıyı öldürdükten sonra, doğru dürüst içerde bile yatmadı kahpe. Gidip otobüse bindi. Görelim bakalım nereye gidiyor bu kahpe diye geçirdi içinden. İlin garajında indiler. Uzaktan takip etmeye başladı komşusunu. Büyük sinemenın önüne geldiğinde, elinde bir dergi ve bir demet çiçek tutan bir adama yöneldi. Adamla konuşmaya başladı. Mehmet iyice yaklaştı yanlarına. Fatma ile göz göze geldiler. Mehmet belindeki silahı çekti, namluyu Fatma’nın göğsüne çevirdi ve tetiği çekti. Cansız serildi yere. Konuştuğu adam donakalmıştı korkudan. Kaçmak aklına geldiğinde iş işten geçmişti. Sırtından yediği kurşunla yıkıldı yere. Hareketsiz kaldı. Silah seslerine koşup gelenlere çevirdi silahının namlusunu. Açılın diye bağırdı. Polis düdüklerinin sesi geliyordu. Kalabalığı yararak kaçmaya başladı. Devriye gezen polislerle karşılaştığında yön değiştirmek istedi. Ayağı kaldırıma takılıp düştü. Kaçamayacağını anladığından silahının namlusunu başına dayadı ve tetiği çekti. Beyninin parçaları saçıldı etrafa. Gelen ambulansa koydular ölüsünü. Morgda beklettiler bir süre. Ailesi Nereye isterlerse oraya gömsünler diye haber saldığından, kimsesizler mezarlığına gömüldü. Onun bir gazi olduğunu kimse anımsamadı bile, Özcan NEVRES
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |