[Bir adam ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Varlığım ile yuğalar
Öyle uçrak bencileyin]


Beni bir sabah erken aradığında Liza
İletişim izleri silik zincirden
Ses vermezken minik elcik
Olmazken ağında o son betik
Poyrazla vuracak ikiz kapısı evin
Nen beklerken sessiz ve bahçemizde kedi …

Ama sen yine de Paris’ten
Clamart’dan, Montmartre’dan
Geçmiş günlerdeki gibi güneşli
Bildik bir ezgi yollar mısın bana?

Bırak aksın sonrasız aşkımıza
Öncesiz dizgesi şiirin
Kızıl gizi soğuran Erendiz’in
Gökkuşağı açsın kösnül tenimize
Düzlemine sargısal Sekendiz’in

Ama sen yine de İstanbul’dan
Yeşilköy’den, Ayazpaşa'dan
Esrik anılı geçmiş günler gibi
O pırlanta anları anlatır mısın yine?

Ben yatarken uyur gibi
Çıplak kollarım ve ellerim
Yorgun ve dingin bir gecenin
Boğulmasına ötelemiş tinimi
Gözlerim perdelenmiş de olsa
Gizli bir rüyada göreceğim seni…

Ama sen yine de Şarköy’den
Porsuk kıyısından, Bozcaada’dan
O geçmiş, som altın günler gibi narin
Delişmen şarkılar söyler misin bana?