..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Hıdır Murat Doğan




16 Aralık 2012
Ölürsem Beni Herhangi Soğuk Bir Kaldırıma Gömün.  
Hıdır Murat Doğan
“Maraş Katliamı’nın olduğu gün ne yapıyordun?” Sustun, gözlerini kaçırıyordun, dinledin, ben devam ettim: “Okuldan gelmiştim, Annem ağlıyordu anlıyor musun? Ben, ölümle o zaman tanıştım… Birkaç yıl önce ölen dayımın cesedini göstermemişlerdi çünkü…”


:AEEA:
Bugün 5 Kasım 2007, Pazartesi. Zürih Havalimanı’nın kızıl gökyüzünden, yılın ilk kar taneleri düşüyordu. Tanrı lanetini üzerime yağdırmaya başlayalı çok zaman olmuştu ve o günden bugüne her şey siyahtı, kar tanelerinden başka…

Taksici çok konuşuyordu, ben sustum; tekerleklerin değdiği çamur birikintilerinin dingin tınısını dinledim, kar tanelerinin otomobilin sağ arka camından aşağı süzülüşünü ve otobandaki lambaların parlaklığında, alacalı ışıldayışlarını izledim.

Geçmişimle yüzleşmek istediğim, ama beceremediğim bunca yıl boyunca, birkaç yüz defa yaşadığım bu anların, hatırlatma niteliği taşıyan aynılığına birkaç küfür savurdum. Taksici anlamadı, karanlık kabinin içinde, dikiz aynasında göz göze geldik.

Otomobilden inip Limmat ırmağının kenarında birkaç sigara içtim. Kar hızını arttırmış, gelip geçen otomobillerin sayısı yok denecek kadar azalmıştı. Sis bulutlarının arasında, kentin yüksek olmayan ama usta işçilik gerektiren eski yapıları, olanca ihtişamıyla yerli yerindeydi. Taksi şoförü de yüz metre ileride...

“Gidelim mi bayım?”

Grossmünster kilisesinin önünden geçerken omzuna vurdum. Otomobil yeniden durdu. Çocuklar… Gecenin ayazına ve bütün karanlığına inat, oracıkta beyaza bulanan çocuklar… Camı açtım, temiz ve dingin havayı yine içime çektim.

Tanrı lanetini üzerime yağdırmaya başlayalı çok zaman olmuştu ve o günden bugüne her şey siyahtı; ben kaçıyordum, herkesten ve her şeyden…

Bu akşam, Grenoble’da uçağa bindiğimde, atmosferin olanca siyahlığı bütün benliğimle yüzleşmemi sağladı. Usul usul akan gecenin koynunda, o koca makine gökyüzünü yarıyor, yaşanan her şeyi bir çırpıda orta yerinden yırtıyordu.

Ümraniye Kapalı Cezaevi’nin kapısından çıktığım o günden bugüne tam dört yıl geçmişti. Sana sordum:

“Maraş Katliamı’nın olduğu gün ne yapıyordun?”

Sustun, gözlerini kaçırıyordun, dinledin, ben devam ettim:

“Okuldan gelmiştim, Annem ağlıyordu anlıyor musun? Ben, ölümle o zaman tanıştım… Birkaç yıl önce ölen dayımın cesedini göstermemişlerdi çünkü…”

İnsanlar ölüyor, gökyüzü kararıyor, uçaklar uzak gökleri yırtıyordu. Bunları unutmuyordum.

Sana son mektubumu dört günde yazdım. Birkaç şehirde, bir kaç başka otelde…

İnsan bazen yazamıyor, unutuyorum her şeyi biliyor musun?… Taksi şoförünün anlattığı hiçbir hikayeyi anlamıyordum ama dinliyordum, insan bazen dinlemeli…

Otomobilin arka camında, akıp giden yol çizgilerini uzun uzun izledim. Arkamızda kimse yoktu. Ben zaten hiçbir şeyden gidemedim, ama kalamadım da… Bu böyledir, boş taşıtların içinde kozmosun karanlık boşluğuna dalıp uzaklara gittim.

Cezaevindeki arkadaşlarım birer birer düşerken, ben kaldım. Ama kaçtım, uzağa… Sade uzağa…

Beni hapishanede ilk kez ziyarete geldiğinde sana sordum:

“Gökyüzü hâla güzel mi?

Sustun, dinledin… Boynundaki fular bir göçmen kuşun kanadı gibi süzülüyordu. Ve sen susarken boyun kıvrımların, bir kuşun inceliğinde anlatıyordu zaten, her göğün hâla güzel olduğunu…

Oraya dönemeyeli çok zaman geçti. Arkadaşlarım birer birer unuttular her şeyi… Ben unutmadım. Tanrı lanetini üzerime yağdırmaya başlayalı çok zaman olmuştu ve o günden bugüne her şey siyahtı…

Az önce; Taksici odama kadar getirdi. Kapıyı kapattım… Böyle yapmazdın. Telefonuma bir kez daha baktım. Ekranda hiçbir şey yoktu. Sandalyemin tekerlerini ellerimle ittim, dizlerimi düzeltip camdan aşağı baktım…

Onca zamanın, ve savaşın üzerine; artık beni beklememen gerektiğini düşündüm. Yaban kuşların bazen göçmen kuşlar gibi olamadığını, dönemediğini, Tanrının lanetini üzerine yağdırmaya başlayalı çok zaman olduğunu ve o günden bugüne her şeyin siyah kaldığını anladım.

Browning şakağıma soğuk metal tadı bıraktı, arkamdan bağırdın:

“Bırak elindekini, çünkü ben geldim…”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sophie Döndüğünde...
Evveliyatını Bilmediğim Tuhaf Acılardan Geçtim.
Gidenler ve Kalanların Aynı Yöne Bakması Sorunsalı.
Süreyya Bey Ölürken, Hırıltı Değil Ama Sabun Baloncukları Çıkarıyordu Ağzından.
İçinden Çocukluk Yaralarının Geçtiği Birkaç Otobüs Durağı Tanıyorum.
Büyüsün İçimizdeki Aidiyet / ve Halk Otobüslerinde İnleyen / Mihriban Türküsü.

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Freud, Beethoven ve Haydar
Umut...
Ölü Evi Fotoğrafçısı
Bu Rüya Feyk Ulan!
Hiç Bir Aşk Manipule Kabul Etmez
Ekinoks
Naçizane Fikrim, Kalmandı Ama
Biraz Uzak, Biraz Çıplak
Tertele
Doğduğu Ev İki Yüz Yıl Sonra Müze Olsun İsteği

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İçimdeki Çocuğun Enteresan Şekilde Bıngıldağının Kapanmayışı [Deneme]
Kimliği Kaybetmek, Kişiliği Kaybetmekten Zordur Vesselam. [Deneme]
Çocukluğumun Sonsuz Sayılı Günleri veya Geç Kalınmış Zamanlara Soneler. [Deneme]
Che Süper Bir İnsandı, Ben O Kadar Değilim. [Deneme]
Bir Nazi'nin Notları [Deneme]
Ya da Sen Sevdayı Bir de Yerküreye Sor. [Deneme]
Yitik Sefer Sayısı [Deneme]
Tanrım; Çok Saçma Ama, Bir Mucize Bölmeli Geceyi [Deneme]
Dandik Düşler Zamanı [Deneme]
Düş Evreninde Travma Tespiti [Deneme]


Hıdır Murat Doğan kimdir?

Yazın-Çizin işlerine meraklı bir yazıcı / ama yazar değil.

Etkilendiği Yazarlar:
Beckett.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hıdır Murat Doğan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.