..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Hıdır Murat Doğan




6 Aralık 2012
Yitik Sefer Sayısı  
Hıdır Murat Doğan
"E çok sevince bişey olmuyor demek ki..."


:ADCF:
“Sonra benim uçağım kalktı… Atmosferin ortasında düşündüm: Her şey nasıl bitiyor? Nasıl yabancılaşıyor insanlar? Hiçbir şey olmamış gibi. Birlikte yemek yer miydik? Nerelere giderdik? Şakalarımız nasıl şakalardı? Kavgalarımız? Sesi nasıldı sesi? Unutmak degil, başka bir şey bu.”
Cemal Süreya, Günler-84.gün
Hiç havalimanlarında zihninize sakladığınız, dedektörlü kapıların hepsinden geçirmeye çalıştığınız öpüşmeler oldu mu sizin? Benim oldu.
Böyle şeylerin, hep kıytırık Anglosakson filmlerinde olduğunu zannederdim. Ama değilmiş.
Bizim evde, hep kanal değiştirilmiştir böyle zamanlarda. Muhtemeldir ki, bir başka kanaldaki herhangi bir kovboy filmi, öyle anlar için vazgeçilmezdir. Çünkü; ne başroldeki kovboy, ne de yerli; sevgililerini havalimanlarında öpmez, öpmeyecektir. İşin doğasına aykırı olması bir kenara dursun; kabile, kovboy ve oturan ayı, aşklarını tozlu mahallenin ilerisinde, kaktüslerin orada, gözlerden uzak yerlerde yaşamaktadırlar.
Ve evet diyordum ki ben; eğer bir filmde, herhangi bir Katolik papaz değilseniz, mutlak suretle, bir öpüş tadı bırakmışsınızdır, şehrin bütün limanlarında…
Gemili gemisiz bütün duraklar, kendi çapında hüznünü biriktirir belki, ya da sevincini ben ne bileyim. Lakin bildiğim bir şey var ki, umut konusunda da ana karaktere yardımcı olabilecektir.
Benim de öyle oldu işte. Fırtınalı bir havada, yalpalayan uçağın içinde, saçma sapan sırıtıyordum. Daha iki gün önce, o şehre bu demir yığınının aynısıyla gelirken, güneşli ve mavi gökyüzünün enginliğinde, bir sağıma bir soluma bakarak, umarsızca müzik dinleyen yol arkadaşlarıma kaçamak bakışlar atıyordum:
“E kemer böyle takılınca bişey olmuyor demek ki…”
Mide bulantım, sağır eden ıslık, infilak etmeye hazır kulak zarlarım, tek hatırladığım bu. Uçağın yere değdiği anda uyandığımı saymazsak eğer, iki gün önce ilk uçak yolculuğumda zihnimde kalan tek an, tek anı, sade bu.
Ama şimdi, karanlık gökyüzünün orta yerinde, fırtınayı delip geçen bir makinenin içinde sol koltuklardan birinde, camdan dışarı bakıp sırıtıyordum, Gökyüzünde kıyamet kopuyor, pilot rötar yapabileceğimizi söylüyor, şimşekler ellerimle uzanma mesafesinde karanlık bulutları aydınlatıyor, boş koltuklar sallanıyor, üstümdeki lamba cızırdıyor, belki gaz maskeleri kafamın üzerine düşmek için hazırlık yapıyordu ama, ben sadece sırıtıyordum.
Zaten hep öyledir, ben hep böyle şeylerin kıytırık Anglosakson filmlerinde olduğunu düşünerek, babam değiştirmeden erkenden anlayıp kanalı değiştiriyordum ama, daha yarım saat önce, turnikeden döndüm, seni tuttum, sarıldım, öptüm…
Maria Puder öldü mü bilmiyorum ama, kendisi şehrin limanlarını en iyi bilenlerdendir, gemili gemisiz…
Oysa ben o gece, o havalimanında kalorifer peteğine yaslanıp; “Saçlarımı kızıla mı boyatsam bilmiyorum ki?” dediğinde, o uzun saçlarının arasından takım yıldızları seçebiliyor, ter kokunu dedektörlü kapıdan geçirebilmek için muhteşem üstü planlar yapıyor, bakamadığım gözlerine kaçamak bakışlar atıyordum…
Zaten hep öyleyimdir. Ben hep umarsızca hayatın ritmini yakalayanlara imrenirim, kaçamak bakışlarla izlerim:
“E çok sevince bişey olmuyor demek ki…”
Gökyüzünde göremediğim yıldızlara, kapıdan geçişimin haklı gururu adına umarsızca sırıtmam bundandır…
Çok sonradan, yani en son o şehre geldiğimde, otogardaki soğuğa, peşimde dolanan parfüm satıcısına, ve ölüp ölmediğini bilmediğim Maria Puder’in şehrin limanlardaki gemili gemisiz bütün anılarına inat, otobüsün bagaj kapağının birine yaslanıp düşündüm:
“Her şey nasıl bitiyor, hiçbir şey olmamış gibi…”
Sonra otobüs geceyi yırttı; karların ve soğuk şehirlerin, ışıkları bir bir kapanan siyahlığından, kızıl gökyüzünün altından, buzlu yolların yazık atılası asfaltının görünmeyen, bilinmeyen acılarının üzerinden geçti. Birkaç çiğ tanesine dokundu, mola yerlerinin o sonsuz hüznünden geçti ama, her şey bitiyordu işte, hiçbir şey olmamış gibi…
Şimdi o gün biten her şeye, öpüşmelerde kanal değiştiren tüm babalara, gemili gemisiz bütün limanlara, Maria Puder’e, Milena’ya, Cemal Süreya’yı onursuzlaştıran bütün güzel kadınlara, kaktüslerin arkasında kalan kovboylara, hikayeme gerekli gereksiz girip çıkan bütün parfüm satıcılarına ve seslerini titreten yavşak pilotlara inat diyorum ki ben;
Düşlerim ve kaybettiklerimin arasında kalan boşluğa, bir Boeing 737 rahatlıkla park edebilir…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
İçimdeki Çocuğun Enteresan Şekilde Bıngıldağının Kapanmayışı
Tanrım; Çok Saçma Ama, Bir Mucize Bölmeli Geceyi
Bir Motto Gibiydi Bakışın, Bir Arka Kapağı Kapatmak Gibi Gittin Sen Oysa…

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kimliği Kaybetmek, Kişiliği Kaybetmekten Zordur Vesselam.
Çocukluğumun Sonsuz Sayılı Günleri veya Geç Kalınmış Zamanlara Soneler.
Che Süper Bir İnsandı, Ben O Kadar Değilim.
Bir Nazi'nin Notları
Ya da Sen Sevdayı Bir de Yerküreye Sor.
Dandik Düşler Zamanı
Düş Evreninde Travma Tespiti

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Freud, Beethoven ve Haydar [Öykü]
Sophie Döndüğünde... [Öykü]
Umut... [Öykü]
Ölü Evi Fotoğrafçısı [Öykü]
Bu Rüya Feyk Ulan! [Öykü]
Evveliyatını Bilmediğim Tuhaf Acılardan Geçtim. [Öykü]
Hiç Bir Aşk Manipule Kabul Etmez [Öykü]
Ölürsem Beni Herhangi Soğuk Bir Kaldırıma Gömün. [Öykü]
Ekinoks [Öykü]
Naçizane Fikrim, Kalmandı Ama [Öykü]


Hıdır Murat Doğan kimdir?

Yazın-Çizin işlerine meraklı bir yazıcı / ama yazar değil.

Etkilendiği Yazarlar:
Beckett.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hıdır Murat Doğan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.