Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Bitki kökünün topraktaki suyu ve gerekli besin maddelerini bünyesine katması, fiziki bir olay... Topraktan alınan suyun, gövde içinde ilerlemesi, güneş enerjisi ile harmanlanması, yani fotosentez, yine fiziki olaylar... Bu süreçte, meydana gelen karmaşık olaylar, ilkel bir süreç... Doğanın bir parçası olan ve % 70’i su olan insan, karmaşık bir yapıya sahip, ama özde ilkel bir canlıdır. Toplumsallaştığı oranda insandır... genlerinde tüm ilkel davranışları taşıyan, ancak toplumsallaştığı oranda gelişmiş bir canlıdır. TOPLUMLARIN DURUMU Toplumlar, insan bencilliğinin örgütlenmiş halidir. Fizik yasaları değil, ortak yararlar ve toplum düşüncesi hakimdir. Bütün insanların, ortak hareket etmesi, ortak düşünmesi, toplumların, doğanın yararınadır. Ancak 5 parmağın beşi bir olmadığı gibi, insan genindeki ilkel tutkular, bulundukları ortama uygun olarak, değişik şekiller alabilir. TÜRKİYE’NİN SORUNLARI Bir ülke, zenginlikler içinde yoksul kalabilir mi... İlkel tutkuların kontrolünde olursa, asalak dediğimiz yabancı ajanların saldırısında olursa, canlı organizma, yabancı hastalık yapıcılar , yabancı virüslerin kontrolünde olursa, sorunlar bitmez. Ülkemizde, Türk, Kürt, Ermeni, Arap... gibi sorunlar var mı.... Pasta dilimler gibi bölmek arkasında gizli hesaplar taşır... İnsan hakları, özgürlük, eşitlik, savunulabilir, savunulmalıdır. Ancak, bu ideal kavramlar, bir topluma saldırmak için kalkan olarak kullanıldığında , evrim geçirmiş bir saldırı silahı olabilir. Türkiye’nin sorunları, Türkiye’de çözülür... Bunun farklı bir seçeneği yok... NUTUK VE ATATÜRK’Ü BİLMEK Ezberlenmiş ve önyargı içeren bilgi, duygu ve propagandayı bir yana koyup, bilim ve fen yardımıyla olayları çözümleyelim. Bu yazıyı yazan arkadaşımız, Atatürk hayranı... O sigara içiyordu diye, ben de sigara içmiyorum. Olayın özeti bu... YABANCI Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Şu farkla ki, istiklâli için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur. (Nutuk’dan) PROTESTO 16.3.1920 İstanbul'da İngiliz, Fransız, İtalyan Siyasî Temsilcilerine, Amerikan Siyasî Temsilcisine, Bütün Tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına, Fransa, İngiltere, İtalyan Millet Meclislerine verilmek üzere Antalya'da İtalyan Temsilciliğine Millî bağımsızlığımızı temsil eden Meclis-i Meb'usan da dahil olmak üzere, İstanbul'da bütün resmî daireler, İtilâf Devletleri'nin askerî kuvvetleri tarafından resmen ve zorla işgal edilmiş ve millî dâvâ uğrunda çalışan birçok vatansever kimsenin de tutuklanmasına teşebbüs edilmiştir. Mustafa Kemal(Nutuk’dan) OLTADA BALIK dost ve müttefik yardımlarına yön vermek için Türkiye"ye gelen bir iktisatçı olan Thornburg, Karabük Demir Çelik Fabrika"sının tasfiye edilmesini isteyen bir rapor hazırlar. Zaten o dönemde , dost ve müttefiklerimiz lokomotif imal etmek üzere kurulacak fabrika için istenen krediyi vermez. Buna paralel olarak Türkiye"de makine, uçak ve dizel motor üretme projeleri de dost ve müttefiklerin baskısıyla askıya alınır. Önüne ket vurulan çalışmalar hiç şüphesiz projelerden ibaret değildir. 1948"de Ankara"da Gazi Orman Çiftliği"nde faaliyete geçen uçak motoru fabrikası, dost ve müttefik baskısıyla üretime son verir. Petrol kralı Nelson Rockefeller, o dönemde dost ve müttefikimizin Türkiye"ye yaptığı dış yardımlar için şunları söylemektedir: "Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim: Genişletilmiş ekonomik yardım, örneğin Türkiye"ye bazı durumlarda düşünülenin tersi bir sonuç verebilir, yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri planları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere doğrudan doğruya ekonomik yardım da yapılabilir, ama bu bize bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olabilir". SINAV Efendiler, dünya sınav meydanıdır. Türk milleti, bunca yüzyıllardan sonra yine bir sınav, hem bu defa en çetin bir sınav karşısında bulunduruluyordu. sınavda başarı sağlamadan bize karşı lûtufkârca davranılmasını beklemek doğru olabilir mi Biz büyük bir ciddiyetle dünya önünde vereceğimiz sınava hazırlanırken, bir yandan da yabancı gözlemcilerin durumlarını ve bizim için neler duyup düşündüklerini gözden uzak tutmamayı her zaman yararlı buluyorduk. Bu maksatladır ki, bildiğiniz gibi, önce Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'i daha sonra da İçişleri Bakanı olan Fethi Bey'i Avrupa'ya göndermiştik. İstanbul üzerinden Avrupa'ya gidecek olan Yusuf Kemal Bey'e, İstanbul'la ilgili bazı özel görevler verilmişti. Yusuf Kemal Bey, İzzet Paşa ve arkadaşlarıyla ve eğer gerçek bir istek ve dilek olursa Vahdettin ile de görüşecekti. Vahdettin'in, Büyük Millet Meclisi'ni tanıması, İzzet Paşa ve arkadaşlarının bizim çizdiğimiz hedefe doğru yürümeleri gereğini teklif edecekti. Yusuf Kemal Bey, İstanbul'da aldığı talimat çerçevesinde hareket etti. Fakat, ne yazık ki, İzzet Paşa ve arkadaşları kendisini oyalayıp aldatarak Padişah'a bir müracaatçı imiş gibi götürdüler. İzzet Paşa ve arkadaşları bununla da yetinmeyerek, Yusuf Kemal Bey'in Avrupa'daki teşebbüslerini karıştırmak ve güçleştirmek için, İzzet Paşa'yı Yunan işgali altında bulunan yerlerden geçirerek, Yusuf Kemal Bey'den önce Paris'e ve Londra'ya gönderdiler. İzzet Paşa, bu yolculuğunu son dakikaya kadar gizlemiştir. Yusuf Kemal Bey'in Paris ve Londra'da yaptığı görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Yalnız şu anlaşıldı ki, İtilâf Devletleri'nin Dışişleri Bakanları yakın bir zamanda toplanacaklar ve bize barış tekliflerinde bulunacaklarmış. Anadolu'nun boşaltılması ilke olarak kabul edilmiş ise de, konferans görüşmeleri sırasında savaş başlarsa, barış teşebbüsleri sonuçsuz kalacağı için Yunanlılarla bir ateşkes anlaşması yapmamız gerekirmiş. Bu hususu Yusuf Kemal Bey'e söyleyen Lord Curzon 'a Yusuf Kemal Bey, konferansın önce Anadolu'nun boşaltılmasına karar verip, bize ve Yunanlılara bildirmemesinin ateşkes anlaşmasından daha etkili olacağını söylemiş. Lord Curzon, ateşkes üzerinde direnmiş ve bunun hükûmetimize bildirilerek alınacak cevabın kendisine verilmesini istemiş. (Nutuk’dan) SAVUNMA HATI Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır . Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur.» İşte ordumuzun her ferdi, bu sistem içinde her adımda en büyük fedakârlığını göstererek ve düşmanın üstün kuvvetlerini yıpratıp yok ederek, sonunda onu, taarruzuna devam güç ve kudretinden yoksun bir duruma getirdi. Muharebe durumunun bu safhasını sezer sezmez hemen özellikle sağ kanadımızla Sakarya ırmağı doğusunda düşman ordusunun sol kanadına ve daha sonra cephenin önemli yerlerinde karşı taarruza geçtik. Yunan ordusu yenildi ve geri çekilmeye mecbur oldu. 13 Eylül 1921 günü Sakarya ırmağının doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günler de dahil olmak üzere, yirmi iki gün yirmi iki gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi yeni Türk devletinin tarihine, dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan muharebesi örneği kaydetti. Saygıdeğer Efendiler, Başkomutanlık görevini fiilen üzerime aldığım zaman, Meclis'e ve millete mutlaka başaracağımız yolundaki kesin inancımı arz ve ilân etmekle ve bu inancımı, varlığımın bütün haysiyetini ortaya atarak gerçekleştirmekle ilk manevî görevimi yapmış olduğumu sanırım. Ondan sonra, önemli maddî görevlerim de vardı. Onlardan biri, savaş ve muharebe karşısında millete aldırmaya mecbur olduğum durum idi. (Nutuk’dan) MADDİ VE MANEVİ SALDIRI Düşman Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddî ve manevî saldırıya geçmiş onu yoketmeye ve paylaşmaya karar vermişlerdi Padişah ve halife hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor hükûmeti de aynı durumda. farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta... ordu, ismi var cismi yok bir durumda. komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul... Kasım 09 (Nutuk’dan)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |