"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
kalabalık bir kasabada şerifi zehirleyen at kaçarken nallarından birini düşürmüş. ve dünyamıza hafif dozda öksürmüş o nal kime uyarsa şansına savcı atayıp hayatını kutsayacağız sözde bir heyecandan gözde bir izbeye kaçıp ağızlarımızı açacağız. suç işlemeye meyilli tümceleri kanatıp başımızı eğerek yere çarpan nalın sesi kulaklarında küpeyken hala asyalı arıların, kanat çırpan bir zamanda, balın özünü, anın özüne çalıp kaçacağım aranızdan. ve tatlıya bağlayacağım asrı bir nevi nalları dikip öyle röntgenleyeceğim geçmişimden gelmişimi. kuyruk yaralı bir düşün burkulan bileğinden kayarak ve gelmişime geçmişime söverken birazda hüsrana uğrayarak hayat tek bi vuruşluk ve tek bir vuruşla açıklanamayacak kadar çok tekme yemiş bir yuvarlanım biçimidir. algıları açan şey çoğu kez acı ama çoğu kez de hayatın hazzı ve "dahi" anlamıdır. yani sevme biçimidir. -insan doğarak ilk tokatı atıyor yaşama. yaşam zamanla tokatlıyor adamı- süreçlere alışmak değil süreçleri anlamak şiarıyla sürünebilmekte güzel beş tazının üç kuruşluk dergahında tatlı dilli bir yozluğa terkettiğim amacımın arkasından konuşup kınadım kendimi hünerin alnına çivisiz çaktım o on bir leşi.. ki biri de bendim. ben en erken ölendim hey öl ironik fahişe! diyen bir dini yetimden geri aldım haysiyetimi. bu intiharla .. mahrumiyeti, mahremiyet sanarak meme uçlarını kederle yalayan kuzu, sürüden ayrıldığında uçurumu fark etti. akıl yası,akıl yaşınının yanaklarından sıkıp ömür haneme bir ölümsüz ekledi geveze dilim yumrukluyor bak hücresinde bir şiirin her bir heceyi ve ben silah sesleriyle bir olup garip trajedimin fiiline zerk ediyorum anksiyetemi. artık yüksek sesle gülümsüyorum örneğin tipsiz bir hapishanenin duvarlarını yeni baştan çizerek ambargoda bir yaşamın sırçadan aynaları, hepimizi biraz daha iştahlı gösteriyor ve ardından kaslı bir haziran sıcağı sarıyor etrafı okyanusa kaçarken susuzluktan ölüyoruz kurulması beklenen bir kaç cümlenin belkili, yadalı,radarlı ünlemlerin erkenden sonunu getirmek için ölüyoruz "bir at,dört nal,sekiz kahkaha" diyor sonra bir ermiş doksanların başında. noksanların sonuna doğru. nispi disiplinde bir rekora koşarken insan cezaya kalıyorum seksenden dönen sivri uçlu ve naif bir cetvelle ellerime vuruyorsunuz yetmişlerin ortası ya da seksenlerin başında başı sonu aynı tarih aslında.. çok dinlemiş gençler yıllanmış hikayeleri o yaşlı dudaklardan ve yılları karıştırıp eyer yaşıyla kendi tarihlerinin sırtına binmiş.. bu durumda silip suretimi tüm kutsal kitaplardan bana ait olmayan bir avuç toprakla öpüşeceğim kıstırıp kirpiklerimi,zamanın göbeğinde dövülerek darbe olup yaşım gökten başınıza düşene dek üstelik
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gülbahar Karakoç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |