..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > Gülbahar Karakoç




24 Temmuz 2012
Protez  
Gülbahar Karakoç
bu bir tür tanıtımmış


:AGIB:
Yakalandığında aklından ilk geçen neydi acaba,günlerdir bunu düşünüyorum. Ben değildim bundan eminim.Günlerdir düşünüyor olmamın tek sebebi de bu. Aklından geçen kişi kimdi.

biraz dolaşmaya çıkmıştım sadece ve siren sesleri doğum çığlıkları gibiydi. siren seslerinden hoşlanmam, bana kaybettiklerimi anımsatıyor.

Elleri kelepçeli bi sincap yavrusu gibi görünüyordu uzaktan. Kulaklarımı kapattım ve gözlerimi. Her şey bittiğinde hala aynı yerdeydim, hala kulakları kapalı, hala gözleri bağlı ve kim dokunsa tıslayacak gibiydim. garipti. tıslamayı her zaman garip bulmuşumdur.

içine eril kaçan bir dişi ya da nane aromalı bir ten gibi,varlığımı karıştırıp aklımı açmak için bir anahtar aradım.
sonra saklandığım yerden çıktım. biraz unutup,biraz hatırladım.lambalar kapandığında ve ses kesildiğinde gözlerimi kapadım. karanlığı sınayıp geceyi avuçladım. tokat attım yüzüme,canım hiç yanmadı. hissetmiyordum. hissetmediğimiz anlar olurdu.


bir an yanıma geldi.
soluk tenli sayılabilirdi.Çıplak sırtının üzerinden aşağı akan ter damlaları,slogan gibi çarptı dudaklarıma. konuşmak istedim. okuduğum eski bi kitaptan fırlamış gibiydi. bir tarafı işçi bir tarafı post modern graffiti.çizmek istedim. yunan mitolojisinden kız kaçıran bir doğu berlin’li gibi bakıyordu..Ensesinden aşağı süzülen uzun ve gür sayılabilecek saçlarının dibine çadır kurdum bir süre..geleni gideni izledim. dipleri ıslanmıştı,girdiğim bu kıllı çekmeceden çabuk sıkılmıştım. dışarı atladım.az daha bit sanıp öldürecekti beni.

Parfüm kullanmıyordu. Tuzlu suyun kokusuna kendi ten kokusu,kendi ten kokusuna benim ten kokum...birleşen ten kokuları indirime girdiğinde kapış kapış gidecekti..daha şimdiden dışarda toplanacak leş kargaları ter kokusu biriktiriyordu.
gideceği zamana hazırladığı meşinden zeminin üzerinde oturmuş ince boynuna, ince boyutlu ilahiler dolduruyordu.
ilk defa o gün ağladık. gırtlağımıza İsrafil kaçmış gibi ağladık..

günler geçer. günler geçerken uğrar ve
anatominin bir parçası olmaya meyil etmiş pütürlü beyin tanrının arazisinden delilik diplomasını çalar.


yerde yaşıyordu.en yerde yaşıyordu. gezegenler arası takılıp,korsan taksicilerle kodein sancılı rüyalar görüyordu.

tek gözünü kapatıp pencereyi araladı.. sokak eksilmese de,ıssızlaşmıştı.

bu bir şeyi anlatmaz. iki şey için fazla küçük, üç şey için fazla geveze..biliyorsun devran, aklını pazarlayan her insan hile yapabilir bazen..


camdan düşer gibi uyandım sonra. biri daha eksilmişti. onunla ilk kez ağladığımız gecenin üzerinden çok zaman geçmişti.beyazlar içindeki odam sessiz,odanın dışında nöbet tutan hemşire tutarsızdı..
uyanmıştım.
hala aynı yatakta..
hava aydınlanmış sadece.
genital heyecan
parmaklarını içine doğru batırdığında,
ucuna bulaşan telaş
geriye doğru saymaya başla
kanla karıştığında alt yazı kaybolacak
ve sufleler ekonun kollarında
ilk çarpışma diyebilirsin
yüzündeki derin çizikten seken kız çocukları
kıyafetleri yok gibi
gözleri idrar eskisi

sarının hakimiyetine teslim edilmiş tüm dilek ağaçları
anlatmak istedi!
dilinin dönen yerlerine taş bağlayıp
yerin dibine yolladılar

zehir keskindir
ahtapotları doğrayabilirsiniz
okyanusun sınırında
bir balinaya binip kaçırabilirsiniz aklınızı

herkes mantıklı cümleler peşinde
hikayeler toplayıp özgeçmiş yaratıyorlar
kitabın arkasını okuyan çok beğeniyor
kapağı kaldıran pişman...
bu yüzden ortasından başladım hayatın
Ruhsal sorunlarda psikoterapi ve medikal tedaviler:
tel:987675443627272625
aranan sese ulaşılamıyor lütfen telin direğine selam söyleyin..
o’nu özlüyorum.
taburcu olduğumda tasfiye ettim aklımı
şimdi aklı başında bir hikaye anlatabilirim belki.
dinleyin!


sağ gözünü tecavüzden içeri girdiğinde kaybetmiş. şırınga sokmuşlardı diyor gülerek.sesi alabildiğine heyecansız. pat diye çıkarıveriyor protez gözünü,belli bir süre eline alıp dans ediyor.o dans ediyor fakat benim başım dönüp durmaktan yorgun.. tecavüzden mi yattın yani diyorum ayaklanmış tüylerimi yatıştırmaya çalışırken. sesimin hiddetten titremesini fark etmiş olmalı ki açıklama yapmaya başlıyor. yok be canım tecavüz etmedim ben,kızın babası öyle söyletti ama . yaşı küçük müydü diyorum.17 yaşındaydı haspam diyor. benim anam 16’sın daydı evlendiğinde. babamda mı ona tecavüz etti yıllarca yani. saçmalama diyorum. saçmalamayı kes ve doğru dürüst anlat ne bok yediğini. gözlerime bakıyor. birine tecavüz edebileceğime inanıyor musun gerçekten diyor. ben herkesin tecavüze uğrayabileceğine inandığım kadar herkesin tecavüz edebileceğine de inanıyorum diyorum.bunu söylerken sesimi biraz içime çekiyorum..
sinirliyim. yaptığı ya da yapmadığı bir şeyin suçlusu..sevmek ve sevişmek aynı sayılmıyor malesef.
ben severek seviştiğim için özür dilerim diyor. yüzünü yumrukluyorum, bana neden vuruyorsun,senden önce birini sevdiğim için mi.?sevişmenin yaşını bilmiyordum diyor ama sike sike öğrettiler. kolay mı sanıyorsun diyor. tecavüzün adını da ben takmadım diyorum dilerim sike sike öğretmezler bana da.yüzü buz kesiyor. kapatalım bu konuyu derken gözünü yerine takıyor.
bu konu asla kapanmayacak ikimizde biliyoruz. acıyı erteler gibi sohbeti de erteliyoruz.


yurtta büyümek çokta koymadı bana diyor,insan herşeye alışıyor ve alıştığı şeylerin dışındaki herşey garip gelmeye başlıyor bi zaman sonra.o an, ona sevgiyle ama söylenerek hazırlanan akşam yemekleri kadar uzak olduğumu anlıyorum.yaşlı anasının fotoğrafına bakarken hafif ölçekli bi off sesine teslim ediyor dilini.lehçesi yalnız bir monologtan geçerken soru işaretlerine takılan biri kadar yavaş ilerliyor zaman . gözlerinde ilk defa insanı andıran bi bakış yakalıyorum ama insana yakışmayan bi merhametin gölgesiyle perdeleniyor. anlamaya çalıştıkça ölür bize benzerler deyip kendimden kaçıyorum oysa ona tutsağım.

onu dinledikçe insana dair ne varsa nefret ediyorum.her sevgi sözcüğü modası çabucak geçen bluzlar kadar ucuz geliyor.soyunmak istiyorum. elimdeki ayranı yere boşaltıyorum martıların ayrandan hazzetmediğinden haberim yok, meğer hepsi elimdeki simitin peşindeymiş.her veda fazlaca abartılan bir düello ve şanlı şövalyeler martının kanatlarından süzülüp içimi kesiyor. ...buzul dağının eriyen tarafında bale yapan bir penguen kadar komik göründüğümü biliyorum onun gözünde yani görebilen tek gözünde.

yinede asla gülemeyeceğimizi ikimizde biliyoruz...
mahkemeye çıkmadan son defa beni görmek istediğini söylüyor. ceza almassın değil mi dediğimde büzüşen ağzını hafifçe dudaklarıma kitliyor. kaç sene yattın şimdiye kadar diyorum,beş ayrı suçtan tam 8 sene diyor...kayıp senelerini çıkarıp tozlu kimliğinden kalan dakikaları saymaya başlıyorum.yine eksilecek zaman.cinayet kadar çekici bir gecenin koynunda pişti atmaya başlıyoruz..yerde kırık bi bacak ve protez bir göz. bu el seni mahvettim diyorum..
tüm bunlar olurken işlediği diğer suçlardan hiç bahsetmeyeceğimizi ikimizde biliyoruz..
ellerinde kelepçeyle götürülürken görüyorum en son karede onu..tutuklama kararına şaşırmış bi hali yok üstelik....

kapıda ağlayan yaşlı kadına yaklaşıp bu defa neden içeri giriyor diyorum utanarak.gasp diyor...oğlunun davalarını saymaktan yorulmuş bir hali var ve hatta ağlamaktan ama annelik işte ağlama mesaisi hiç bitmeyen ve her kapısı ücretsiz izinlere açılan bitmez bir çile.izin vermeyecektim diyor. neye diyorum.
evlendiği adam istemediği için yetiştirme yurduna vermiş Devran’ı. kendini affedememiş ve cezasını ödediğini düşünüyor.ikimizde fazlaca bedel ödedik zaten diyor oğlunu izlerken. elini tutuyorum orda ne işim olduğunu düşünürken. neyse ki tineri bıraktı artık diyor...neyse ki diyorum. ÇOK ŞÜKÜR diyor

oysa oğlunun hayatını sadece gördüğü halüsinasyonlara hapsettiğini ikimizde biliyoruz...
savcılığa varmamıza 15 dakika var..kapıdaki aramadan sonra asansörün önünde ne diyeceğimizi düşünüyoruz. şehir dışından geldim bıla bıla...bugün dönücem bıla bıla sadece 5 dakika görmez miyim bıla bıla.savcıyla karşılaştığımızda şaşırıyorum..buz gibi bir surat bekliyordum galiba..gülen gözlerinin olabileceğine ihtimal vermemiştim hiç ama gülen gözleri yetmiyor ve benim öne sürdüğüm hiç bir bahane de işe yaramıyor.üsküdar adliyesinden çıkarken Devran’ı en iyi ihtimal 8 ay sonra görebileceğimi artık biliyorum..
aklımın raydan çıkan tarafını traş ederken kestiğim parmağımı emiyorum..kanın tadı çok olağan..rengi çok olağan yaşadığım kriz çok olağan....Devran olağan dışı

devrelerine sinir krizi kaçan biblo bebekler kadar cansız ruhumla çalacak bir kapı arıyorum.umarım hiç kimse açmaz,umarım dışarda kalırım diyerek üstelik. dışarıda kalmanın dışlanmaktan farkı şudur. genellikle kendi istediğiniz yerlerde olmak için sizi istedikleri yere hep geç kalmanızla ilgilidir dışarıda kalmak. dışlanmak ise herkesten önce gittiğiniz bir yerde herkesten sonra bile sizi kabul etmeyecek insanları ikametgah adresi olarak göstermenizle ilgilidir.

E tipi hapishanelerin F tipi hapishanelerden daha yakışıklı olduğunu düşünüyorum sonra estetiği ters dönmüş zihnimin kulağından tutup tüm anıları dışarı atıyorum.dışkıdan bir ev bile iyi ihtimalli bir hamle sayılabilir titiz bir kedi için ama benim en iyi ihtimalim sesinin çeperinde top sektirip duracak bir dünyalı olmak.

tabladaki zıvanaları sayıyorum,yaşadığım mastürbasyonları sayar gibi..tatminsiz bedenimi parçalamak geliyor içimden ama onun yerine A4 kağıtlardan gemiler yapıyorum.tayfası rutubetten çürümüş bir kaptan ne kadar başarabilirse karada yüzmeyi bende başarabilirim unutup gitmeyi..
gözlerim kapanıyor..kaldı 8 ay ..hala kalan 8 ayla birlikte. ...
kaçalım..

Hastanenin önünde bir sigara yakıyorum. uyuşan alın yazıma bakıp eve gittikten sonra ne yazacağımı düşünüyorum
bir dip notla başlayarak.
lakabı oscar’dı ama yaşadığı şeylerin ona verilen bir ödül olmadığı kesin. senaryonun defosuna sığınıp yönetmeni öldürmek geçiyor içimden..katil olmak kime yakışmaz ki ..
sonuç olarak Devran’ı beklemeyeceğimi hepimiz biliyoruz...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yeraltı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yazınsal Ayinler ve Bir Yalnızlık İçin Ön Görüşme.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Blanch [Şiir]
Kiremit Sarısı [Şiir]
Afazi [Şiir]
Zeus'u Beklerken Kahve Falı [Şiir]
Uzay Pollyannası [Şiir]
10 Baht Bir Kara Bahtlı Ediyor. [Şiir]
Akustik Ataksi [Şiir]
Sil İn Dir [Şiir]
Dolly Zoom [Şiir]
Böcek [Şiir]


Gülbahar Karakoç kimdir?

kendimi uygun bir yolla tanıtabileceğimi sanmıyorum aslında bunu deneyebileceğimi de sanmıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
edebi edepsizler


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gülbahar Karakoç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.