"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Türkiye Cumhuriyeti, temelinde Müslümanlık olan bir devlet değil, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan laik, demokratik bir devlettir. Devletin temel taşında bu vardır. Ülkemizde din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Devletimiz Müslüman bir devlet olsaydı, meclise ve okullara yalnız türbanla girilmez, Cumhurbaşkanlığı makamına da İran’da olduğu gibi sakallı, cüppeli bir adam oturabilirdi. Devletimizde kamu alanlarına dini eğilimi belli eden takılarla girmek yasaktır. Çünkü devlet her dine -ve dinsizliğe de - eşit şekilde yaklaşmaktadır. Çünkü insanlar dili, dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun yasalar önünde eşittirler. Konuya tek taraflı baktığımı sananlar varsa bu doğru değildir. Diğer taraftan bir örnek vereyim. Rusya’da sosyalizm varken o ülke laik bir devlet değildi ve dini baskı altına almıştı. Dini ve dindarları taciz ederek ortadan yok etmeye çalışıyordu. Laik bir devlet olan Türkiye böyle davranmadığı gibi, burada ibadet özgürlüğü olduğu için kişilerin dini inançları da güvence altındadır. Bundan başka Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında uygulanan kıyafet devrimi bugün uygulanmamaktadır. Bireyler sivil yaşantılarında istedikleri gibi giyinmektedirler. Herhangi bir baskı yoktur. Bana göre de normal olan budur. Türkiye’de din çatışmaları da, mezhep çatışmaları da yoktur. Çünkü laik bir devlet olan Türkiye, beyin yıkama amacı gütmeyen, devleti yıkmaya çalışmayan, bu konuda bir faaliyet göstermeyen bütün dinleri ve mezhepleri güvence altına almıştır. Laiklik ilkesi dindar olanlarla dindar olmayanların, Müslümanlarla gayrimüslimlerin barış içinde yaşamasını sağlamaktadır. Türban dini bir sembol müdür yoksa dini olmayan bir sembol müdür? Türban takan birinin dini inancı dışarıdan bakıldığında anlaşılır mı? Size saçma gelen bu sorunun yanıtı türbanın neden kamu alanlarında takılmaması gerektiğinin yanıtıdır. Özgürlükler yanlış anlaşılıyor. Özgürlük istenen yerde istenen şeyi yapabilmek, istenen şeyi giyip, takmak değildir. Kişisel olarak hiç kimse hiç kimsenin giyimine kuşamına karışmamalıdır. Ancak bu kural kamu alanları dışında geçerlidir. Kamu alanlarında türban takılmasının yasaklanması özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelmez. Ancak takılması laiklik ilkesinin delinmesi anlamına gelir. Askerlikte üniformadan başka bir şey giyerek askerlik yapılabilir mi? Takım, kravat veya kot pantolonla içtimaya çıkan asker gördünüz mü? Askerlikte nasıl bir üniforma giyileceği kesin olarak belirtilmişse, kamu alanları için de askerlikte olduğu gibi aynı şekilde giyim kuşam kuralları konmuştur. Oralarda da isteyen istediği şekilde giyinemez. Madem öyle, Müslüman olmayan milletvekilleri de göğüslerinde haç, başlarında takke ile meclise gelsinler. Bireyler ancak özel yaşantılarında istedikleri gibi giyinebilirler. O zaman bile sınırsız özgürlük yoktur. Örneğin sokağa çıplak çıkılamaz. Balkona bile değil çıplak atlet donla, bikiniyle, mayoyla çıkmak sorun yaratabilir. Laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyetinin temelinden sökülebilirse, o zaman kamu alanlarında türban takmak da serbest olur. Ancak laiklik ilkesi kalkınca devletin yönetimi nasıl olur, onu düşünmek istemiyorum. Bu bakımdan sürekli olarak türbanı gündeme getirmek, yasaları zorlamak, sonunda herkes için ve Türkiye için zararlı sonuçlara yol açabilir. Buradaki sözüm türbanın takılmasını gerçekten demokratik bir hak olarak görenler için. Yoksa bu konuyu kaşıyarak devletin temeline dinamit koymak isteyenler için değil. Ben size mükemmel olanı, olması gerekeni söyledim. Uygulamada başka türlü olabilir. Orasını bilemem. Kendinize şu soruları sorun: Güçlü olan güçsüz olanı ezmeli mi? Yoksa güçlü olan da güçsüz olan da birlikte, barış içinde yaşamasını öğrenmeli mi? Burada söz konusu olan aynı bir ülkede yaşayan insanlar. Şimdiye kadar olanları karışıklık diye nitelemiyorum. Ama gerçek bir karışıklık çıkacak olsa ülke ne hale döner, hiç düşündünüz mü? Sonuç olarak bu karışıklıktan kim yararlanır? Hiç mi tarih okumadınız? 28.Kasım.2002
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |