..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Günlük Olaylar > Vildan Sevil




5 Mayıs 2012
Her 1 Mayıs'ta Yenilenmek  
Umudu; kendi yaşamımızla ölçer ve taşırsak, her gün karanlıktır, güneş uzak ve görünmezdir bizim için. Ama akıp giden zaman ve dönüp duran evren içinde, minicikliğimizi ve aczimizi unutmazsak eğer, umudumuz alabildiğine büyür böyle zamanlarda.

Vildan Sevil


1 Mayıs’a örgütlü bir biçimde katıldıklarına ilk kez tanık olduğum, kocaman pankartlarının ardında, futboldaki sömürüyü algılamış, isyan eden taraftar grupları… Kolejliler ve Vosvosçular… Evet bu örgütlenmeleri, Taksim kutlamalarında, ben ilk kez görüyordum. Oyuncuların, sinemacıların ve aklınıza gelen her meslek grubunun kortejleri de her zamankinden kalabalıktı… Güvencesizlik o boyuta gelmiş ki, Güvencesizler Hareketi olarak örgütlenmiş, yürüyordu her yaştan insan.


:BJAC:
11 Mayıs İşçinin Emekçinin Bayramı…

Bu ülkede, 1 Mayıs’ın özgürce ve tehlikesizce kutlanmaması için, her yıl, yer tartışmaları yapılır; önceden tehlike sinyalleri verilir; yığınsallığın sağlanmaması için elden gelen yapılır. Buna karşın, emekçiler, kutlamak için koşulları zorlar.

Geçen yılki 1 Mayıs, 1980 sonrasının, en yığınsal; toplumsal sınıf, katman ve renk açısından en çok çeşitlilik gösteren bir biçimde kutlanan 1 Mayıs bayramıydı. O coşku ve mutlulukla, duygularımı ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmıştım.( http://izedebiyat.com/yazi.asp?id=98883)

Şimdi, alandaki izlenimlerimi paylaşmadan önce, kişisel yaşamımdaki bir ilkten söz etmek isterim sizlere.
Sanalla tanışmamın yeni olduğunu sıkça vurgularım, bilirsiniz. Teknoloji ve sanal alem, benim için çok ürkütücü ve güvensizdi başlangıçta. Bir yılda epeyce yol aldım, korkularımı aştım. Henüz sayısı çok olmasa da çok güzel dostlukların kurulabileceğini deneyimledim. Aklımı biraz geri plana atıp, artık sezgilerimi öne çıkartarak yaşamaya karar vermiştim. Sezgilerim beni yanıltmadı.

İstanbul’a ayırabildiğim kısa süre içinde, 30 Nisan günü ve gecesi, eskiden gerçek yaşamdan ve şimdi de sanal alemden tanıdığım dostlarla buluşma olanağı yarattık. Akılların ve yüreklerin bu ilk karşılaşmasında, anında, kırk yıllık tanışıklık duygusu uyandı hepimizde. Yürekleri eskimemiş, yurdun ve insanlığın sorunlarıyla çarpan, sıcacık, olduğu gibi görünen ve yaşayan, maskelerini yırtıp atmış, nice cefalar çekmiş, güzeller güzeli kadınlar ve erkekler… Sanki, çeşitli nedenlerle uzun süren ayrılıktan sonra, kaldığımız yerden devam ediyorduk. Ne çok konuşacak konu, ne çok paylaşacak duygu vardı… Zaman yetmedi. Dahası, onların dostlarının da katılımıyla, yeni dostluklara yelken açan bir Nevizade gecesi bile yaşadık ki tadı damağımızda kaldı. Onlara teşekkür borçluyum. Yaşam, bir yanıyla da sürekli böyle tazeleniyor işte.

Gelelim Bayramımıza, 1 Mayıs Alanı’na…
Bu yıl, yurdun değişik yerlerinde geçen yıla göre daha da yoğun bir katılımla kutlandı 1 Mayıs.

İşçi sendikalarının bazılarının, açık ya da utangaç biçimde, iktidara yaranma, yan tutma, işçi sınıfını bölme, yığınsallığı engelleme çabalarına karşın hem de. Sendika merkezlerinin kararına rağmen, pek çok sendikanın, İstanbul’da kutlamalara katılması, bence, uzun yıllardır süre giden uykudan yavaşça uyanışın belirtilerinden biriydi. Yine bindirilmiş kıtalar (Diğer illerden getirilenler) yoktu. İstanbul ve yakın çevresiydi oradaki kitleyi oluşturan insanlar.

Bebek arabalarını süren anneler, çocuklarını omuzlarına almış babalar…
Toplumun her sınıf ve katmanını, neredeyse yurttaki bütün il ve ilçeleri, İstanbul’un semtlerini temsil eden dayanışma dernekleri…
Etnik yapıların, mezhepsel, dinsel farkların oluşturduğu örgütlenmeler…
Adını duyduğum duymadığım politik partiler ve gruplar…

1 Mayıs’a örgütlü bir biçimde katıldıklarına ilk kez tanık olduğum, kocaman pankartlarının ardında, futboldaki sömürüyü algılamış, isyan eden taraftar grupları…
Kolejliler ve Vosvosçular… Evet bu örgütlenmeleri, Taksim kutlamalarında, ben ilk kez görüyordum.
Oyuncuların, sinemacıların ve aklınıza gelen her meslek grubunun kortejleri de her zamankinden kalabalıktı…

Güvencesizlik o boyuta gelmiş ki, Güvencesizler Hareketi olarak örgütlenmiş, yürüyordu her yaştan insan.

Çeşit çeşit liseli gruplar… Gençler, gençler… Gözbebeklerimi her zaman nemlendiren gençlerim, çocuklarım, canlarım…

Elbette, damgayı vuran, kasklarıyla, yavaş yavaş kırmaya hazırlandıkları zincirleriyle işçilerimiz…
Vahşi kapitalizmin dayatmasıyla artık kendilerini işçi olarak ya da onun yanında gören çeşitli meslek grupları, örgütleri…

Ve benim göremediğim anti-kapitalist İslamcı grup… Göremedim, çünkü bu yıl alan, biraz daha daraltılmıştı ve dört bir yandan oraya akın eden grupların tümünü izlemek, bu yılki kalabalıkta, benim olağanüstü, sağlığımı tehlikeye atan bir çabamı gerektiriyordu. Bu nedenle ilk kez her yeri turlayamadım.

Renk renk bayraklarıyla, türküleriyle, giysileriyle, hatta kimi gruplar, gelinliğin bile kullanıldığı kostüm çeşitliliğiyle aktılar 1 Mayıs alanına.

Dostça, kardeşçe… Birbirine saygıyla, alkışlarla aktılar aktılar… Şarkılarla türkülerle, marşlarla aktılar, aktılar… Saatler geçti, önden gidenler yenilere yer açmak, onların alanla kucaklaşmasını sağlamak için geri dönüşe geçtiler, diğerleri doldurdu alanı.

Balyozla ezilmiş, her türlü yöntemle uyutulmuş, sürüleştirilmiş bir toplumun çekirdeği biraz daha çatlamıştı bu yıl.

İş güvencesinden nasıl yoksun olduğumuzu daha çok kavramıştık. Taşeronlaşmaların, özelleştirilmelerin, vurgun ve soygunların, rant kapılarının ve ABD güdümünün daha da farkına varmıştık bu yıl.

Suriye’ye karşı savaşa soyunmanın ve halkların birbirine neden kırdırıldığının da daha çok farkındaydık. Pankartlar ve sloganlar bunu haykırıyordu.

Savaşa, iş cinayetlerine, sağlıkta soyguna, kadına şiddete, taşeronlaşmaya, zamlara, paralı eğitime, 4+4+4 yasasıyla çocuk işçiliğine ve çocuk gelinlere “Hayır” diyorlardı. Sivas’ı yakanların iktidarda olduğunu, 12 Eylül’ün AKP’yle sürdüğünü haykırıyorlardı.

Umudu; kendi yaşamımızla ölçer ve taşırsak, her gün karanlıktır, güneş uzak ve görünmezdir bizim için. Ama akıp giden zaman ve dönüp duran evren içinde, minicikliğimizi ve aczimizi unutmazsak eğer, umudumuz alabildiğine büyür böyle zamanlarda. Dal budak sarar, büyür de büyür. Orada, küçücük bir yapı taşı olmanın hazzını yaşarız.

Onun için, ben de her 1 Mayıs’ta tazelenir, yeşeririm, elimde değil. Gevşeyen kol kaslarım dirilir kol kola girdiğim saflarda. Ayaklarım, gövdemi bir başka hafiflikte taşır, kilometrelerce yürürken. İşte 1 Mayıs böyledir, güzel bir geleceği imler ve çağırır.

Herkesin istemlerini şiddete uğramadan dillendirdiği, her düşüncenin şiddetle karşılaşmadığı, yazıldığı çizildiği, konuşulduğu sakin zamanlar düşlersin. Sokaklarda, yaşam endişesi taşımayan tok insanların, çocukların, şarkılarla, neşeyle, özgürce dansını düşlersin.

Duygular böyledir de akıl yerinde durur mu hiç?... Toplumun hücrelerinde sinip kalmış bu gizilgücün, insanca gereksinim ve özlemlerin; kalıcı birlikteliklerle, barışa, adalete, özgürlüğe dönüştürülmemesinin nedenlerini sorgularsın hemen. Canın yanar, ateş basar, öfke uç verir bir yerlerinde… Yine insanlığın tarihini, tarihin akışındaki yavaşlığı, ömrünün kısacıklığının getirdiği ivecenliğini anımsarsın. “Ah seni gidi yaramaz, afacan, deli gönül, deli bir sevda bu…” der ve gülümseyerek susarsın. Deli bir sevdadır bu... Susarsın ama deli deli de coşar sevdan yüreğinde…

Deli bir sevda işte…

Gün; deli sevdamızla yaşamımızı donatmak için çabalama günüdür.

Gün; hangi gerekçeyle olursa olsun, çocuklarımızı, ülkemizi savaştan korumak için birleşme günüdür.

Gün; dünya egemenlerinin ve işbirlikçilerinin vahşi, saldırgan, bölen ufalayan, uyutan, güdümleyen ve sömüren politikalarına alet olmamak için, onların karşısında, tüm güçlerimizi birleştirme ve oyunlarını bozma günüdür.

Tehlike gerçekten çok büyüktür ve başka çıkar yolumuz da yoktur.

05.05.2012
Vildan Sevil



.Eleştiriler & Yorumlar

:: cvp
Gönderen: mehmet avcı / , Türkiye
9 Mayıs 2012
Değerli Vildan hocam!Avukatlık empati gerektirmezken hakimlikte empati gereklidir.Avukatlar meslek icabı olsa gerek olaylara objektif bakamazlar.Kendi müvekkilini her halükarda savunmaya endekslidirler.Empati yaptığı zaman meslef iş zaafı ortaya çıkar.Bu sebepten dolayıdır ki inanıp inanmadığı tüm davaları alır ve yanlışta olsa savunmak zorunda kalır..Maalesef avukatlık mesleği dünyada bilmem ama türkiyede yanlışı savunan bir doğru haline gelmiştir..Bu nedenle devlet,katili savunan bir avukata sen neden katili savunuyorsun diyememektedir..

:: **
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
8 Mayıs 2012
Değerli Mehmet Bey,Sivas ve 12 Eylül'ün devamı konusunda, taşınan pankartlardan ve atılan sloganlardan söz etmiştim yazıda.Sivas katliamına katılanlardan ve onların avukatlığını yapanlardan bazılarının, hangi mevkilerde olduğunu görmek için, gerekli soruları yazıp internette gezinmeniz yeterli. Liste bu sütuna sığmaz çünkü. Ayrıca başbakanlık koltuğuna oturmuş birinin, böyle bir davanın zamanaşımına uğramasıyla sanıkların kurtulmuş olmasını "Vatana millete hayırlı olsun, onların da bekleyen gözü yaşlı çoluğu çocuğu vardı" diyerek kutlaması, sizce ne kadar adil ve insani? Yazılarımı okuduğunuz için teşekkür ederim ama gözlerinizle değil de yüreğinizi ötelemeden okumanızı yeğlerdim. Çünkü ben, yazarken yüreğimi bir yana koymayı beceremeyen bir yazıcıyım. Ve başka yğreklere kulak veren yüreklerin, insanları yaklaştıracağına inanırım. Teşekkürler, selamlar...

:: Teşekkürler...
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
8 Mayıs 2012
Tüm dostlara, yorum ve kakıları için teşekkürler. Sevgiler...

:: Teşekkürler...
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
8 Mayıs 2012
Tüm dostlara, yorum ve kakıları için teşekkürler. Sevgiler...

:: eleştiri
Gönderen: mehmet avcı / , Türkiye
7 Mayıs 2012
Vildan hanım!Sivası yakanların iktidarda olduğunu yazmışsınız.Eğer dediğiniz gibiyse, bugun Türkiyenin yarısı Sivası yakanları destekliyor olmalı.Demokrasiyle işbaşına gelen bir parti ve bu partiyi iş başına getiren bu halkı nereye koyuyorsunuz? 12 eylülün akpartiyle devam ettiğini haykıranları duyup yazmışsınız.Tasdik edip yazdıysanız,bugün öyle yada böyle fiili yada yazılı darbe girişimcilerinin kısmende olsa yargılanmasını nereye koyuyorsunuz...Aykırı ve uç düşünceleriniz ideolojik bakışınz kaleinize yansısada,akıcı kaleminize bağlılığım devam edecek ve gözlerim sizi okumaya devam edecektir..Saygılar..

:: sağlık
Gönderen: Levent Ölçer / , Türkiye
6 Mayıs 2012
Elinize sağlık Vildan Hanım. Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız.

:: :: ...
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
6 Mayıs 2012
Teşekkürler yorumun ve katkıların için sevgili Durmuş.Tarihsel iyimserliğimizi korumak zorundayız. Çünkü o hep daha ileri yürüyor ve hiç kimse kalıcı değil bu yeryüzünde. Sevgiler...

:: ..
Gönderen: lacivertiğnedenlik / , Türkiye
5 Mayıs 2012
yeniden merhaba sevgili hocam ,selamlar

:: ...
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
5 Mayıs 2012
Düşüncenize yürekten katılıyorum Vildan hocam. Gerçekten zor dönemler bir yana sancılı süreçler yaşanıyor. Sapla samanın karıştığı günlerdeyiz. Kim haklı kim doğru belli değil. Askeri, yargı, basın vesayetleri derken birden parti vesayeti karşımıza çıkyor. Ama bunun bir de sivil toplum örgütleri denen vesayet sorunları var.. Özellikle sendika kodamanları ve dernek çeteleri henüz sahnede değil. Bu tip yapılarda görev aldığım için o yerleri az çok bilirim. Maalesef ülkemizde her sınıf ve zümre sadece ve sadece kendi hakkını, hukukunu savunur. Umut veren güzel düşüncenizin bir gün gerçekleşmesini dilerim. Sevgiyle, selamlar.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın günlük olaylar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yine Tecavüze Uğradım!.. Yine Tecavüz Ettim!..
Kassandra'nın Güncel Kehaneti
Kırk Katır mı, Kırk Satır mı? Mutluluk, Onur ve Bölünmek
Yoldaş General Nereye?.. Daha Karpuz Keseceğdik Yahu...
Aman Allah'ım Ne Günlere Kaldık!..
Tek İstekleri Konaklamak ve Doyunmaktı... Oysa...
Bir Seçim Kampanyası Monologları Ya da Uzun Sözün Kısası
Hrant Cinayeti, Davası ve Sorular... Sorular... Sorular...
Birgün Ben, Belki Bir Sığırcık Kolonisinin İçinde, Belki Yıldızlarla Birlikte Göklerde…….
Eyvah!.. Postmodern Tanrıça Angelina Yine Geldi. Ateş ve Kan Kokusu Mudur Burnumu Yakan?..

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İpek Nehir, 1 Mayıs, Vay İstanbul...
Okurun Sevinç Çığlığı ve Yazarın, Kitabın Çilesi
Sen Kaç Kere Doğdun Sevgili Okur?..
Konuğum Var: Cengiz Akın, Post - Modern Edebiyatta "Zaman" Kavramı, Zaman - Bilinç İlişkimiz
Ant Olsun ve Şart Olsun ki Umursamayacağım!.. Nerde Benim Şu Cımbızla Ayna?..
Poetika// Sanatsal Yaratı Üstüne Fikir Uçuşmaları (Iv)
Ahhh İstanbul... Çekme Beni Böyle Kendine Kendine... Yorgunum...
Belleğim... Gaddar Belleğim Benim!.. Zalim Belleğim!..
Bir Dinazorun Bitmez Tükenmez Soruları
Bir Kadın, Sinsi Bir Şiddet ve Bir Yanıt

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.