Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Devletlerin geniş alanları ve nüfusları kontrol edebilmesi, güçlü yapılar oluşturması, bilim ve teknik gelişmeden yararlanması ile doğru orantılıdır. Topraklarının büyüklüğü, nüfusunun fazlalığı, bu iki unsurun bir arada bulunması, güçlü devlet olmak için yeterli değildir. Ortak amaç, birlikte yaşama iradesi ve işbirliği gerekli… ULAŞIMIN ÖNEMİ Amerika Birleşik devletleri, demiryollarının gelişmesi, coğrafi yapının ulaşıma uygun olması, telefon ve telgrafın gelişmesi, sınırların saldırıya uygun olmaması nedeniyle, güçlenmiştir. Amerika, demiryollarının gelişmesi ile, ülke bütünlüğünü sağlamıştır. Aynı dönemlerde, Osmanlı ülkesinde, coğrafi yapı ulaşıma uygun değildir. Teknik ve bilimsel gelişme, tüm ülkeyi kontrol etmeye yeterli değildir. Amerikan coğrafyası ile, Osmanlı coğrafyasını karşılaştırır ve demiryollarını döşersek, coğrafi fark ve üstünlükler görülecektir. Amerika birliğinin demiryolu ile sağlanması ve Osmanlı birliğinin sağlanması düşünüldükte, Cezayir, Fas ve Tunus’a uzanmanın maliyeti çok ama çok fazla olacaktır. Arada koca bir deniz var… Haritalar masaya konuldukta, fotoğraf daha net görülecektir. Düz ovada yol yapmak ile, dağları aşmak ya da aşamamak arasında zorluk ve maliyet farkı var. Türkiye’nin ulaşım için yaptığı masrafları bilemiyorum… çok ciddi olduğu kesin… bir Avrupa ülkesi aynı masraf ile çok daha geniş alanları birbirine bağlayabilir. Ağrı dağına denizyolu olmaz elbette… PETROL ve PETROL ÜRÜNLERİ Her tarafı petrol olan, görünüşte zengin ülkeler, gerçekte egemen güçlerin bakkal dükkanı olarak çalışıyor… Bol keseden petrol vererek, silah alıyor, lüks tüketim alıyor… Eğitim ve bilim önemli değil… Özgürlük ve insan hakları falan, egemen güçlerin yedek akçesi… Yoksa kimsenin bir önemi yok… Suriye ile Türkiye’nin işbirliği olasılığı, egemen güçler için tehlike… Türkiye-Rusya işbirliği daha büyük tehlike… Türkiye İran işbirliği de tehlike… Yunanistan ile Kıbrıs ile işbirliği tehlike… Irak ile işbirliği tehlike… Olaya kimin gözlüğü ile baktığınız sorunu… Perde arkasında değil, açık bir bilgi kirliliği, açık bir psikolojik savaş, yıllardır sürüyor… Gerçekten, Türkiye, İran, Irak ve Suriye işbirliği, bölge barışı, kalkınması açısından ciddi bir hamle olacaktır. Bölgede çıkarları olan sömürgeci güçler, bu işbirliğini baltalamak için her şeyi yapar. Tehlike burada… Nazım Hikmet gibi bir milliyetçiyi bile vatan haini ilan ettiler… Adnan Menderes ve arkadaşlarını sözde askeri darbe, aslında gizli servis oyunları ile görevden aldı ve susturdular. Gelişmeler, üçüncü kişilerin isteğine göre ezberletildi. Herkes her şeyden o kadar emin ki, gerçek fotoğrafı görme isteği olmadı. Sağ sol çatışması diye ahmakça bir oyunu önümüze koydular. Binlerce insanımız bir kör dövüşüne kurban gitti… PSİKOLOJİK SAVAŞ Soğuk Savaşın iki süper arasında meydana geldiği düşünülür. Oysa bu görüntünün arkasında, taraf tutması gerektiğini düşünen ülkelerin kendi istekleri veya tercihleri ile savaş alanı haline gelmesi durumu vardır. ABD ile işbirliği yaptığını düşünen Menderes hükümeti, bir darbe ile yıkılır. Darbeyi kimin yaptığı, sağ-sol, devrimci –milliyetçi çatışması, soğuk savaşın, aslında psikolojik savaşın bir görünümüdür. Ordu ile, halk arasında üstü kapalı bir çelişki olduğu görüntüsü yaratılmaya çalışılır. Halk Menderesi sevmektedir. Ordu halkın sevdiğini alaşağı etmiştir görüntüsü oluşturulmaya çalışılmıştır. Sol veya solcu görünen parti veya eğilimler, ordu ile birlikte işbirliği yaparak, darbe yapmış gösterilmiştir. Gerçek nedir sorusu, propaganda çöplüğü içinde gizlenmiştir. BUGÜNÜN FOTOĞRAFI 10 Ağustos 2011 Çarşamba Ergenekon, Balyoz, Kafes, ve benzer adlarla , bağımsız yargı adı ve kimliği kullanılarak, ordu tasfiye edilmek istenmektedir. PKK denilen taşeron tetikçiler ile, aslında gizli gizli görev yapan bilinen güçler ile savaşılması gerekirken, kendi güçlerimiz çatıştırılmaktadır. Görüntü, sağ-sol çatışması, alevi –sünni çatışması gibi başkalarının tezgahladığı, işbirlikçi yarım akıllıların desteği ile uygulanan bir senaryo… Kanserli hücrelerin yayılması, metastas hali sözkonusu…. Üç savcı ve beş hakim cepheye sürülerek, yürütme, istediğini hapse attırıp, istediğinin göreve gelmesi veya istemediğinin engellenmesini sağlamaktadır. Bağımsız yargıya biz talimat veremeyiz gibi bir savunmanın arkasında, hukuk kurallarına uyan hakimlerin tasfiye edilip, sürgüne gönderilmesi, askerlerin sivil yargıya tabi olması görüntüsü altında, askerlerin özel yargıya tabi tutulup, onlarca paşa ve albayın , subay ve astsubayın hapse atılması sağlanmıştır. Sorarlarsa, bağımsız yargı…biz karışamayız denmektedir. Gerçekte savcılığın idari birim olduğunu ve istenen davanın açtırılmasının mümkün olduğunu biliyoruz. İstenen kişilerin tutuklanması istenip, tutuklamaya karşı çıkan yargıçların, sürgüne gönderildiğini, pasif görevlere atandığını görüyoruz. Konumuz neydi… soğuk savaş… bu savaşı sıcak sıcak yaşayanlar bizleriz. Psikolojik savaş, dik durması gereken vücudun, kendi organları ile çatışması ortamını hazırlamıştır. Soğuk veya psikolojik savaşın cephesinde, süper güçler yoktur. Onlar senaryo yazıp, sahneye koymaktadır. Gerçekten 60 darbesi, Amerika ile Menderes hükümeti arasında hesaplaşmadır. Elbette silahlar eşit değil. Darbe sonrasının maliye bakanı, Menderes döneminde, ekonomi yönetiminde söz sahibi olamamış olan bir İMF çalışanıdır. Sayfalar arasında kalan bu ayrıntıyı incelerken, ABD, Dünya Bankası ve IMF nin aynı takımın oyuncuları olduğunu bilmemiz gerekir. Amerika karşıtı olan, ünlü veya ünsüz herkesin, vatan haini ilan edildiğini görüyoruz. Nazım Hikmet de böyle, Deniz Gezmiş de… TUTUKLU KİŞİLER Ergenekon, Balyoz vs adlarla tutuklanan askerlerin incelenmesi gerek. Bu kişiler hep veya çoğunlukla kilit noktalarda mı… Örneğin Dursun Çiçek… amiralliğe terfi edecek konumda… ve belki de çok daha önemlisi Genelkurmay’daki görevi… 1915 olayları, Tehcir konusunda uzman.. Dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Diğer görevleri ve çalışma alanını bilemem… bilmemem gerekir. Çalışmaları ve raporları konusunda, arşivi konusunda bilgi sahibi değilim. Normalde de bilgi sahibi olmamam gerekir. Ermeni Soykırımı, 1915 vs denilince, birden bire ABD, NATO , CIA ve Avrupa Birliği ile karşılaşıyoruz. Bu konularda çok şey bilmek, belki de tutukluluk sebebi. İşgal dönemi mahkemeleri ile aynı mantık… Kilit noktalardan seçilecek kişileri cezalandır. Karar veren bağımsız yargı falan değil… talimat gereği… Olayın arkasında, askeri darbeler…1960, 1971, 1980.. görülebilir… ve 2003… KUVVETLER AYRILIĞI NASIL BİRŞEY Ergenekon soruşturması denilerek hukukun ağzı burnu dağıtıldı. Haberal adlı, bir üniversite ve bir televizyon sahibi, profesör tutuklandı… iki yıldır tutuklu… ve hasta.. Ergenekon üyesi ve/veya yöneticisi olmakla suçlanıyor. Üç yıldır varlığına dair en ufak inandırıcı bir kanıt olmayan soyut bir terör örgütü… Haberal, gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına karar veren 9 yargıç hakkında, tazminat davası açtı. Niteliği gereği Yargıtay’da görüldü dava… ve 9 yargıç tazminat ödemeye mahkum edildi. Aynı ağır ceza mahkemesinde olup, kararlara muhalif olan hakim hakkında tazminat davası açılmadı. Ama o hakim başka yere tayin edildi. Tazminat ödemesi gereken ve karar, Yargıtay Genel Kurulunca onanan hakimler, aynı davaya bakmaya devam ediyor. Yasal bir engel var mı bu duruma diyenlere… yasal engel yok, hukuki engel var… Tarafsızlığınıza kuşku düşmemeli… Bunun açıklaması olabilir mi… olur tabi… bu hakimlerin derhal, HSYK tarafından o görevden alınması gerekir. Olmadı şimdi. İdare, istediği kişiyi HSYK ya getirebilir, istediği hakimi istediği yere gönderebilir… Kuvvetler ayrılığı nerde… Şehitlere kelle dediği için 3 kuruş manevi tazminat ödemesine karar verilen başbakan, karar veren hakim hakkında ne yaptı dersiniz. Sen misin bu kararı veren… HSYK seçimlerinde, bakanlık tarafından, blok liste çıkarılması, tarihe geçecek incilerden biri… İdare, Ergenekon Terör örgütünü gerekçe göstererek, savcılara talimat verip, istediği kişi hakkında, gece araması, telefon dinlemesi vs. her şeyi yaptırabiliyor. Sonra da, ben karışmam bağımsız yargı yaptı diyor… İstihbarat ve emniyet birimlerimiz, bir hafta içinde, böyle bir örgütün varlığını netleştiremez mi… 3 yıl… el insaf… Ve bunca zamana karşın bir kanıt yok, aranmıyor da… tutuklamalara açık kapı… hukuka aykırı tabi… -9 yargıç görevden ayrılmak zorunda -Ergenekon bahane edilerek tutuklama yapılamaz, başka bir teminat aranabilir ama tüm tutuklular serbest bırakılmalıdır. -İddianameler açık ve net suç tanımı yoksa, reddedilmeli, -Şüphe üzerine dava açılamamalıdır -Haberal için değiştirilen ve hakimlere tazminat davası açılmasını engelleyen yasa, değiştirilmelidir. - Bir veya bazı delillerde sahtelik olması, o delillerin geçersizliği, aleyhe kullanılamayacağı anlamına gelir. Şüpheden sanık ne zaman yararlanır Hükümde yararlanır denemez. Yargılamanın her aşamasında, şüpheyi gerektiren durumlar, sanık lehine yorumlanır… Yasal dayanağını tüm hukukçular bilmek durumunda…. Var olmayan bir örgüt üyeliği, işlenemez suç olmaz mı… olur. Bu konuda değerlendirmeyi Yargıtay yapmalı… ancak… şüpheli bir durumun tutuklamaya neden olmasını gerektirecek, ciddi ve inandırıcı nedenler olmalıdır. Şüphe halinde tutuklama olmaz… başka tedbirler düşünülebilir.. İşlenemez bir suçu işlenebilir hale getiremeyiz… O halde… Televizyonda bazı beyler konuşur… Yargının işine karışmayız… Savcılık idareye bağlıdır…bu durum susarak geçiştirilir ve sanki savcılık yargı imiş gibi bir görüntü oluşturulur. Kural olarak, idare mahkemeye talimat veremez ama savcıya talimat verir. Açıkça talimat vermediği hakime, maaşından, tayinine kadar, görev yerine kadar… sen anlarsın… talimatı verebilir. Anlamayana anlatırlar. Bir savcının çocuğunun çizgi film CD lerine, Ergenekon delili diye el konulabilir… Ergenekon senaryosunun yazarı Bir senaryo yazarı, bir beyin takımı olmalı… Takım… Kaç kişi olduğu belli değil… Atatürk’e, Kurtuluş Savaşına, tam bağımsızlıktan yana olanlara, belki Boğazlıyan Kaymakamına kadar gideceğiz. DARBE ve MUTASYON Darbeler hangi amaçla yapılmış ya da yaptırılmıştır. Gerçekten vatan ve millet aşkı ile tutuşan kişiler mi darbe yapmıştır yoksa olayları ve gelişmeleri yönlendirmek isteyen birileri mi darbe yaptırmıştır. Bilgi kirliliği ve propaganda sayesinde, 60 darbesinin rövanşı olarak 12 Mart 1971 sürecinin yaşandığı gibi bir hava oluşturulmaya çalışılır. Adnan Menderes ve bakanlarını sözde yargılayıp astıranlar, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını sözde yargılatıp astırmıştır. Mahir Çayan da yargılanmadan infaz edilmiştir. Sağcı-solcu kandırması ile, kardeşleri dövüştüren zihniyet, Amerika ve Avrupa’nın karşısında çıkarılacak en küçük sesi bile susturmuştur. Sağ-sol şamatasını, alevi-sünni çatışması oyununu , bilgisayar oyunu gibi pazarlamışlardır. Bir dönem etkili de olmuştur. Bugün, bu yazıyı yazdığım 2009 tarihi itibarı ile, sağ-sol, sizin gazete-bizim yazar kandırmacasının derin izleri devam etmektedir. Oyle görünüyor ki, daha uzun yıllar sürecek... Sen mi ülkeni daha çok seviyorsun ben mi... Aşk olsun yani... 1924 Anayasa’sının sessizce değişen maddesi, aslında ulusal birliği göstermiyor mu.... , (1924 Anayasası) Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Lâik ve Devrimcidir. Beyinler öyle yıkanmıştır ki, milliyetçilik ile devrimciliğin , halkçılığın, devletçiliğin birlikte düşünülemeyeceği gibi ithal bir düşünce beyinlere kazınmıştır. 12 Eylül döneminde, devrimcilik sözcüğü adeta yasaklanmıştır. Samsun Devrim Lisesi de bundan payını almıştır. Devrim tarihi adı, inkılap tarihi olarak değiştirilmiştir. Fakültede dahi aynı melodi dinlendi.... Bilimden nasibimizi aldık böylece... Önceki dönemde ailelerin tercihine bırakılan din dersi, 1982 anayasası ile zorunlu hale getirilmiştir. İlk etapta, din kültürü ve ahlak adı ile, birilerini uyutarak getirilen, yumuşak görünümlü hükümler, zorunlu din dersi adı altında gerçek kimliğine kavuşmuştur. Rabıtanın gündemde olduğu dönemde, üniversitede, Türk Dili adı altında, siyaset kokan, bilimsellikten nasibini almamış kitaplar pazarlandı. Bir arkadaşımız bu dersten sınıfta kaldı ki, o arkadaşın okutman olarak ortalıkta gezen kişiden daha iyi Türkçe bildiğinde bir kuşkum yok. En basit ölçek üniversite giriş sınavıdır. O okutman niye hukuğa giremedi... Dil aşkından mı... Ergenekon senaryosu, Mutasyon Geçirmiş Evrimleşmiş Bir darbe mi,... Hedefte olanlara bakınız... Sağ sol, alevi sünni benzeri garip bir bölünmeye neden oluyor yurttaşlar arasında. Hukuk bilgimizi tepetaklak etmeye çalışan garip bir tutuklama, sorgulama, yargılama süreci var. Hukuk mantığı ile düşünmeyen, düz mantık... suçu yoksa beraat eder... mantığı ile, terör estiriliyor. Yargıtay telefonları, yargıç telefonları, savcı telefonları dinleniyor... vatandaş dinleniyor. Haberleşme hürriyeti güme gitti... mahkeme kararı ile imiş... iyi de mahkemenin başka işi yok mu... Siyasiler savcıların (güncel adıyla Ergenekon savcılarının) tutumunu, bağımsız yargı diye tanımlamaya çalışıyor. Savcılık ile mahkemeler karıştırılıyormuş gibi yapılıyor. Savcılık bir idari birimdir ve idarenin talimatı ile ceza davası açar. Bu noktanın bağımsız yargı ile ilgisi düşünülemez. Açılan ceza davasına bakan yargıç açısından bağımsızlık ileri sürülebilir. Yargıçlarımız da idarenin baskısı altındadır. ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ GÖRÜNMEYE ÇALIŞANLAR Tarih 2009... Fansa’da, Ermeni Soykırımı Yok demek suç... İsviçre’de, Ermeni Soykırımı yok demek suç... Başkası var mı.... (bilmiyorum.) Sürüsüne bereket… olmaz mı.. Türkiyenin yerini bilmeyip, adını söyleyemeyen bir ısım ülkeler var… ABD her yıl, soykırımı kabul ederim haa... diye başlayarak dilek ve temennilerini sunar. Pek çok meclis, bu yönde karar alır. Domuz gribi konusunda, grip ve sair salgın hastalık konusunda, kanser ve yer çekimi kanunu konularında da karar alsanıza... Hastalığı yasak edin de görelim. Bu kahramanca çalışmalar, özgürlükler ülkelerinde yapılır. Terör amaçlı kullanılan mayınlar, roketatarlar, silahlar... malum ülkelerin imalatı. İşkence aletleri de öyle... Hangi özgürlük demiştiniz... ASKERİ DARBENİN HUKUK İLE İLİŞKİSİ Darbe hukuk düzenine karşı yapılır. Darbenin bahanesi olan eylem ve işlemler, hukuk düzenini değiştirmek, görünürde, karmaşaya son vermektir. Darbeyi planlayan, şartları olgunlaştırıp, sözde daha çağdaş kurallar getirdiğini düşünen zihniyet, aslında kendisini kontrol eden başka güçlerin yönetimindedir. Bu durumu anlayıp anlamadıkları tartışılır. 1960 darbesi, 1924 Anayasa’sına karşı yapılmıştır. Yoksa mevcut yönetime karşı mı… Görünüşte mevcut yönetim ve uygulamalar esas alınmıştır ancak , asıl hedef 1924 Anayasası ve Atatürk düşüncesidir. Sağcı-solcu gibi yapay ayrımların yapılabilmesi için, insanların çatışmaya sürüklenebilmesi için, 1924 Anayasası’nın 2. Maddesi, devrimcilik ile milliyetçiliği birlikte sayan madde sessizce kaybedildi. Çünkü, milliyetçi ile devrimci, sağcı-solcu denilerek kavga ettirilmeli idi… Bu kavgalar 60-80 dönemindeki nedeni düşünülemeyen çatışmalardır. 1980 darbesi ile, devrimcilik sözcüğü yasaklanmıştır. Atatürk döneminde benimsenen ve anayasaya giren bu sözcük, tehlikeli bulunmuş olmalı. Bu ince manevraları, birkaç işgüzarın düşündüğünü sanmıyorum. Manevralar gerçekten ince. 1982 Anayasası Devrimcilik sözcüğü kullanılmamış, başlangıç bölümünde, inkılapçılıktan söz edilmiştir. Uğur Mumcu, Atatürkçü olan inkılapçı değil, devrimcidir diyor. İşin özü bu. TUTUKLAMA TAZMİNAT ve YASALAR Haksız tutuklama nedeniyle tazminat Haksız ve hukuka aykırı bulunan tutukluluğun devamına dair karar nedeniyle, karar veren hakimlere karşı tazminat davası açılırsa ne olur… Böyle bir davanın kabulüne karar verildi ki, olaya uygun olduğunu düşünüyorum. Bir siyasi çıktı, bu kararı eleştirdi ve hangi kanuna dayanıyorlar bu tazminat için diye eleştirisini yaptı. Yasada açıkça, usulsüz tutukluluğun devamı kararı tazminatı gerektirir demek durumunda değil. Haksız eyleme ilişkin genel hükümler vardır ve bunun yanında Medeni Yasa’nın 1. Maddesi vardır. Hukukçu, bu konuda yasal düzenleme yok diyemez. Çünkü, Medeni Yasa’nın 1. Maddesi ona yol göstermektedir. Tutuklulukta makul süre Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. (Any.m.19) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 5 Özgürlük ve güvenlik hakkı 1.Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. a) Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi; b) Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması; c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması; d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması; e) Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması; f) Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması; 2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir. 3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir. 4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. 5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır. Madde 6 Adil yargılanma hakkı 1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir. 2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. 3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir: a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek; b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek; d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek; e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak. Teorik olarak güzel de, pratikte, keyfiyet ağır basıyor. Ergenekon terör örgütü meselesi gibi… Böyle bir şey olmadığını herkes biliyor veya çoğunluk biliyor… Türkan Saylan Hocamızı terör örgütü ile ilişkilendirmeye çalışmak, ve diğerlerini… anlaşılır gibi değil demeyeceğim… Anlaşılır… Tartışalım… birlikte… VERGİ ve VERGİ CEZALARI İLE EKONOMİYİ YÖNLENDİRMEK Tarım ürünü ithal ediyoruz… canlı hayvan ithal ediyoruz.. Ülke topraklarımız geniş ve örneğin mercimeğin anavatanı burası… onu dahi ithal ediyoruz.. Pamuk ithali olacak şey değil. Tarımsal girdilerden önemli kalem, mazot ve gübre… petrolümüz olmadığından pahallı değil… Fiyatın % 80’i vergi… Evet evet vergi… ÖTV ve KDV yi de ithal ettiğimiz söylenemez. Tarımsal üretim ve hayvancılıkta, maliyeti artıran en önemli kalem mazot… ve gübreler, yemler… Küspe üreten şeker fabrikalarını özelleştirmekteki mantık, akaryakıt fiyatlarını yüksek tutmaktaki mantık, gübre fiyatlarındaki mantığı, anlayan bana da anlatsın…. Devlet gelirleri, akaryakıta dayanıyor diyemeyiz. Atatürk döneminde, KDV ve ÖTV mi vardı… Saat gibi çalışan bir ekonomi ve hızlı kalkınma… Benzin ve mazottaki tüm vergileri kaldırsak, yine tarım ürünü ve hayvan ithal etmek zorunda kalır mıyız… Bunu da uzmanları hesaplasın… Sıcak para komedisi ile, yabancılara faiz ödüyoruz… Alıştık buna… Gel sevgili ve sayın vatandaşım…anayasaya oy ver… herkes hukuk doktoru, herkes ekonomi uzmanı, herkes yönetim hukuku uzmunı… Yalan rüzgarı dizisi ile mutlu olan insandan, askeri doktrinler, maliye politikaları, hukuk, mahkeme ve yargılama gibi konularda, görüş sor… Ama benzin ve mazottan alınan vergileri sorma… çünkü sonucu biliyorsun… Aslında görüş falan sorma, istediğini onaylat… Kararı sen verdin olacak… Böyle bir süreci kanser tedavisinde uygulamazsın elbette… Nedeni açık değil mi… TÜRKİYE’NİN KONUMU Türkiye, imparatorluklar kültürü üzerine kurulmuş, coğrafi şartlarından kaynaklanan ulaşım maliyetleri ne rağmen, yetkin ellerde, hızlı gelişme gösterebilmiş bir ülkedir. Gerçekten, Türkiye, Rusya ve Japonya’nın hızlı geliştiği bir dönem yaşanmıştır. Ulaşımı ilerletmek için, ülke demiryolları ile kaplanırken, 1926 yılında, uçak fabrikası kurulmuş olması, düşünce olarak bile hoş görünmektedir. Yabancı devletlerden borç para almadan , hızlı bir kalkınmayı gerçekleştirdiğimiz bir Atatürk dönemi var. Bu gerçeği gizlemek ve Atatürk dönemini karalamak için, yoğun bir psikolojik savaş uygulanmıştır ve devam etmektedir. Kalkınma için yabancı yatırımcıya, yabancı paraya ihtiyacımız var inancı, bilgi kirliliği ve psikolojik saldırıdan başka bir şey değildir. Türkiye, bir kısım Avrupa ülkelerine uçak satmıştır. Bu uçak fabrikaları, yabancı yatırımcı veya borç para ile yapılmamıştır. Teknoloji Alman teknolojisidir. İhtiyacımız teknoloji dir. Nitekim, Rusya’dan demir-çelik fabrikaları konusunda, teknik destek alınmıştır. Bu fabrikalar, fabrika kuran fabrika niteliğindedir. Türkiye, 1947 yılında, borç para almaya, savunma konusunda borçlanmaya başlamıştır… Faiz ve kredi saldırısı başlamıştır. Aslında kibar görünümlü bir örümcek ağı çevresinde uçmaya başladık. Kredi ile silah satanlar, silah satış kredisini yardım diye tanıttılar. Bu yönde propaganda yapmamızı istediler. Ünlü Marshal yardımları, aslında yardım değil, satış kredisidir. Satıcı ne isterse ve nasıl isterse onu satacak, ne istemezse onu dikte edecektir. Bilgi kirliliği ve propaganda aynı takımın oyuncusu… Kalkınma için borç para almanın gerekli ve zorunlu olduğu inancında… Adnan Menderes’in onaylamadığı ekonomi politikaları nedeniyle, hükümetten ve Türkiye’den ayrılmak durumunda kalan kişi , İMF görevlisi olarak, güney Amerika’da görev yapmış, 60 darbesi sonrası, Türkiye’ye gelerek, maliye bakanı olmuştur. Bu ayrıntının iyi okunması gerekir. BİLİM ve TEKNİK TAM OLARAK NEYİ KAPSAR… Devlet canlı bir organizmadır. Bütün canlılar gibi, yaşamak ve kendini korumakla görevlidir. İnsan vücudu, dışarıdan gelen saldırılara olduğu gibi, kendi bünyesine katılmış olan, zararlı maddelere ve organizmalara karşı savunma konumundadır. Canlı olarak, su ve besin gereksinmemizi karşılamak, canlılığa zarar verecek her türlü canlı veya cansız varlıklara karşı korunmak durumundayız. Organizma, belli bir düzende çalışmak zorunda. Kalp atışı düzensizleşirse, böbrek görevini yapamazsa, pankreas görevini yapamazsa, gerekli önlemleri almamız gerekir. Bilim ve teknoloji insanın yaşama savaşına her yönüyle destek olmak durumundadır. BUGÜN 17 Ağustos 2011 Çarşamba Askerlerimize saldırı yapıldı. İlk açıklamaya göre 8, gelen haberlere göre 12 şehit var… Sorun Amerikan destekli, İncirlik, Kuzey Irak destekli , Kandil merkezli görünen , aslında Amerika ve Avrupa destekli terör… Bize düşman olarak PKK gösteriliyor… işin gerçeği onlar tetikçi… başka işbirlikçiler de var. Birlikte, iğrenç bir oyun sergiliyorlar. Türkler ve Kürtler çatışıyor gibi yalan rüzgarı oynuyor. Bizim askerimizin başına çuval geçiren hergeleyi, beyler gibi karşıladık. O yaratık ülke sınırlarından geçirilmemeliydi. Türkiye zararına çalışan gizli servis elemanlarını biliyoruz… Bildiğimizle kalıyoruz. PKK nın, aslında Amerika’nın canına okuyan komutanlar tutuklu… bizim mahkemelerimiz tutukladı… bizim savcımız tutuklama istiyor… Açıklamak mümkün değil… Hukuk ötesi bir durum.. İş yargıya intikal etti … yargıya karışılmaz gibi bir hedef saptırma var. Hükümet istediği özel yargıyı kurdurabilir… istediği meclis kararını çıkarabilir… istediği yasayı yapabilir… istediği hakim ve savcı tayinini yaptırabilir… E hani yargı bağımsızdı… Tutuklamalar, mahkumiyetler, infaz şekilleri, hükümetin keyfiyetinde… yetkili ve sorumlular… Seçim sonuçlarını bilgisayarda harmanlayan Amerikan şirketi… Kandil ile bağlantılı mı değil mi… Kimin milletvekili olacağı, kimin olmayacağı bir bilgisayar oyunu… yerli değil… BU OYUNUN KURALI VAR MI Kendi askerinin elini kolunu bağlayıp cepheye sürer misin… Askeri hareketsiz bırakırsan, savunma görevini kim yapacak… Bu anlamda, bir yandan bakarsan anlamsız ve tehlikeli, diğer taraftan, yani gizli servisler tarafından bakarsan, başarılı bir çalışma… Askerliğin hiçbir tarafını bilmeyen ve kendini cesur hukukçu sanan bir tiyatro grubu, oynananın bir oyun olduğunun farkında bile değil… Yargı bağımsız, biz ne yapalım diye hukukun arkasını dolananlar da oyunu kendi senaryoları sanırı. Gerçekte ise, satrancın piyonu olabilirler… Ben bilgisayar programından anlamam… ama işin ustaları, seçim sonuçlarını istedikleri şekilde hesaplayacak program yapamıyorlarsa, bir şey bilmiyorlar demektir. Benim aklımın köşesinden geçmeyecek programlar varsa… ki var… sonuç baştan belli… Hukukçu olarak, gizli oy açık sayım, insan hakları, eşitlik… gibi terimlerin çevresinde dönüp dururum. Devam eden, adı konmamış savaşın cephesine, özel yetkili mahkemeleri ve onlara düzmece bilgi taşıyan birimleri göndermeliyiz… Savaş, başlamadan biter… Düşman senin delikanlı askerin değil… onlar gibi değil… düşman, tam bir cambaz, hokkabaz… yerine göre şarlatan… İnanacağın ve güveneceğin kişiyi tanımıyorsan, oyunu baştan kaybettin.. (20 Ağustos 2011 Cumartesi)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |