Aslında hep tükenmişliklerden, bitmişliklerden medet umarız. Bir kadın annesinden, babasından, sevgililerinden, arkadaşlarından ve dostlarından sıza sıza, süzele süzüle bir erkeğe ulaşır. Tıpkı çöldeki bir nehrin en son damlasıyla bir çiçeğe ulaşması gibi. Onca elekten geçen kadın, sonunda bir ekmek, bir pasta niyetine birilerini doyurur belki; ama o kadın dolu dolu kimseye ulaşmaz. En kırıntı haliyle bir başkasının olur. Kırıntılarla beslenenler köpeklerdir demiş lenin. İşte bu yüzden it gibiyiz. İşte bu yüzden severken zavallıyız. İnsanlar kadehin son damlası gibi karşımıza çıkmakta. Bu yüzden sarhoş eden aşk yok ve dolu dolu mutluluk yok. Nerede o sevinç naraları attıracak sarhoş eden o aşklar? Herkes boş bir çuval gibi. Nerede o dopdolu şarap küpüne benzeyen insanlar? Herkes içinin boşluğunu ziynetlerle doldurmakta. Bir eskiciden eşya almaya dönüşmüş aşklar. yıpranmış halılar, pörsümüş kilimler ayağına serilse ne olur ki. mutlaka o halıdan veya kilimden bir sökük ayağına takılır. İşte o vakit serilirsin yerlere. Kimse ayağına çember takmazken, kimse önüne bir barikat koymazken yaptığın tercih ayağına dolanır. İnsanlar en çok sevdiği şeyi alırken kazıklanır. Hançer beğenir gibi sevgili beğeniyoruz. Tüm hançerler güzeldir tıpkı sevgililer gibi. İkisi de yüreğe saplanır ve en çok çıkarılırken kanatır. İnsanlar paslı çivi gibidir hem batar hem tetanoz yapar. Paslı çivilerle hayatımızı sağlama almaktayız. Sırf bu yüzden dünyamız başımıza yıkılmakta. Paslanmış aşklardan gönül evimizi kurmaktayız. Kimse dolu dolu yaşayamamakta. Damla damla tükenmekte herkes. Bir bardaktan boşalırcasına yağmaktayız yeryüzünün sokaklarına. Yolumuz hep yorgunluklarla, bitkinliklerle, tükenmişliklerle dolu. Belki de yaşamak bu. Her yolculukta bir bilet almak ve o biletin götürdüğü yere kadar gitmek. Belki de her yolculuktan arta kalanlar bize kesilen biletlerdir. Bir yerlerlere ulaşmanın bedeli ödenilen bedellerle orantılı. Tüm fedakarlıklar bir ağaçtan kopan yongalar gibi. Kuruyup gitmenin ve ayakta ölmenin ve parçalanmışlığın doğal sonucu bu. İnsanlar her yeşile boyanmış tuvale baktığında aklına çimeni getirir. Ve her ressam genel itibariyle böyle bir sığırca ön yargıyla karşılaşır. Büyük bir hayal kırıklığıdır bu. Yaşamak hayal kırıklıklarıyla doludur. Ressam kişilikliler kendilerini sergilediklerinde hayallerine, duygularına, düşüncelerine at gözlüğüyle bakanlara en büyük fedakarlığı yaparak o kişilerle görünüşte anlaşır. İşte en büyük tükenmişlik ve bitmişlik budur. Bir ressamın çok güzel resimler yapmasına rağmen fırçalanmasıdır. Kısaca roman olsan ne yazar. Herkesin yemek tarifinden başka bir şey anlamadığı yerde. Yaşarken kırıntıya dönüşürsün o vakit.