..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > seyfullah ÇALIŞKAN




31 Aralık 2011
Gökçeada 4  
Yok

seyfullah ÇALIŞKAN


Bu nasıl cezaevi, isteyen herkes buradan kaçar? - Ben geldiğimden beri hiç kaçan olmadı. - Duvar yok, parmaklık yok, kaçmak isteyeni kim durdurabilir ki? - Kimse durdurmaz. Durdurmaya bile çalışmaz. İsteyen kaçar. Ama kaçan bütün


:BAIJ:
GÖKÇEADA – 4
Bir sabah erkenden yola çıktık. Sonbahar güneşi sokakları bile ısıtmamıştı henüz, Sabah kahvaltısı için bekleyemedik. Yemekhaneden birkaç ekmek çaldık. Çaldık bile sayılmaz çünkü bizim sabah tayınımızdı o ekmekler. Yemekhaneden yiyecek çıkarmak yasaktı. Bu nedenle gizlice almak zorundaydık. Ben ekmeğin yanında soğan da çaldım. Mutfağın kapısının hemen yanında kasa kasa soğan vardı. Biraz da tuz... Kaşla göz arası Tuzluğu atıvermişim cebime. Dalgınlık işte anlarsınız. Akşama geri getirip masanın birine bırakıverirdim. Kimsenin ruhu bile duymazdı. Sabahın köründe soğan ekmek kimseye çekici gelmedi. “Kimsenin canı da çekmedi. Niye aldın oğlum onları. Boşuna hamallık etme,” dediler. Yatağından yeni çıkmış, hala bedeninde uykunun ılık esintisini gezdiren birisi ekmeği soğanı ne yapsın? Yolda acıkırız neme lazım. Ben genelde cinsimdir biraz, azıcık da inatçı. Aklıma eseni yapıveririm.
Zeytinli altına vardığımızda güneş yavaş yavaş ortalığı kızdırmaya başladı. Bereket ki mevsim sonbahardı ve fazla eziyet etmiyordu. Yol köprüye gelmeden devlet üretme çiftliğinin elma bahçesine girdik. Birkaç elma kopardık. Yolun kıyısında elmalarımızı yemek için kısa bir mola verdik. Sonra Şahinkaya ya doğru yola düzüldük. Yol dip bir yamacın altından uzanıp dere boyunca akıyordu. Biz de sohbet, şamata, şarkı türkü gidiyorduk. Bir keçi sesi duyduk. Hayvan ormanları, vadiyi inletiyordu. Hayvan yoldan görünmüyordu. Sesin geldiği yöne doğru yürüyüp tepeye çıktık. İrice bir keçi yamaçtan aşağıya doğru uzanan bir ağacın dalına asılıp kalmış. Kaç zamandır böyle bilmeye imkân yok. Hayvancağız nasıl düştüyse boynuzlarından iki dalın arasına sıkışıp kalmış. Bütün vücudu çamaşır ipindeki giysi gibi aşağı sallanıyor. Bizi görünce hayvan ürküp debelenmeye başladı. Feryadına yürek dayanmıyor. İki arkadaş ağaca tırmanıp keçiyi yukarı çektik. Boynuzlarından yavaşça aşağıya sarkıtıp kayalık zemine doğru indirdik. Arkasına bile bakmadan kaçıp gitti. Fundalıkların arasına dalıp gözden kayboldu.
Dereköy’e yaklaştığımızda hava iyice ısınmıştı. Bir kez daha mola verip dinlendik. Dağlardan akan incecik bir pınardan su içtik. Su mu acıktırdı bize, yoksa yürümek mi? Bilmiyorum. “Çıkar bakalım şu ekmekleri dediler.” Ekmek, soğan ve tuzluğu çamdan çıkardım. Sabahleyin mutfaktan ekmek çalmamı gereksiz bulan arkadaşlarım “Keşke birkaç domates alsaymışız, olsa peynir de iyi giderdi,” diyorlardı. Tıka basa doymasak bile açlığımızı bastırmıştık. Yeniden yola koyulmak gerekiyordu.
Gökçeada’dan Kapıkaya’ya tam on beş kilometre yürümemiz lazımdı. On beş kilometre bu dile kolay. Ali Osman’ın köylüsü varmış cezaevinde. Gediz ovasının Turgutlu tarafındanmış, Hamzalı köyünden. Cezasının çoğunu çekince açık tarım cezaevine göndermişler Kapıkaya’ya. Dizlerimizde derman, gözlerimizde ışık tükeninceye kadar yürüdük. Benim aklımda hep o soru var. Ya bizi almazlarsa, görüştürmezlerse Halil’le? Bu kadar yolu boşu boşuna gelmiş olmayalım? Kapıkaya’ ya ulaştığımızda vakit öğleye yaklaşıyordu.
Dağlarla çevrili denize doğru uzanan bir düzlükte bağlar, zeytinlikler, büyük birkaç bina ve barakalar vardı. Eğer kapıdaki tabelayı görmeseydim orada bir cezaevinin olduğunu hayatta tahmin edemezdim. Binalar boyu bir metreye yakın yükseklikte bir duvarla korunuyordu. Elbette duvarlar mahkûmları içerde tutmak için değil, çevredeki hayvanlardan bahçeleri korumak için yapılmıştı. Gardiyan veya bir görevliyle karşılaşmadan kapıdan içeri girdik. Bahçede rastladığımız birine hemşerimiz Halil’i sorduk. Tanımakta hiç zorlanmadı, hemen çağırıp geldi. Halil cezaevinin muhasebe servisinde çalışıyormuş. Bizi görünce sevindi, hepimize teker teker sarıldı. Ali Osman bizi Halil’le tanıştırdı. Halil, nasıl geldiğimizi, karnımızın aç olup olmadığını sordu. Bütün yolu yürüdüğümüzü öğrenince üzüldü. Karnımız aç değildi ama bizi dinlemedi. “Bu kadar yol yürüyen kişi taş yese yine acıkır , “dedi. Yemekhane iyice kalabalıklaşmadan erkenden öğlen karavanasını yedik. Onların karavanası ile okulunki neredeyse aynıydı. Barbunya, bulgur pilavı ve çoban salata…
Halil’e şaşkınlığımı gizleyemeden,;
-     Bu nasıl cezaevi, isteyen herkes buradan kaçar?
-     Ben geldiğimden beri hiç kaçan olmadı.
-     Duvar yok, parmaklık yok, kaçmak isteyeni kim durdurabilir ki?
-     Kimse durdurmaz. Durdurmaya bile çalışmaz. İsteyen kaçar. Ama kaçan bütün
mahkumiyetini yakar. Yeniden firar suçuyla yargılanır. Burada yatanların çoğunun çok az günü kalmıştır. Kimse kaçıp başını belaya sokmak istemez.
-     Hiç kaçan olmuş mu peki?
-     Bizden önce birkaç kafadar kaçmışlar. Ama adadan çıkmak kolay değil. Feribota binmeye
kalksa anında enselenir. Kaçıp bir hafta dağlarda dolaşmışlar. Keçi, koyun ne yakalayabilirlerse kesip yemişler. Rum köylerinden birinde papazın evini basmışlar. Karısına, kızına sarkıntılık etmişler. Hatta bizim gardiyanlardan biri bunları Gökçeada Çarşısı’nda avare avare gezerken görmüş. Arkadaşlar cezaevine dönün sonunuz kötü olur. Henüz firarınız bildirilmedi falan diyerek ikna etmeye çalışmış. Ona da küfür etmişler. Biz gelmiyoruz, sıkıysa gelin yakalayın diye meydan okumuşlar. Yaklaşık on gün dağda bayırda sürttükten sonra gelip teslim olmuşlar. Ne olacak, tabi hepsini kapalıya göndermişler. Aslında papazın şikâyeti olmasa kimse bir şey demeyecekmişler. Bir de çaldıkları koyun ve keçiler…
Seyfullah
Eylül 2009






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın deneysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sokarım Seni Şalvarıma Çıkarırım Tozpembe
Öyle Pat Diye de Ölünmez ki
Daldır Kaşığı Yahniye, Sorma Etini Bahri"ye - 2 (Son)
Gelincikler Ağlar mı?
Yağmur, Kar, Değermen Çöreği ve Orçun Abi
Selver
Rakı Şişesinden Ejderha Olduk –ıı -
Daldır Kaşığı Yahniye, Sorma Etini Bahri"ye - 1
Gökçeada 3
Öyküler Sokaklara Yağar

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tabanca
Saman Altından Aşk Yürürse
Rakı Şişesine Ejderha Olduk
Gökçeada 3
Ben İşin Kitabını Yazmıştım
Nataşa, Mavra ve Rakı
Güvercinli Yazı - 1
Emekleye Emekleye Emekli
Çaki, Çakmak, Bıcak, Tarak
Acemi Çapkın

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Başka Türlü Bir Şey [Deneme]
Canan [Deneme]
Aşkı Anlatmak Haksızlıktır [Deneme]
Zaman Sen Yalansın [Deneme]
Nisan"ın Şuçu [Deneme]
Bahar, Badem, Çocuk [Deneme]
Sonbaharı Hüznün Rekleri Boyar [Deneme]
Mevsim Türlüsü 2 [Deneme]
Bir Fırtına Tuttu Bizi [Deneme]
Delikanlıyı Bozan Yazılar [Deneme]


seyfullah ÇALIŞKAN kimdir?

Ben yazar falan değilim. Yazma eğilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi. .

Etkilendiği Yazarlar:
Bilmiyorum,


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.