..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Şenol Durmuş




29 Aralık 2011
Ağlama Baba  
Şenol Durmuş
Bana hiç kimse o gavurların giyimlerini yaşamını methetmemişti, bilakis onlara sürekli küfür edilirdi. Kilise çanları bir yana ahlaksızlıkları, sapıklıkları anlatılıyordu. Ama o çocuk aklımla kıyasladığım da anlatılan şeyler de bir sorun olduğunu hissediyordum. Çünkü çevremde ki insanların yaşamda ki ilkelliğini öfkesini, barbarlığını görüyordum birde o gavurları televizyon ekranında.


:ADBF:
Bir gün gözlerimi actığımda o sefil gecekonduyu görmüştüm.Yokluk sefalet yıllarını herkes gibi yaşadığımız yıllardı.Televizyonun olmadığı o günler de bir radyomuz vardı.Annem sürekli türkü dinleyen bi fanatiktı.O yılların türkücülerinin radyo hoperlörünü adeta patlatırcasına kadar sabahtan akşama kadar bağırdığı günlerdi...Nuri Sesigüzel, Bedia Akartürk gibi sanatcıların sürüsü vardı.Arada birde o dönemin Avrupalı grupları olan Abba ve Boney M şarkıları çalardı.Türkü ve yabancı pop müzik arasında, beynim yabancı müziği tercih ediyordu.Annem ile benim kanal değiştirme kavgamda haliyle başlamıştı.

Sonra birgün o gecekonduya bir televizyon girdi. O televizyon sayesinde yabancı dizileri filmleri ve sürekli küfür edilen gavurların yaşamlarını görme şansım oldu.Çevremde yaşayan insanlar ile o gavurların sosyal yaşantılarını,giyim kuşamlarını kıyasladım.Daha çocukluk günlerimde o insanların arasında olmak için hayaler kurardım.Kadını ,erkeği ile o yaşamın güzeliğinin farkına varmıştım.Yetmişli yılların ortalarında arabeskin , yeşilçam filmlerinin, sağ sol çatışmaların arasında gavurların giydiği bir kot pantolon giyme hayalim vardı.O dönemde kot pantolonlar yoktu ve yasaktı.Kapalıçarşı da bazı dükkanlar da el altından satılıyordu.Biriktirdiğim para ile babama yalvar yakar bir tane aldırabilmiştim.

Bana hiç kimse o gavurların giyimlerini yaşamını methetmemişti, bilakis onlara sürekli küfür edilirdi.Kilise çanları bir yana ahlaksızlıkları,sapıklıkları anlatılıyordu. Ama o çocuk aklımla kıyasladıgım da anlatılan şeylerde bir sorun olduğunu hissediyordum. Çünkü çevremde ki insanların yaşamda ki ilkelliğini öfkesini, barbarlığını görüyordum birde o gavurları televizyon ekranında.Yazlık sinemalarda yerli filmleri zorunlu seyrediyordum. Köy filmlerinin o yaşamı, vahşeti beni ürkütüyordu, midemi bulandırıyordu. Hayatımın en büyük şanszılığını ise belki rüyalarımda bile göremiyeceğim bir hayatı o yere ulaşma fırsatını babamın yapmış olduğu hata nedeni ile kaçırıyordum.Göreceğim o güzel rüya ile göreceğim o kabusun kararını babam verecekti...

O günden beri babamı hiç affetmedim.Babam o yıllarda Sirkecide bir lokantada aşçılık yapıyordu.Sirkeci o zamanlar otomotiv yedek parça satış merkeziydi. Lokanta müşterileri de o firmalarada çalışan insanlardı. Bir gün babamın yanına giden şef garson bir müşterinin masaya çağırdığını söyleyince babam telaşla kepçeyi bırakır bırakmaz müşterinin masasına gidiyor. Önemli bir firmanın patronu ve misafiri o masada yemek yiyormuş.Patronun müşterisi bir İngilizmiş. İngiltere de bir şirketin genel müdürü olan İngiliz babama bir teklif de bulunmuş. Londra da bir malikanesinin olduğunu mutfağında Çinli, Meksikalı aşçıların çalıştığını ancak Türk mutfağı içinde bir aşçıya ihtiyacı olduğunu ve yaptığı yemekleri çok beğendiğini eğer isterse iyi bir ücretle işe alabileceğini söylemiş. Babam bu teklife çok şaşırmış tereddüt etmiş. Üç çocuğu olduğunu söyleyince İngiliz de ona bir hafta sonra özel uçağı ile Londra ya döneceğini bu süre içerisinde pasaport çıkarmasını annem ile babamı da beraberinde götürebileceğini ancak çocukları bir yıl sonra aldırabileceğini belirtmiş.

Babamın annemle o yıkık gecekondu da, geceleri bir hafta boyu süren tartışmalarını hiç unutmuyorum.Yorganın içinde dua ediyordum kabul etsin diye... Annemin ısrarına rağmen korkak babam İngiltereye gitmeye cesaret edemedi ve teklifi reddetti. İngiliz üstelik bir Lord imiş. Böylelikle biz üç kardeş o Lordun malikanesinde yaşamı kaçırmış olduk. Ama onun yerine yeni taşındığımız Eyüp ilçesin de yeni bir sefalet, üstelik dehşet yaşama kavuşmuş olduk.

Her Allahın günü Anadolunun dört bir yanından kaçan vahşi köylüler kamyonlarla, eşyalarla komşumuz olmaya geliyordu.Açlıktan çıldıran cahiller, medeniyete karnını doyurmaya geliyordu ardı ardına. Ben ise İstanbul da üstelik dönemin elit semtlerinden biri sayılan Fatih ilçesinden bu sürüye katılmıştım...


Yozgatlı, Sivaslı, Siirtli, Laz, Kürt, Çingene, Arap arkadaşlarım ile tanışma zamanı gelmişti. Çöplükteki savaşlarımız içerisinde psikopat polislerin, bekçilerin, askerlerin arasında Avrupa hayalime ve yaşantısına ara vermiştim. Bir gün on dört yaşında iken yaşıtım olan arkadaşlarımız ile polis merkezinin karanlık bodrum katında, çığlıklar, feryatlarla elektrik işkencesini tanıdık.Sokaklarda caddelerde yürürken devriye gezen askerlerden sırtıma inen dipçiklerin, postalların acısını tattım.Bir gün ilk kız arkadaşımı tanıdım...Yetmiş yaşındaki bir teyze bana gülümsüyordu.Dört arkadaşım ile sırası ile onu becermiştik.Kız arkadaşımız çığlık atıyordu.

Sayısız kişiyi soymamız bir yana sayısını hatırlamadığımız kadar insanı bıçaklarımızla doğradığımız günler başlıyordu..Sakallı, bıyıklı çoluk çocuk sahibi koca adamların önümüzde diz çöküp hüngür hüngür ağlayıp af dilemeleri de bir gün oldu...Bizi geceyarısı sokakta gören gece bekçilerinin koşar adım karakollara sığınması diğer günlerdi.

Alışkanlıktan olacakki adam bulamadığımız boş geçen bir günün sonunda aramızdan birini seçerek o arkadaşımızın dişlerini önüne dökmenin sırasının geldiği bir günde oldu.Bir gün en yakın arkadaşımın anasını beceriyordum...Emekli pavyon kadını iyi bir çocuk seviciydi.

Bir gün eve geldiğim de annem feryat, figan ediyordu. Üstümden ağzımdan haftalardır yayılan tiner kokusunun nereden geldiğini soruyordu. Bir gün geldiğimde suratımdaki izlerin ellerimdeki kanın elbiselerimde ki kurumuş kan lekelerinin niçin neden olduğunu aylardır neler yaptığımı soruyordu.

Bir gün Bayrampaşa cezaevinin ziyaret kabinin de ağlıyordu. Mahkum elbiselerinin içinde tıraş edilmiş dazlak kafamla ona bakıyordum. İç çamaşırımdaki bitlerin niçin azalmadığını soruyordu ağlarken. Bir gün o ziyaret kabinin de babamın bir çocuktan beter ağladığını gördüm bana bakarken. Onu susturmak için yalvarmıştım ağlama diye.






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kurtarın Beni
Sarıgöl Roman Mahallesi 2
Pavyon Sokakları
Gel Abi...
İblis Yeryüzünde
Çöp Kamyonu
İsyankar Ruhlar
Toplum Düşmanı
Genelev
Midyeci Raci

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hırsızlar Kralı
Güzel İstanbul
İdam İsteriz
Dilenciler Köyü
Emret Başkanım
Düttürü Düüüttt
Cafer Kalfanın İsyanı 2
Şairler Çıkmazı Sokağı
Ayşe Aşk Arıyor
Köpekler Sokağı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kurtlar Sürüsü [Şiir]
Ego - [Şiir]
Çingeneler Zamanı [Şiir]
Açım Ben [Şiir]
Olmalı [Şiir]
Hani [Şiir]
Zaman Geçsin [Şiir]
Konstantin Ağlıyor... [Şiir]
Kuyu [Şiir]
Sen Gidersen [Şiir]


Şenol Durmuş kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.