Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Bilimi referans aldığını iddia eden bizdeki kimi aydınların en büyük hatası, “şüpheyi” bilim alanında kullanmak yerine, inanç gibi kabule ve tasdike dayalı alanlarda kullanmaları. Susamış bir insanın ağzı yerine kulağıyla su içmeye çalışması sırasında oluşabilecek sorunları düşünün. İşte bizim sözde kimi aydınlarımız da aynı sorunsalı yaşıyor ve yaşatıyorlar. Halbuki “şüphecilik” sosyal bilimlerin alanına giren “siyaset” bilimi için daha elverişli ve elzemken, kendi politik ideolojilerinden ise asla şüphe duymuyorlar. Birkaç deneyin olumlu sonuçlarına rağmen bilim adamları da yüksüz parçacıklar olan “nötrino”ların ışıktan daha hızlı olmasına yine “şüpheyle” yaklaştılar. Bu şüphecilikse bilime yakışıyor. Üstelik bu deneyler, oldukça gelişmiş elektronik aletlerin ve çok hassas deney araçlarının bulunduğu fizik laboratuarlarında gerçekleştiriliyor. Buna rağmen bilim adamları eski bilimsel kabulleri sorgulamak adına yeni deneyler yapılmasında ısrarcı oluyorlar. Sanırım aklınızı şu sorular kurcalıyor. Nötrino nedir? Bilim adamlarında Nötrinonun ışıktan daha hızlı olabileceği şüphesi nasıl oluştu? Bilim Teknik Dergisi Temmuz 2010 sayısında Zeynep Ünalan, nötrinonun tarifini çok güzel yapmış. “Çok küçük kütleleri ve olmayan elektrik yükleri ile “kolaysa bizi yakalayın” dercesine bilim insanlarına meydan okuyan parçacıklar nötrinolar.” Tanımdaki “küçük kütleli” ifadesini anlayabilmeniz için şunu düşünün. Diğer atom altı parçacık olan 1 protona karşılık evrende 700 milyon “nötrino” bulunuyor. Bilimsel terminolojide “nötrino”lar için “Bukalemun” tabiri kullanılıyor. Çünkü bu atom altı parçacık, karşılaştığı yeni şartlara göre yeni yeni yapılara bürünebiliyor. Nötrinoların büyük çoğunluğu güneşteki füzyon reaksiyonları, yani Hidrojen ve Helyum elementlerinin dönüşümleri sırasında açığa çıkıyor. Yüzde 40’ı dünyaya ulaşan bu nötrinoların saniyede trilyonlarcası sel gibi akarak vücudumuza girer ve çıkar. Ama bunların bize hiçbir zararı olmaz. Güneş ve dünya arasındaki milyonlarca km mesafede sel gibi akan nötrinoları da kapsayan bu eşsiz denge, tüm kainatı başlangıcından bugüne kuşatan bir düzenleyicinin varlığını da muştular. Diyebiliriz ki özelliklerini daha yeni yeni keşfetmeye başladığımız o nötrino olmasaydı ya da yüksüz değil de yüklü olsaydı, evrenin düzen dominoları tek tek çökerdi. Bilimsel düşünceyi yeniden hareketlendiren bu Nötrino sürprizi, bilimsel düşünce ürettikleri iddiasında olan evrimcilere maalesef “nötrino” kadar tesir etmiyor. Onlar kuramlarından yine de zerre kadar şüphe duymuyorlar. Hatta evrimden “şüphe duymayı” bilim dışılıkla eş değer bile tutabiliyorlar. Teknolojisi ve ekonomisi güçlü bir kısım devletlerin koruması altında, bir bilimsel inancı yaşar gibi fosil dolu mabetlerinde, Mesihlerini, yani Hz. Kayıp Halka’yı beklemeye devam ediyorlar. Hz. Adem’in yerini “maymun” benzeri bir ilkel ata almış. Tanrı ise bu inancın yeni elçilerinden Richard Dawkins’in açıkladığı gibi “doğa” olarak belirginleşmiş durumda. Meleklerse tesadüfler ve sebepler… Halbuki bilim, zorlamayla, propagandayla, felsefi oyunlarla, anlamsız tekrarlarla değil, “şüpheyle”, “sorgulamayla” vardır ve kendisinden şüphe duyulmayan her teori artık tabulaşmış demektir. Mesela, evrim fikrini savunanlar, neden hep evrim mutlak doğruymuş gibi söze başlarlar? Söyledikleri bütün sözleri, getirdikleri bütün delilleri bu temel kabul üzerine neden bina ederler? Neden sözlerinden şüphe duyulmasını istemezler? Kutsal Kitapların inananları vahiy eseri olduğuna inandıkları kitaplarından şüphe duymazlar ve duyulmasını hoş karşılamazlar. Ama bu “şüphe karşıtlığı” bilimselliğe yakışıyor mu? İsmet Berkan Hürriyet’te yazdığı “Bilimsel düşünce sadece bilim insanlarına mı lazımdır?” adlı yazısında güzel bir örnek veriyor. Su kaçağının kaynağını bulmaya çalışan bir tesisatçıdan bahsediyor. Hipotez oluşturma ve gözlem yapma süreçlerini bu örnek üzerinden anlatıyor. Tesisatçının yaptığı gözlem ya da deney hipotezi doğrulamazsa, ustanın hipotezini değiştirmesi gerektiğinden dem vuruyor sonuçta. Burada bilim insanlarına bir gönderme yapıyor. Twitter üzerinden kendisine de yazdığımı yine itiraf edeyim: Bu örnek elbette güzel bir örnek. Ama yazar bu örneği “Evrim karşıtları” için verdiğini söyleyerek kendi örneğiyle çelişiyor. Çünkü bizatihi evrimi savunanların kendisi örnekteki tesisatçıdır ve görüşlerini bilimsel olarak ispat edemedikleri halde, suyun kaynağını buldukları konusunda emin gözükmeye çalışırlar. Halbuki su kaçağı giderilmedikten, yani bilimsel gerçeklik ispat edilmeden “evrimi” kitlelere propaganda, medya, yasa gibi yöntemlerle kabul ettirmeye çalışmanın ne anlamı var? Olayın farkında olan kitleler ise, haklı olarak haykırıyorlar, “Tesisatçı efendi! Su gelmeye devam ediyor. İstersen şu hipotezini bir gözden geçir!” Evrimciler ise buldukları bir diş, tırnak, el ya da kafatası örneğinden yola çıkarak adeta felsefi destanlar yazıyorlar. Yazmakla kalmayıp hayal güçlerinin bütün sınırlarını da zorlayarak, -nedense ille de maymun benzeri olması gereken- garip garip yaratıkların resimlerini çizip duruyorlar. Madem kemiklerden yola çıkarak o kemik sahibinin resmini çizebilme, yaşadığı ortamı resmedebilme hatta konuşup konuşamadığını, insan gibi akıllı olup olmadığını anlama bilimselliğine ulaştılar, o halde onları bilimsel bir deneye davet ediyorum. Çıkın canlı yayına! Herhangi bir mezardan getirilecek 10 yıllık bir insan kemiğine bakarak hiçbir zaman tanışmadığınız sahibinin tüm fiziksel özelliklerini resmedin, düşünce dünyasını, çevresini, yaşadığı evi detaylı olarak anlatın bize. DNA araştırmasından bahsetmiyorum. Evrimcilerin DNA testi diye bir şey gündemde yokken, bir dişten, bir kemikten yola çıkarak oluşturdukları, gazete, dergi manşetlerini süsleyen illüstrasyonlardan bahsediyorum. Evrimin bilim olduğunu iddia edenler, inandırıcı olmak için öncelikle kendileri bilimin kurallarına inanmalıdırlar. Bu teoriyi bir türlü ispat edemedikleri halde, on yıllardan beri hiçbir şüphe duymadan yine aynı teoriyi farklı farklı yöntemlerle ispat etmeye çalışmadaki ısrarlarının bilimselliğini kanıtlasınlar önce. Tekrarlanmaya devam eden Nötrino deneyleri gösterdi ki, bilim “şüphe” duymadan asla gerçekleşmiyor. Ve ispatlanmayan bir teoriye kimsenin inanması da gerekmiyor. Üstelik insanlarımızın kanıtlanmış bilimsel tezlere karşı olmak gibi bir sorunu olamaz. Nötrinonun ışık hızından daha hızlı olduğu ispatlanırsa, bu gerçeği neden kabul etmeyelim ki? Ya da dünyanın yuvarlaklığını, kendi ekseni ve güneşin etrafındaki dönüşünü inkar eden bir Müslüman var mıdır? Sorun, Türkiye vatandaşlarının bilime karşı olup olmama sorunu değildir. Sorun evrimi savunanların bir türlü kanıtlanamayan bu teoriden şüphe duyup duymamaları sorunudur. Gerçekleştirilen nötrino deneyleri ise inançlarından ve kabullerinden şüphe duymaları için onlara bilimsel bir yol gösteriyor. Yeter ki fosil hızından kurtulup, Nötrino hızına yetişsinler. http://www.rotahaber.com/Avrupa-Birligi-cokuyor-mu_229544.html
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |