Dinle Neyden Duy Neler Söyler Sana
(Hilâl Erboyacı) 23 Temmuz 2010 |
Tasavvuf |
| |
’Mevlâna’nın meyhanesi gönül meyhanesidir, kudret meyhanesi. O’na şarap sunan,kudret elidir, Tanrı Habibi’nin tertemiz eli. O’nun sevgilisi, tek sevgilidir; sevgiyi yaratan eşşiz, ortaksız sevgili. O’nun mecazlarını anlamayanlar, hiç olmazsa anlamadıklarını, anlayışsızlıklarını anlasalardı. |
|
Türk Dil Bayramı
(Hilâl Erboyacı) 21 Eylül 2010 |
Dil |
| |
Dilin önem ve niteliğinden söz ederken söylenenlerin tekrarından farklı bir noktadan ele almak istiyorum konuyu. |
|
Hayallerim ve Ben
(Hilâl Erboyacı) 19 Ocak 2011 |
Söyleşi |
| |
İnsanı ne mutsuz eder?.. Ne çok neden var saymaya kalksak…’İnsanı ne mutlu eder ?’sorusunun cevabı ise göreceli. Kişiden kişiye değişir mutluluğun tarifi. Bu nedenle mutluluğun resmini çizmek çok zor belki de…Beklentilerimiz farklı.
|
|
Kutadgu Bilig
(Hilâl Erboyacı) 22 Ocak 2011 |
Anadolu Kültürü |
| |
Halk için begin çok seçkin olması gerek
Gönlü, dili dürüst, huyunun da seçkin olması gerek..
|
|
Bayburtlu Zihni
(Hilâl Erboyacı) 7 Şubat 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Laleyi sümbülü gülü har almış
Zevk u şevk ehlini ah u zar almış
Süleyman tahtını sanki mar almış
Gama tebdil olmuş ülfetin çağı
|
|
Mehmet Akif Ersoy'u Anarken
(Hilâl Erboyacı) 12 Mart 2011 |
Yazarlar ve Yapıtlar |
| |
‘‘Bana sor sevgili kari,sana ben söyleyeyim,
Ne hüviyette şu karşında duran eş’arım
Bir yığın söz ki,samimiyeti ancak hüneri;
Ne tasannu bilirim,çünkü ne sanatkârım
|
|
Türk Edebiyatında Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)
(Hilâl Erboyacı) 5 Kasım 2011 |
Akımlar |
| |
Turgut UYAR: ‘ Bunaltı felsefenin vardığı sonuç. Belki o kaçınılmaz sonuç, Marx’ın felsefeyi aksiyondan ayırmayan devriminden sonra soyut felsefe bir iç çöküntüsü geçirecekti elbet. Varoluşçuluğun yüzeyde bile olsa yayılması yeni bir aşama sayılmalı dünyamızda. Bunaltı. Çağımıza çok uygun bir duygu. Felsefe dışında doğrudan doğruya yaşamadan gelen çeşitli nedenleri olabilir. Ama sonunda yine de bir düşünce macerasıdır.’ |
|
|
İşi Ehline Bırakmak
Bu yaşa geldim ehil olmak üzerine düşünmeye halen devam etmekteyim. Neden mi? ‘Ehil olmak nedir?’ sorusunu kendime sorduğum zaman büyük bir yükün altında ezilmiş hissediyorum kendimi. İnsan hangi konularda , nasıl ehil olur? Ehil olmanın bir ölçüsü var mıdır? Kime göre ve neye göre ehil olunur?
Bir zanaatkarın ehil olup olmadığını anlamak kolay. Ürettiği eşyanın kalitesi, görünümü, kullanılabilirliği bize fikir verir. Örneğin bir testi yapımında kullanılan malzeme bellidir. Testinin şekli de aşağı yukarı birbirine benzer. Zanaatkarı farklı kılan şeylerden biri de uygulamaya koyduğu eşyadan binlerce üretebilmesidir. Ancak konu bilim ve sanat olursa bu kadar kolay olmaz, ehil olanla olmayanı birbirinden ayırmak.
Ülkemizde en çok konuşulan konulardan biri siyaset diğeri de dindir. Yıllarca siyasetin içinde yetişmiş, ömrünü vermiş siyasetçilerin bile çıkamadığı konulardan sıradan bir insanın çok kolay çıkabilmesi mümkün müdür? Göreceli ve tartışmaya açık olduğunu biliyorum sorduğum sorunun. Globalleşen bir dünyada hangi oyunların oynandığı, her sıradan sandığımız olayın arkasında ne dolapların çevrildiğini teknolojinin de yardımıyla eskiye oranla daha kolay öğreniyoruz belki… Ancak bu da çoğu zaman kafaları karıştıran bir bilgi kirliliğine neden olmuyor mu?
Din adına da benzer şeyler söyleyebiliriz. Halen pek çok konuda İlahiyatçıların bile kararsız kaldığı bu kadar önemli, bu kadar insan yaşamını etkileyen bir konunun bile kesin sonuçlara ulaşamamış olması ‘ehil’ konusunda düşündürüyor insanı. Birinin dediğini diğerinin tutmadığı, birine göre ehil kabul edilenin diğerine göre ehil olmadığı bir dünyada neye ve kime göre bilgiyi ve sanatı kabul edeceğimizi belirlemek çok zor.
‘İşi ehline bırakalım’ sözünü çok severim. Çok da doğru bulurum. Örneğin son zamanlarda Edebiyat konusunun da bir çıkmaza girdiğini düşünüyorum. İnsanın yazar ya da şair olmak istemesini saygıyla karşılarım. Her yazarın ya da şairin illa da edebiyat eğitimi alması gerektiğine inanlardan değilim. Bunun bir yetenek olduğunu ve Tanrı vergisi bu misyonun işlenmesinin de gerekli olduğunu kabul ederim.
Ancak ….Burada mutlaka bir konuyu vurgulamak isterim: Edebiyatın malzemesi dildir. Kendine göre kuralları vardır. Bu işe soyunmuşsanız mutlaka bunları iyi bilme çabanızı artırmak zorundasınız. Türkçeyi katletmeden, doğrusunu öğrenmeye çalışarak size verilmiş yetiyi doğru kullanmak zorundasınız. Değilse Edebiyatta ehil olmak da diğerleri kadar zor bir iş haline gelir. Zaten siyaset ve din gibi göreceli ve değişken düşüncelerin içinde farklı anlayışların barındığı edebiyatın içinde boğulur kalırsınız.
Ehil olmak iddialı ve göreceli. O zaman gerçek bilgiye ulaşmak için en iyi yöntem ehil olmaktan çok, kendimizi sürekli yenilemekten, bilginin sınırsız olduğunu ve geçen zaman içinde değişebileceğini düşünüp araştırmaya bağlı yeni yöntemler üretmekten geçer. Belki böylece daha yeni bir Türkiye’ye ve daha yeni bir anlayışa yelken açar, ülkemizin içinde bulunduğu bunalımları daha kolay aşabiliriz.
Hilâl Erboyacı
|
|