Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Referandumda evet dedik ki, Kürt açılımı, en demokratik ve en barışçıl bir yolla gelişebilsin de bu sorun huzur içinde çözülebilsin, diye… Silahsız ve kan dökülmeden; şimdi, ortalık kan revan!… Başbakan T. Erdoğan, Aralık 2002’de Moskova ziyareti sırasında yanına gelerek Kürt sorununun çözülmesini isteyen bir Kürt işçisine; “Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” demişti. Aynı T. Erdoğan, Ağustos 2005’te Diyarbakır’da; “Kürt sorunu vardır ve bu ülkenin Başbakanı olarak benim sorunumdur” dedi. Şimdilerde ise, T.C. Başbakanı T. Erdoğan, 30 Nisan 20011’de, Muş Belediye Meydanı'nda vatandaşlara hitaben; ''Benim için artık bu ülkede Kürt sorunu bitmiştir. Artık bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunu vardır, ama Kürt sorunu yoktur'' diyebiliyor ve hem de bir Kürt şehrinde ve Kürtlere hitaben!. Bunu demekle, ağır aksak ilerlemiş olan gelişmeleri dokuz yıl geriye çekmiş oldu ve yine başa döndük sayılır. Çözülmeğe yüz tutmuş bir umudu, karamsar bir tabloya çevirdi adeta. Oysa daha ileriye dönük bir umut tablosu sunmalıydı Kürt halkına ve seçimden sonra bu sorunu tamamıyla kendi hükümetince çözüleceğine dair müjdeler vermeliydi ki, birileri tarafından gerdirilen ortam yumuşayabilsin diye. Başbakan, bu karamsarlık dolu ( Kürt sorununu inkâr eden) açıklamayı yapmasaydı, biz, sürmekte olan askeri operasyonları, AK Parti hükümetini çıkmaza sürüklemek amaçlı, derin Ergenekon’un (Kürtler içindeki uzantılarıyla ortaklaşa ve danışıklı) bir tahrik ve gerilim projesi olarak düşünebilecektik. Başbakanın, Kürt sorunu yoktur, söylemi, işin rengini ve ciddiyetini değiştirmiş oldu. Şimdi de, acaba Başbakan, Kürt sorununu yine askeriyeye mi havale etti. Teslim mi oldu derin güçlere; uzlaştı mı bilemiyoruz; her iki durumun da sonuçları, halklar açısından çok vahim olacaktır. Seçim atmosferine girilen bir süreçte, yapılan bu yoğun askeri operasyonların sürdürülmesinin pratikteki tek anlamı, Kürt sorununu silahla kaşıyarak, barışçıl demokratik bir açılımın ve çözümün önünü kesmek amaçlı olabilir ancak. Seçime sabotaj ve sözde, yeni ve sivil bir anayasayı yapacak olanlara bir kumpas sayılabilecek bu operasyonların sıkılaştırılmasının ve yaygınlaştırılmasının başka bir izahı olabilir mi? Peki, bunu yapan ordunun (veya olası derin yapılanmasının) kendi başına bir kararı ise, AK Parti hükümeti bunu bilemiyor mu? Biliyordur kuşkusuz. Bunu durdurmuyorsa, olanlarla ortaktır; durduramıyor ise, neden operasyonları onaylarcasına ve kirli oyunları besleyecek bir paralellik arz edecek şekilde, “Kürt sorunu yoktur” diyebiliyor. Bunun anlamı, benden yana Kürtlere umut kalmadı, artık umut verecek gücüm de yoktur, demektir; (dolaylı olarak da), Kürtlere, daha fazla hak istiyorsanız başka kapıya müracaat ediniz, demiş oluyor ki, mevcut durumda, daha fazlasını da silahlı PKK ve legal BDP vaat ediyor bölgeye... Öte yandan, PKK ise, bu süreçte niye kendi ateşkesine uygun hareket etmiyor( çatışmadan çekinebilecek ortamlara çekilmiyor); örneğin, Kastamonu olayını derin güçler yaptıysa niye kendisi üstleniyor veya kendisi yapmışsa, niye yapıyor? O bölgede ne zaman bu denli örgütlenebildi de o eylemi, zayiat vermeden başarılı bir şekilde yapabiliyor? Ya da neden kendi halkı arasında, en örgütlü olduğu varsayılan yerlerde; örneğin, Şırnak ve Uludere’de neden bu kadar kurban verebiliyor, vs. gibi bir sürü soru işareti kafaları kurcalayabiliyor. Sorunun çözülmesi, karşılıklı olarak istenmiyor mu acaba, diye kendimize sormadan edemiyoruz… Çünkü PKK militanları, ordu birlikleri tarafından kırsal alanlardaki operasyonlarda öldürüldükleri halde, PKK ve Önderi, (garip bir şekilde) sadece AK Parti hükümetini ve (ona bağlıdır, diye onun) polis teşkilatını olanlardan sorumlu tutuyor ve ( kendileriyle çatışan orduya rağmen, orduyu değil de) onları hedef gösteriyor nedense… Çözüm çadırlarıyla bir demokratik umut vaat edeceklerken, şimdi ise, her yerde artan sayıda kurulan “Taziye Çadırları” ve “şehit gerilla”larının cenaze mitingleriyle bölgede tansiyon yükseltiliyor, Kürt halkı hızla gerdiriliyor. Kepenk kapatmaları, gösterilerle de takviye edilince, esnaflar da perişan oluyor. Huzursuzluk ve endişe ortamı oluşurken, bütün bunların getirisi olarak, belki de, bölgede, Emek ve Özgürlük Bloğu Bağımsız adaylarını destekleme eğiliminin artacağı ve sonuçlarının sandıklara yansıyacağı umut edilmektedir. Tüm bu gelişmelere bakıldığında, seçim sonrası bir sivil anayasanın yapılamayacağı; toplumun buna hazırlanması gerekirken, gerilim ortamında milliyetçilik tahrik edilmek istenmekte ve sözüm ona, arzulanan sivil anayasa için, toplum henüz hazır değil, dedirtilerek, Kürt halkı yine, ırkçı bir anayasaya mahkûm edilmek isteniyor sanki. Bu gergin ortamda, ancak bu kadarını yapabildik denecek ve asıl kıyamet senaryosunun fitili o zaman ateşlenmiş olacaktır. Bölgemiz, zaten bir barut fıçısı durumunda. ANF’nin iddiasına göre; 21 Nisan günü, komşumuz Suriye’de dokuz Kürt partisinin kurduğu ittifaktan bir heyet Kandil’e gitmiş ve KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile görüşmüştür. Kendilerine “Siyasi Meclis” adını veren bu ittifaktan, Kürt Sol Partisi sözcüsü Şellal Gedo, Teyyar El Mustakbel-Kurdên Suriye sözcüsü Mihemed Hemo ile El Parti sözcüsü Behçet Beşir, Karayılan ile yapılan görüşmeye katılmıştır. İddiaya göre; kimlik, dil ve kültür taleplerini içeren bir Demokratik Özerklik istemektedirler. Biz de, demokratik yolları tıkarsak ve barışçıl açılımı terk edersek, bu gidişle, Ortadoğu’ daki domino taşlarından biri de biz olabiliriz… Demokratik yollar ve barışçıl yöntemlerle çözüm mümkün iken, neden kanlı senaryolara sürüklenelim. Yazık olmayacak mı halklarımıza!.. Ayrıca, AK Parti, izlediği olası stratejiye göre, MHP’yi baraj altında bırakabilirse, tek başın istediği tarzda bir sivil anayasa çıkartmak istiyor da olabilir. Böyle olunca, kendi iktidarını belki bir dönem daha engelsiz yürütürüm niyetinde olabilir. Durum bu ise ve derin güçlerce bu niyet fark edilmiş ise, operasyonların ve çatışmaların amacının ne olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerekir. Gerilim ve çatışmalı bir seçim ortamından sonra, yeni bir anayasanın demokratik ve sivil olmaması için daha çatışmalı ortama zemin hazırlanmak isteniyor olabilir. Kürt sorununun, çözüm bulması ve buna uygun yeni bir anayasanın hazırlanması, derin çetelerin işine gelmeyeceği açıktır... Hâlâ garibime giden, (ancak sevindirici ve yararlı olması umut edilen) şu Kürtler arası ittifakın (büyük ölçüde) sağlanışının, ani oluşu, zamanlaması ve bunun sonucunda, daha demokratik eylemlere ağırlık verilmesi gerekirken, silahlı çatışmaların atmosferinde Kürt halkının bir gerilim ortamına sanki bilinçli olarak sürükleniyor olmasıdır. Bu sürükleniş, sanki diğer Kürt partilerle bir ittifaktan çok, silahlı çatışmalara dayalı bir pratik ortam dayatması sonucunda, onları, PKK’ ye tabi kılacak ve onları, ilerde alternatif olabilme seçeneğinden alıkoyan bir sürece doğru sürükleyen bir oyun gibi görünüyor. Umarım bir tezgâh yoktur ve gelişmeler beni yanıltır. Kürtlerde, ulusal birlik ve beraberliğin sağlanması bölgedeki herkesimin temennisi olmalıdır. Kürt coğrafyasındaki seçimlerde kitlesel olarak iki parti vardır; BDP ve AK Parti… Başbakan Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır”, demekle, Aralık 2002’de; “Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur”, dediği tarihe bir geri dönüş yapmış sayıldı. Erdoğan’ nın bu talihsiz çıkışının sonucu, AK Partiden beklenen ak günler, bir anda umutsuz bir karanlığa dönüşüverdi. Kürtler, adeta şok oldular ve sadece kendi bağımsız adaylarına oy vermeye mahkûm bırakılmış oldular. Emek ve Özgürlük Bloğu dışında, Kürt sorununa yandaş, bölgede başka bir seçenek Kürt halkının önünde kalmamış oldu. Kürt açılımına duyarlı her Kürt, Bloğun bağımsız adaylarına oy vermeği onur ve gurur meselesi haline getirecektir. Kürt partileri arasındaki ittifak, zaten Kürdî bir sevinç ve coşku getirmişti, şimdi bu talihsiz açıklama, bu coşkuya daha da gaz vermiş olacaktır. Askeri operasyonlar, “gerilla” cenazeleri nedeniyle, taziye çadırlarının artmasıyla gerilen bölgede, soruna daha duyarlı hale gelen halkın kitlesel tepkisine, Başbakanın bu açıklaması, fitili ateşleyen tepkici bir ortam yarattı. Bağımsız Blok adayları daha fazla güç toplayacak, Kürtler arası birlik ve beraberliği daha da hızlandırabilecek ve pekiştirebilecek bir gelişmeye yol açacaktır. BDP’ nin ve belediyelerinin icraatlarından memnun olmayan kimi Kürtler de, Kürt halkının haklarını gasp ettikleri halde, BDP’ ye “bölücü parti” diyerek hedef gösterenlere, yani aslında Kürt sorununun çözülmesini istemeyen (ulusal-demokratik haklara karşıt) bu güçlere inat, (eleştiri haklarını saklı tutarak da olsa) Bloğun bağımsız adaylarına oy vereceklerdir. Tepki veya boykot tercihi düşünen Kürt seçmenlerin, bu seçimde, Kürt oyları havuzunda inadına bir oy fazla olsun, diyebileceklerini de öngörebiliriz. Gelişmelere ve gerilen ortama bakılınca, görünen odur ki, Başbakanın dediği gibi, artık bir “Kürt Sorunu” olmayacaktır; aksine, bunun yerine, daha geniş bir perspektifi hedefleyecek, olası bir “Kürdistan Sorunu” şeklinde ortaya çıkabilecektir. Seçim sonrası başlayacak olası yeni anayasa tartışmaları içinde, artık Kürt sorunu değil, “Türkiye/Kuzey Kürdistan” anayasal statüsü tartışılacağa benziyor. "Kürdistan", Özerk mi olsun, Federal mı olsun, diye... Yani, tarihi inkârın tam karşılığı olan, tam bir varoluş dayatması ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor… Umarım, Başbakan T.Erdoğan, yaptığı bu son yanlış tespitten döner ve kaldığı yerden Kürt açılımı sürecini en doğru biçimde rayına koyar ve sürece hızlı bir demokratik ivme kazandırır. Bu bağlamda Haziran ayı başında bu denli müjdeler açıklayabilir mi, bekleyip göreceğiz. Bunca emeklerini boşa atmayacağını düşünüyorum. Herkesin, barış dilini kullanıp, halklar arası kardeşliği motive edecek beyanatlar vermeleri dileğimizdir. Belden aşağı vuruşlarla belli ki, kimseye prestij kazandırmaz ve öyle söylemleri de kimse ciddiye almaz. Demokrasiye dair, sivil anayasaya dair, barış ve huzura dair, Kürt sorununda çözüme dair, kimde, ne plan ve proje vardır, onu dökülün; bizim için meydanlarda öyle çözülün de, çözüm kimdedir görelim. Yoksa; “yoktur” diyenleri sandığa gömelim. Unutmayın, halkımız ariftir; sizden beklenen, yüreğinizden gelecek basit bir tariftir. Doğru söz, kısa ve özdür; lafı dolandırmaya, dolaştırmaya gerek yoktur. Seçimlerin bu en önemlisi, tüm halklar için en hayırlısı olsun. Selam ve sevgiyle kalın. M.Nazım Güler info@mnazim.com http://www.mnazim.com/konu-kurd-sorunu-yoksa-kurdistan-sorunu-olabilir-mi-887.html?pid=9474#pid9474
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |